Nüfus Defterleri'ne Göre Boynuincelü Aşireti (1830-1845) - BOYNUİNCELİ
Bu sayfayı yazdır

Nüfus Defterleri'ne Göre Boynuincelü Aşireti (1830-1845)

Boynuinceli Yörükleri Nüfus Sayısına Göre Boynuinceli Yörükleri Nüfus Sayısına Göre Foto : Murat Çay

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ(1830-1845)


NECMETTİN AYGÜN*
Giriş
Boynuincelü Aşireti1, günümüzdeki idarî ayrıma göre Kızılırmak’ın her iki
tarafında, Seyfe Gölü ile Tuz Gölü arasındaki sahada meskûn bir aşirettir. Bu araştırmada
Boynuinceli Aşireti’nin tarihi süreçteki tekâmülü, aşiret yapısı ve idaresi,
devlet ile olan ilişkileri, aşirete mensup olan halkın idarecileriyle olan münasebetleri
üzerinde durulmuş, aşiretin kaza statüsünü alması ve devamında bu statünün
lağvedilmesinin sebepleri ortaya konulmuştur. Bu araştırmanın kaynakları, Nüfus
Defterleri başta olmak üzere muhtelif Osmanlı arşiv kayıtlarından oluşmaktadır.
1. Nüfus ve Konuya Esas Alınan Kaynaklar
Nüfusa ait bilgiler, sosyal ve ekonomik yapıyı belirleyen önemli göstergeler
arasındadır. Nüfus Defterleri, bilhassa yerel tarih araştırmalarında eşsiz ve alternatifsiz
veriler içermeleriyle öne çıkmaktadır. Osmanlı Devleti, yeni fethettiği bir
bölgeyi hemen tahrire tâbi tutardı2. Tahrir sayımları, içerdikleri demografik ve
ekonomik veriler ile zamanına göre oldukça mühim ve alternatifi olmayan kayıtlardır.
Ancak bu kayıtlar bir bölgenin kesin nüfusunu veren sayımlar olarak değerlendirilmemektedir3.
XV. ve XVI. yüzyılların genelinde, XVII. yüzyılın ise sadece
* Prof. Dr, Aksaray Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Aksaray/TÜRKİYE,
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
1 Arşiv kayıtlarında “Boynuincelü” imlasıyla kayda giren aşiret ismi bu çalışmada “Boynuinceli”
imlası ile kullanılacaktır.
2 “Tahrir Sistemi” adıyla bilinen bu uygulama ile arazi ve nüfus miktarının belirlenmesi esasına dayalı
gelir kaynaklarının ve bu kaynakların kimler tarafından idare edileceği/işletileceği belirlenirdi. Tahrirler
sayesinde imparatorluk genelindeki yetişkin erkek nüfus ile vergiye tâbi hâne sayısının yanı sıra, ürün türleri
ve miktarları, alınacak olan vergi miktarları ve türleri belirlenir; vakıf arazisi gibi özel konumu olan araziler
de kayıt altına alınırdı. Bkz. Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Cilt I, Eren
Yayınları, İstanbul 2004, s. 174-182.
3 Tahrirlerde vergiye esas olan hâne sayıları kayıtlı olmakla birlikte, bir hânede gerçekte kaç kişinin
900 NECMETTİN AYGÜN
ilk yarısında gerçekleşen tahrir geleneğinden sonraki yıllarda vazgeçilmiş olması,
XVII. ve XVIII. yüzyıllardaki Osmanlı nüfusunun bütünüyle tespitini zorlaştıran
önemli bir etkendir. Zira-istisnalar hariç-XVII. ve XVIII. yüzyıllar genelinde klasik
arazi ve nüfus tahrirlerinden vazgeçilmiş, bunların yerlerini cizye ve avarız sayımları4
almış olmakla birlikte, cizye ve avarız sayımlarından hareket ederek sadece
nüfusu tahminî seviyede kestirebilmek mümkün görünmektedir. Osmanlı nüfusu
hakkında bilgi temin edilebilen diğer kaynaklar arasında temettuat5 defterleri ile
salnâmeler6 yer almaktadır. 1844’te başlanılan temettuat sayımları7 ülke geneline
teşmil edilemediğinden, bu kaynaklar sınırlı mahaller için önemli olmanın ötesine
geçememiştir. Dolayısıyla, II. Mahmud’un hâkimiyetinde (1808-1839) başlatılan
ve Abdülmecid zamanında devam ettirilen nüfus sayımları ve bu sayımları hâvî
nüfus defterleri, Türk tarihinde hem ilk ve hem de en tutarlı kaynaklar olmalarıyla
önem taşımaktadır8. II. Mahmud devrinde teşebbüs edilen nüfus sayımları yeni
doğan çocuktan 100 yaşına erişmiş bir pir-i faniye, şehirliden köylüye, yönetenden
yönetilene, talebeden zihinsel ve bedensel özürlüye kadar-vergiye tâbi olup olmadığına
bakılmaksızın-ayrıcalık gösterilmeden tüm erkek nüfusun sayımını esas
almasıyla Türk tarihinde modern sayılabilecek ilk nüfus sayımıdır. Bu sayımın,
günümüzdeki modern sayımlara göre en önemli eksikliği kadınların sayılmamış
olmasındadır.
II. Mahmud zamanında başlanılan nüfus sayımlarının Osmanlı modernleşme
hareketlerinin kaçınılmaz bir neticesi olduğu söylenebilir. 1570’lerden
1800’lere varan süreçte girişilen askerî seferlerin genelde başarısızlıkla neticelenyaşamakta
olduğu bilinmemektedir. Muhtelif araştırmalara göre, vergiye tabi bir Osmanlı hânesinin 4 ile
10 arasında değişen gerçek kişiye karşılık geldiği tespit edilmiştir. Tahrir sayımları neticesinde ortaya çıkan
vergiye tâbi hâne sayısının 5 ile çarpılıp, ortaya çıkan sayıya; bu sayının yüzde onu (bazı hizmetleri yerine
getirme karşılığında vergiden muaf tutulan askerî sınıf mensuplarının, vergi veren toplam nüfusun %10’u
kadar olduğu hesap edilmektedir) alınıp eklenmesiyle yaklaşık bir nüfus miktarı tespit edilebilmektedir.
Bkz. Mehmet Öz, “Tahrir Defterlerinin Osmanlı Tarihi Araştırmalarında Kullanılması Hakkında Bazı
Düşünceler”, Vakıflar Dergisi, Sayı 22, Ankara 1991, s. 429-439.
4 Cizye ve Avarız sayımları için bkz. Oktay Özel, “Cizye ve Avarız Defterleri”, Osmanlı Devleti’nde Bilgi
ve İstatistik, Devlet İstatistik Enstitüsü Yayınları, Ankara 2000, s. 35-50.
5 Ayrıntısı için bkz. Nuri Adıyeke, “Temettuat Sayımları ve Bu Sayımları Düzenleyen Nizamname
Örnekleri”, OTAM (Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi), Sayı 11, Ankara
2000, s. 769-823.
6 Bilgin Aydın, “Salnâme”, DİA, Cilt 36, İstanbul 2000, s. 51-54.
7 Ahmet Tabakoğlu, “Tekâlif ”, DİA, Cilt 40, İstanbul 2011, s. 336-37.
8 1844’ten Osmanlı Devleti sona erene kadar birçok nüfus sayımı yapılmıştır. 1881’de sayımına
başlanan ve sonuçları 1893’te açıklanan nüfus sayımının ise en güvenilir olduğu kabul edilmektedir.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 901
mesi, asker kaçaklarının artışı9, iç isyanlar, bürokrasideki liyakatsizlik ve hantallık,
mevcut arazi rejiminden artık verim alınamaması, kısacası bürokrasi ve ordudaki
bozulma10 Osmanlı devlet adamlarını köklü tedbirler almaya, devlet sisteminde
yeni düzenlemeler yapmaya itmişti. Bu münasebetle Ragıb Efendi tarafından
hazırlanıp, Sultan II. Mahmud’a sunulan lâyiha/rapor önemlidir. Lâyihada, her
sancak ve kazaya uygun şartları taşıyan dirayetli müdürler tayin edilerek, bu müdürlerin
tapu, evkaf, saliyane ve cizye evrakını dağıtmaları, vergilerin âdil olarak
tespiti ve toplanması, halkın sosyal ve malî durumunun saptanarak boş toprakların
(hazine topraklarının) işletilmesi teklif edilmekteydi. Yine rapora göre, sahip
oldukları üretim araçları (koyun, keçi, sığır, han, hamam, dükkân, tarla vb.) belirlenerek
halk, isim ve şöhretleriyle deftere kayıt edilecekti. Lâyihada, sayım yapılırken
nelere dikkat edilmesi gerektiği de ayrıntısıyla belirtilmişti11.
Devam eden süreçte yeni adımlar atılmaya başlanmıştır. Nitekim yüzyıllarca
Osmanlı fetihlerinin öncüleri olan ancak bir o kadar da grup kimliği ve mensubiyet
duygusunun ağır bastığı, devlet otoritesi üzerindeki tehditkâr yapısını her dâim
muhafaza eden12 Yeniçeri Ocağı’nın13, 1600’lere doğru bozulmaya ve askerlik işlevini
yitirmeye başlaması14 neticesinde zamanla devleti ve halkı baskı altında tutan
bir mekanizmaya dönüşmesi15 ocağın kaldırılmasını gerekli kılmıştı. 1826’da Ye-
9 Örnekler için bkz. Mustafa Akdağ, Celalî İsyanları, Cem Yayınları, İstanbul 1995, s. 308-316, 369-
376; Halil İnalcık, “Centralization and Decentralization in the Ottoman Administration”, Studies in
Eighteenth Century Islamic History, (Ed. T. Naff and R. Owen), London-Amsterdam 1977, pp. 27-52 ve
William J. Griswold, Anadolu’da Büyük İsyan 1591-1611, (Çev. Ü. Tansel), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul
2000, s. 12.
10 Osmanlı devlet sisteminin çözülmeye başlaması karşısında devlet adamları ve aydınların tepkilerini
içeren bir çalışma için bkz. Mehmet Öz, Kanun-ı Kadîmin Peşinde Osmanlı’da Çözülme ve Gelenekçi Yorumcuları,
Dergâh Yayınları, İstanbul 2010. Bürokrasideki bozukluklara dair örnekler için bkz. Cornel H. Fleischer,
Tarihçi Mustafa Âli, (Çev. A. Ortaç), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996.
11 Mahir Aydın, “Sultan II. Mahmud Döneminde Yapılan Nüfûs Tahrirleri”, Sultan II. Mahmud ve
Reformları Semineri (28-30 Haziran 1989), İstanbul 1990, s. 81-83.
12 Yeniçerilerin Çaldıran Savaşı (1514) sürecinde Üsküdar’dan Tebriz’e ve buradan Amasya’ya
dönüşleri sırasında çıkardıkları sıkıntılar için bkz. Feridun Emecen, Yavuz Sultan Selim, Yitik Hazine Yayınları,
İstanbul 2010, s. 113-155.
13 İsmail H. Uzunçarşılı, Kapıkulu Ocakları I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988, s. 477-565.
14 Talimli askere olan ihtiyaç ortadaydı. 1791 Maçin muharebesindeki hezimet akabinde yeniçeri
ağası ile ocak ağaları ve sair kumandanlar tarafından Sadrazam Koca Yusuf Paşa’ya sunulan bir raporda,
“gâvurun nizamlı askerine bizim nizamsız askerimizle” mukavemet edilemeyeceği, “kıyamete kadar zafer
yüzü görülemeyeceği” ifadeleri yer almaktadır. Vaziyet bu iken, İstanbul’da 1791-93 yıllarında kayda girmiş
1110 iş yeri ve dükkânın %40’ı, bir şekilde yeniçeriler ile irtibatlıydı ve onlar mafyavarî usullerle piyasada
hâkimiyet tesis etmişlerdi. Bkz. Kemal Beydilli, “Yeniçeri”, DİA, Cilt 43, İstanbul 2013, s. 450-462.
15 Bir örnek için bkz. Jane Hathaway, Osmanlı Mısır’ında Hane Politikaları, (Çev. N. Özsoy), Tarih Vakfı
902 NECMETTİN AYGÜN
niçeri Ocağı’nın kaldırılıp, Asakir-i Mansûre-i Muhammediyye16 adı verilen ordunun
kurulması akabinde, askerlik çağında olanlar ile vergi mükelleflerinin tespiti
için nüfus sayımı yapılmasına karar verilmişti. İlkin İstanbul’da teşebbüs edilen bu
sayımlar 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı’nın başlaması nedeniyle diğer bölgelere teşmil
edilememişti. Savaşın sona ermesiyle Balkanlar’da yeniden sayıma başlanmış,
bir yaşından yüz yaşına kadar olan bütün Müslüman erkeklerin sayımı emredilmiş
olmakla birlikte, çeşitli sebeplerle, nüfusun lâyıkıyla tespit edilerek kayıt altına alınması
mümkün olmamıştı. Daha sonra ise imparatorluktaki Müslim-Gayrimüslim
bütün erkeklerin genel bir sayımının yapılması kararlaştırılmıştı. II. Mahmud devrindeki
bu nüfus sayımları esasen asker ihtiyacını tespit etmenin yanında emlak ve
araziye dayalı vergi adaletsizliğini gidermeyi de amaçlamaktaydı17.
II. Mahmud devrinde imparatorluğun genelini kapsayan nüfus sayımına
ilk olarak Karaman Eyaleti’nden başlandığı, Temmuz 1830 tarihinde başkent
İstanbul’dan Karaman Eyaleti’ne gönderilen bir fermanla sabittir18. Fermanda
(geçmiş dönemlere atıf yapılarak) zengin ve fakir, Müslim ve Gayrimüslim arasında
vergilerin âdilâne tahsil edilmediği, ahalinin bazısı himaye edilerek bunlardan
hiçbir şekilde vergi alınmazken, diğer bazılarından ise tahsil edilmesi gerekenden
çok azı tahsil edildiği, bu durumda vergi vermeyenlere ait vergilerin vergi veren
diğerlerinden tahsil edilmeye teşebbüs edilmesiyle ahalinin tahammüllerinden fazla
bir yükün altında kaldıkları ifade edilmekteydi. Yine fermanda, “vergi tahsilinden
kaynaklanan bu zulmün bertaraf edilmesi, vatandaşın huzur ve âsâyişi için nüfus tahriri yapılmalıdır”
denilerek tahrirden pek çok fayda sağlanacağına dikkat çekilmekteydi.
Karaman Eyaleti’nin nüfus tahriri için Erzurum Valisi Nazif Bey (Koca Yusuf Paşazâde
Nazif Bey) adında bir bürokrat görevlendirilmişti. Kendisine 30.000 kuruş
harcırah verilmiş ve 7500 kuruş da maaş tahsisi yapılmıştı. Tahrir memurlarına
bu şekilde önemli miktarlarda tahsisat yapılması onların mahalline vardıklarında
ahaliye yük olmamaları ve işlerini adalet üzere gerçekleştirmeleri hedefine matuftu.
1844’te gerçekleştirilen yeni bir nüfus sayımına ise Aksaray Sancağı için
Asakir-i Nizamiyye-i Şahane miralaylarından Osman Bey görevlendirilmişti19.
Mahalline varan tahrir memurları yerel idarecilerle şehir veya kasabaya girmeden
Yurt Yayınları, İstanbul 2002, s. 13, 39, 45.
16 Abdülkadir Özcan, “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye”, DİA, Cilt 3, İstanbul 1991, s. 457-458.
17 Dündar Ali Kılıç, Sürmene Nüfus Defteri, Alioğlu Yayınevi, İstanbul 2013, s. 24-32.
18 BOA. Mühimme Defteri, Nr. 246, hüküm 1231’den naklen Aydın, “Sultan II. Mahmud Döneminde
Yapılan Nüfûs Tahrirleri”, s. 81-83.
19 BOA. NFS.d 3499, s. 159.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 903
karşılanıp münasip konaklarda istirahat ettirildikten sonra mahallin (sancağın)
ileri gelenlerinden bir meclis tertip edilerek, nüfus tahriri emri ile ilgili ferman
huzurlarında okunur, tahrirde uyulacak kurallar ve yapılacak sair işler kendilerine
izah edilirdi20. Tahrir yapılırken bir yaşından yüz yaşına kadar olan Müslim
ve Gayrimüslim erkek nüfusun memurlar tarafından bizzat görülerek yazılması,
Müslim ve Gayrimüslim nüfus kayıtlarının ayrı ayrı defterlere kaydedilmesi, gerek
Müslim ve gerekse Gayrimüslimlerin hâl, eşkâl ve keyfiyetlerinin tek tek belirtilmesi,
Müslim nüfusun 14 yaşından 40 yaşına kadar olup, askerliğe elverişli
bulunanların kaydına, ilave olarak mim harfiyle işaret konulması gibi hususlara
dikkat edilmesi önemle istenmiştir. II. Mahmud döneminde gerçekleştirilen bu ilk
genel nüfus sayımı, 2-12 Temmuz 1830 (evasıt-ı Muharrem 1246) tarihinde Karaman
Eyaleti’ne gönderilen ferman ile 1830 yılının ikinci altı ayında başlamıştır.
Sayımın 1831 yılının ilk altı ayında tamamlanmış olduğu ifade edilmektedir21.
Osmanlı Devleti’nin muhtelif coğrafyalarında ise bu ilk nüfus sayımının ancak
1835’te tamamlanabildiği anlaşılmaktadır22. Bahsi geçen ilk genel nüfus sayımının
1830’da başladığı tespiti ise doğrudur23. Neticede 1830/31 nüfus sayımı, kısmî
eksikliklerine rağmen, imparatorluktaki erkek nüfusu-gerçeğe yakın oranda-ilk kez
ortaya koymasıyla önem ve farklılık taşımaktadır.
2. Konar-Göçerlerin Orta Anadolu’ya Gelip Yerleşmeleri
Anadolu coğrafyası, bilindiği üzere 1000-1300 yılları arasındaki üç yüz yılda
Türkistan, Horasan ve Azerbaycan’dan gelen büyük kitleler hâlindeki göçler ile
yurt edinmeye başlanmış24 ve böylelikle Anadolu’nun etnik siması hızlı bir değişim
20 Aydın, “Sultan II. Mahmud Döneminde Yapılan Nüfûs Tahrirleri”, s. 85.
21 Memur olduğu saha dâhilindeki bütün kaza, kasaba, nahiye ve köylerin nüfus tahririni tamamlayan
bir memur, kaleme aldığı defteri mahallinde tebyiz ettikten (düzelttikten, temize çektikten) sonra bir suretini
(kopyasını) sicill-i mahfuza (sicil defterine, kadı defterine) kayıt için mahallin kadısına teslim ederdi. Asıl olan
diğer defter ise mahallin kadısı ve tahrir memuru tarafından mühürlenerek İstanbul’a gönderilirdi. Bkz.
Aydın, “Sultan II. Mahmud Döneminde Yapılan Nüfûs Tahrirleri”, s. 88-93.
22 Doğu Karadeniz örneği için bkz. A. M. Birinci-M. Çakıcı-Z. Topal, Akçaabat Vakfıkebir Nüfus Kütüğü
(1835-1845), İstanbul Vakfıkebir Kültür ve Yardımlaşma Derneği Yayınları, İstanbul 2012 ve F. Emecen-A.
Yüksel, Giresun Kazası Nüfus Defteri (1835-1845), Serander Yayınları, Trabzon 2016.
23 Tarafımızdan çevrim yazısı ve değerlendirilmesi gerçekleştirilen 3489 numaralı Aksaray Nüfus
Defteri bu tespiti doğrulayan veriler içermektedir. Bkz. Necmettin Aygün, Nüfus Defterleri’nde Aksaray’ın Sosyal
Ve Ekonomik Tarihi, Cilt I, Aksaray Üniversitesi Yayınları, Ankara 2016, s. 1-258.
24 Anadolu’da Türk varlığı, Alpaslan’dan neredeyse beş buçuk asır evveline dayanan bir gerçekliktir.
Hazar’ın kuzeyinden Deşt-i Kıpçak sahasına ve buradan da Balkanlar’a kadar inen Bulgar, Hazar, Peçenek,
Kuman gibi Asya menşeli toplulukların Bizans’ın talepleri neticesinde hudut veya kolluk kuvveti olarak
Anadolu’ya yerleştirildikleri malumdur. Makedonyalı İskender’in doğu seferleri esnasında, Çoruh Nehri
904 NECMETTİN AYGÜN
sürecine girmiştir. Durum karşısında topraklarını savunmakta aciz kalan Bizans
idaresi, Anadolu’da kalan Rum ahaliyi Balkanlar’a taşımak mecburiyetinde kalmış,
boşalan sahalar Türkmenlerce iskân edilmiştir25. Zamanla Adalar Denizi’ne
kadar olan coğrafya Türkmenler başta olmak üzere çeşitli etnik ve mezhebî âidiyetlere
sahip ahali ile dolmuştur.
Horosan ve Azerbaycan bölgelerinde ikamet etmekte olan Türkmenlerin,
1220’lerden itibaren batıya doğru genişlemeye başlayan Moğol saldırıları karşısında
yerlerini terk etmeleri, Anadolu’ya doğru ikinci bir göç dalgasına yol açmıştır26.
Moğol baskısı karşısında, mesela Eleşkirt çevresinde bulunan altmış bin hânelik
bir grup Ahlat ve çevresine İspir, Bayburt ve Pasinler’de yaşamakta olan başka bir
Türkmen grubu da buraları terk ederek Erzincan, Sinop ve Ayntap’a kadar yayılmıştı.
Çağdaş bir müellif, Moğol önünden kaçan konar-göçerlerin kalabalıktan
Aras Köprüsü’nü geçememiş olduğunu, “Türkmenlerin Erran (Karabağ)’da karıncalar
ve çekirgeler gibi kitleler teşkil” ettiğini ifade etmektedir27. Türkmen grupları, Selçuklu
sultanları tarafından Bizans uçlarına yerleştirilmekteydi. Bu süreçte, Türkmenler
Moğolların önünden kaçtığı gibi28, Bizans Rumları da Türkmenlerin önünden kaçarak
daha batıya doğru çekilmekteydiler. Menderes Havzası’nın sadece halkları
değil, hücrelerine çekilmiş rahipleri tarafından dahi terk edilerek ıssızlaştığı29 bu
süreçte, Türkmenlerin Doğu, Güneydoğu ve Orta Anadolu’dan Batı Anadolu’ya
kadar yayılmalarını mümkün kılan ikinci bir göç hareketi başlamıştı. Bu son süreç,
Anadolu açısından Türkmenlerin 1100’lerdeki ilk yer değiştirme hareketlerine nazaran
çok daha kalıcı olmasıyla önem taşımaktadır30. Bilhassa Anadolu’nun güney
boylarında Kıpçaklar ile karşılaştığı ifade edilmektedir. Ayrıntısı için bkz. İbrahim Tellioğlu, Osmanlı
Hakimiyetine Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler, Serander Yayınları, Trabzon 2004, s. 30.
25 Bu durum bir anonim Bizans kroniğinde şöyle geçer, “kara ve deniz sanki bütün dünya kâfir
barbarlar (Türkler) tarafından işgal edildi ve ıssızlaştırıldı…”. Bkz. Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türkİslâm
Medeniyeti, Ötüken Yayınları, İstanbul 2009, s. 277.
26 Moğolların Anadolu’yu henüz istila etmeden önce, Maverahünnehr, Kafkasya ve İran havzasında
gerçekleşen siyasî ve askerî faaliyetler için bkz. Muammer Gül, Orta Çağlarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Bilge
Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2010, s. 85-103.
27 Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, s. 303.
28 Moğol baskısının etkisiyle Anadolu’da yaşanan göç olayına dair örnekler için bkz. Halil İnalcık,
“Osmanlı Devleti’nin Doğuşu Meselesi”, Söğüt’ten İstanbul’a (Der. O. Özel-M. Öz), Ankara 2000, s. 227-232.
29 Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, s. 300.
30 Nitekim 1300’lere gelindiğinde Denizli civarında iki yüz bin, Kastamonu havalisinde yüz bin,
Kütahya-Karahisar arasında ise otuz bin çadır kadar konar-göçer Türkmen yaşamaktaydı. Köyceğiz-
Uşak-Denizli sahasındaki Türkmenlerin sayısı iki yüz bin çadırı bulmuştu. Ermenek-Mut ve Anamur
bölgesinde ikamet etmekte olan Karamanoğulları, Eşrefoğulları ve Germiyanoğulları Moğol güçlerine
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 905
kısımlarında ve Suriye’de Türkmen varlığı o derecede yoğunlaşmıştı ki, Memlüklü
Devleti’nin kuzey sınırları (Malatya’dan Gazze’ye kadar olan saha) neredeyse
Türkmenlerden sorulur olmuştu31.
Aksaray ve Kırşehir merkezli Orta Anadolu kırsalındaki yerleşimlerde günümüzde
yaşamakta olan ahalinin buralara gelerek yerleşme serüvenleri yukarıda anlatılanlar
ile birebir ilişkili olmakla beraber, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da egemenlik
sürmekte olan Akkoyunlu Devleti’nin zamanla ortadan kalkması nedeniyle
bu devletin hâkimiyetinde bulunan konar-göçer teşekküllerin ilkin Antep-Halep
taraflarına, devam eden süreçte ise Dulkadirli toprakları ile Sivas-Malatya-Kayseri
sahalarına yayılmaları/gelmeleri süreci ile daha çok ilişkili görünmektedir32.
Orta Anadolu kırsalının günümüzdeki toplumsal örgütlenmesinin daha ziyade bu
son süreçle ilgili olduğunu söylemek mümkündür. Diğer bir ifade ile 1500’lere kadar
Sivas-Kayseri-Maraş-Halep-Musul sahaları ve bu hattın ötesinde kalan coğrafyada
çoktandır yerleşik olan ahali, günümüzde Orta Anadolu’da yaşamakta
olan nüfusun ilk yaşam alanlarındandır. Şöyle ki:
Akkoyonlu Devleti, Oğuzların Üçok koluna bağlı Bayındır boyu Türkmenlerince
kurulmuştu33. Devletin hâkimiyet alanlarında yaylakları Erzurum-Erzincan-
Kemah ve Kars’a kadar uzanan ve Karakoyunlu Ulusu’nu meydana getiren
daha başka konar-göçer tayfalar da bulunmaktaydı. Bu tayfalar, güz mevsiminin
gelmesiyle birlikte Memlük sınırında bulunan Urfa, Birecik, Mardin ve Rakka gibi
yerleşimlere giderek kışlamaktaydılar. Yani güney-kuzey eksenli bir kışlak-yaylak
hayatı söz konusuydu. Moğolların, Anadolu’da yaklaşık 80 yıl hâkimiyet sürdükten
ve son Moğol-İlhanlı hükümdarı Said Bahadır Han’ın 1335’te, geride evlat bırakkarşı
koyabilecek idarî-toplumsal güçlere/yapılara dönüşmüşlerdi. 1300’lere doğru, başka bir Türkmen
boyu olan Çepnilerin, Trabzon Rum İmparatorluğu üzerinde kurmuş olduğu askerî baskılar, Rumların
kırsaldaki hâkimiyetlerini yitirmelerine ve şehirlere çekilmelerine yol açmıştı. Bkz. İbrahim Tellioğlu, “Doğu
Karadeniz Bölgesinde Komnenos Hâkimiyeti ve Türkler”, Pontus Sorunu, Ankara 2007, s. 115.
31 Bu Türkmenler, Memlüklü Devleti adına, Çukurova’daki Ermeni Krallığı üzerine seferlere teşebbüs
etmişler; ele geçirdikleri yerleri yurt tutarak küçük beylikler kurmuşlardı. Bölgeye uğrayan seyyah Broquiere,
mesela Tarsus’u, Türkmenler ile dolu olarak tasvir etmektedir. 1275’te Kilikya Seferine çıkan Memlûklu
Sultanı Baybars’ın çevresinde “memleketi ve geçitleri çok iyi bilen bu aşiretler sultanla birleştiler” şekliyle
tavsif olunan Türkmenler bulunmaktaydı. Vahram Vekayinamesi’ne göre Türkmenler, Memlûk ordusuna
180.000 atlı çıkarabilmekteydiler. Bkz. Altan Çetin, “Memlûklar Devrinde Türkmenlere Dair”, Ortaçağ
Anadolusu’nda Bir Türkmen Şeyhi Dede Garkın (Ed. A. Taşgın ve diğerleri), İstanbul 2014, s. 222-227.
32 İlhan Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, Eren Yayınları, İstanbul 2006, s. 55-83.
33 Faruk Sümer, “Akkoyunlular”, DİA, Cilt 2, İstanbul 1989, s. 270-274.
906 NECMETTİN AYGÜN
madan vefatından34 sonra Anadolu’dan çekilmeye başlamaları ile zamanla, meselâ
1380’lere gelindiğinde, Musul’dan Erzurum’a kadar olan genişçe bir saha Akkoyunlu
Devleti hâkimiyetine girmiş durumdaydı. Aynı süreçte Maraş-Elbistan-Hatay
sahasında hâkimiyet sürmekte olan Dulkadirli Türkmenleri (1337-1522) de
fırsatı değerlendirerek Sivas-Bozok-Kırşehir havzasına doğru genişlemişlerdi35.
Akkoyunlu Uzun Hasan Bey’in Karakoyunlu Devleti’ne son vermesi, Akkoyunlu
sınırlarının Halep’e kadar uzanan koridora sahip olmasını mümkün kılmıştı.
Böylece Doğu ve Güneydoğu Anadolu sahasında yaşamakta olan Musullu, Pürnek,
Hamza Hacılı, Avşar, Bayat, İnallı, Tabanlı, Danişmendli ve Bicanlı gibi aşiret (boy) ve
cemaatler (oymaklar), devletin kurucu boyu olan Bayındır boyunun etrafında toplanarak
Akkoyunlu Devleti’ni meydana getirmişlerdi. Karakoyunluların ortadan
kalkması ile Alpavut, Çakirli, Karamanlı, Sa’dli gibi cemaatler Akkoyunlu boylar
birliğine dâhil olmuşlardı. Bunlara Dulkadir, Halep ve İsfendiyar bölgesindeki
bazı Türkmen boyları da katılmışlardı36. Otlukbeli Savaşı’nda (1473) Akkoyunluların
Osmanlılara yenilmesinin yanı sıra, Sufî-Şiî propagandasının konar-göçer
topluluklar arasında yaygınlaşmaya başlaması, Sünnî devlet yapısına sahip Akkoyunlu
devlet teşkilatının bozulup dağılmasına yol açmıştı. Varisler arasındaki taht
mücadeleleri, konar-göçer tayfaların devletten bağımsız hareket etmeye meyilli
oluşları gibi nedenler Akkoyunlu Devleti’nin yıkılış sürecini hızlandırmış ve devlet,
Şah İsmail’in darbeleriyle 1510’lara doğru tarih sahnesinden silinmişti. Akkoyunlu
Devleti’nin Anadolu’da etkisini kaybetmeye başlaması, Dulkadiroğullarının
kısmen Memlüklüler kısmen de Safevî ve Osmanlıların destekleriyle, Harput’tan
Kırşehir’e, Yozgat ve Sivas’ın güneyindeki Gürün’den Hatay’a kadar olan sahada
daha da etkin olmalarına yol açmıştı. Oğuzların Bozok kolundan oldukları
bilinen Dulkadirlilerin37, Maraş-Bozok sahasında hâkimiyet sürmeleri sayesinde,
pek çok Türkmen konar-göçerin de buraları vatan tutması mümkün olmuştur.
Ayrıca, Dulkadirlilerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerden birinin Yozgat sahası
olması, buranın Osmanlı idarî yapısında Bozok olarak adlandırılmasına imkân
vermiştir38.
Yavuz Sultan Selim zamanında Doğu (1514) ve Güneydoğu (1516-18) Anadolu’nun
Osmanlı idaresine girmesi neticesinde bu coğrafyada Akkoyunlu ve
34 Gül, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, s. 105-121.
35 Refet Yinanç, “Dulkadiroğulları”, DİA, Cilt 9, İstanbul 1994, s. 553-557.
36 Tufan Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2015, s. 28.
37 Orhan Sakin, Bozok Sancağı ve Yozgat, Doğu Kütüphanesi Yayınları, İstanbul 2012, s. 47.
38 Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, s. 77.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 907
Memlük teşekküllerinden miras kalan konar-göçer tayfalar şüphesiz Bozok ve
Üçok Türkmenleri ile bazı Kürt cemaatlerinden oluşmaktaydı. Osmanlı Devleti
ise bu konar-göçer gruplara, yeknesak bir grupmuş gibi Bozulus adını verip onları
bir idarî-malî ünite altında toplayarak yönetmeye/vergilendirmeye başlamıştı39.
Bozulus Türkmenlerini meydana getiren aşiretler arasına zamanla, Anadolu’nun
güneyinde en yoğun konar-göçer grupların yaşadığı yerlerden olan Dulkadirli ve
Halep Türkmenlerine mensup aşiretler de katılmışlardı. Bu bağlamda, Bozulus
Türkmenleri içinde Dulkadirli Türkmenlerinden olan 40 kadar aşiret bulunmaktaydı.
Avşar, Çağırganlı, Cerid, Karacaaraplı, Gündeşli, Çimeli, Dodurga ve Mihmadlı bunlardan
bazılarıdır. Bahsi geçen cemaat adlarına, 1830’lara tarihli muhtelif nüfus
defterlerinde, daha ziyade Boynuinceli Aşireti adıyla anılan cemaatler veya bu cemaatlere
ait köy isimleri olarak sıklıkla rastlamak mümkündür. Halep Türkmenlerinden
olduğu bilinen ve daha Akkoyunlular zamanından beri Halep ve civar
yerleşimlerde ikamet etmekte olan Harbendeli, Beğdili, Eymür, Döger, Acurlu, Avşar ve
Alpli gibi bazı cemaatler de Bozulus teşekkülünün içinde yer almaktaydı40.
Yaylak ve kışlak alanları arasında yer değiştirirlerken topraklarından geçtikleri
sancak idarecilerinin konar-göçerlerden kanuna aykırı vergi talep etmeleri,
yaylamak için Osmanlı-Safevî sınır boylarına kadar açılan konar-göçerlerin
Kızılbaş eşkıyasının saldırılarına uğramaları gibi etkenler, Anadolu’nun doğusunda
yaylak-kışlak hayatı süren konar-göçer tayfaları, Orta Anadolu’ya doğru göçe
sevk etmiştir41. Bu şekilde Türkmenlerin 1600’lere doğru yurtlarını terk etmeye
39 Osmanlı devlet adamlarının şüphesiz malî (daha ziyade vergi toplama) beklentiler temelinde
gerçekleştirdiği bu idarî yapılanmaya niçin “Bozulus” adını vermiş oldukları tam olarak açığa
kavuşturulamamıştır. Kaynaklara göre, Akkoyunlular zamanında idaresi altındaki konar-göçer tayfalara
“Bozulus” adının verilmesi vaki değildir. Bununla beraber, bölgede daha Akkoyunlular devrinden kalma
olan “Karaulus” adındaki aşiretlerden müteşekkil bir konar-göçer adın mevcudiyeti söz konusudur. Bu
nedenle, Karaulus’a nispetle “Bozulus” adının tercih edildiği akla uygun düşmektedir. Akkoyunlular
zamanından kalma Karaulus denilen teşekkül ise Türk, Moğol ve Kürtlerden oluşmaktaydı. Ayrıntısı için
bkz. Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, s. 40.
40 Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, s. 42.
41 Halep, Dulkadirli ve Bozulus Türkmenlerinin yaylak arama bahanesi ile Orta Anadolu’ya
gelmesinden sonra, ziraat alanlarını hayvanlarına yedirmeleri veya çiğnetmeleri köylülerin kesintisiz
şikâyetlerine yol açmıştı. Yine bazı aşiret mensuplarının köylere saldırarak eşkıyalığa tevessül etmeleri, Orta
Anadolu’daki yerleşik düzeni bozmuştu. Devlet, Orta Anadolu’ya dolmaya başlayan göçerleri 1600’lerin
ilk 50 yılında Orta Anadolu’ya kabul etmeyerek geriye göndermek için emirler çıkartmış ise de, bu çabalar
ile bir sonuç alınamamıştır. Gelinen aşamada devlet; konar-göçer grupları eski vatanlarına göndermeye
çabalamak yerine; onları 1600’lerin ikinci yarısında yeniden sayıma tutarak Orta Anadolu’da kalmalarına
müsaade etmişti. Bkz. Ankara Şer’iyye Sicilleri, Defter Nr. 18, s. 270; BOA. Kâmil Kepeci Tasnifi, Defter Nr. 2638,
s. 5-57 ve BOA. Maliyeden Müdevver Defterler, Defter Nr. 3739, s. 4-33’ten naklen Gündüz, Anadolu’da Türkmen
Aşiretleri, s. 86. Ayrıca bkz. Küçük Asya’nın Bin Yüzü Ankara (Haz. S. Aydın-K. Emiroğlu-Ö. Türkoğlu-E. D.
908 NECMETTİN AYGÜN
başlayıp, Orta Anadolu’ya gelerek yerleşmeye başlamalarının arkasında, Bozulus
Türkmenleri özelinde, pek çok etken bulunmaktadır:
“Gerek sınır ötesinden (Safevî Devleti’nden) gelen taarruzlar ve büyük sayılara
ulaşan hayvan kayıpları, gerekse yaylak ve kışlak güzergâhı boyunca
mahallî idarecilerin aşırı vergi talepleri ve bunların merkezî hükümet
tarafından bir türlü önüne geçilememesi, Bozulus’un Berriye42-Erzurum
koridorundaki hayatını iyice çekilmez hale getirmişti. Öte yandan, Osmanlı-
Safevî savaşlarının yeniden başlaması (1578) sebebiyle aşiretlerin yaylalara
çıkması engellenmiş, çıkabilenler de eşkıya saldırısına maruz kalmıştı.
Bu durum büyük koyun sürülerine sahip olan ve mevsimleri takip eden Bozulus’un
otlak sıkıntısı çekeceğinin ve yavaş yavaş çatışmalardan etkilenen
bölgeleri terk ederek ülkenin iç kesimlerine doğru kaymaya başlayacağının
işareti gibi görünmektedir. Diğer taraftan, XVI. yüzyıl sonlarında (mesela
1578-1639 yılları arasında fasılalarla devam eden Osmanlı-İran savaşları
vb. etkisiyle) ortaya çıkan büyük malî güçlüklerin ve bunu takip eden Celalî
buhranının Bozulus’un hayatını da yakından etkilemiş olabileceğini akla getirmektedir.
Çünkü malî sarsıntı ve Celalî Fetreti’nin Anadolu’da kır hayatının
geniş ölçüde şehirlere çekilmesine ve yer yer boşluklar doğmasına yol
açtığı bilinmektedir. Bu boşlukların ziraî faaliyetlere eğilimli olmayan Bozulus,
Dulkadir ve Halep Türkmenleri gibi konar-göçerler tarafından tabiî bir
şekilde doldurulmaya çalışıldığı öne sürülebilir. Çünkü yeni yaylak ve kışlak
alanlarının aşiretler için câzip olabileceği akla gelmektedir. Bunların yanı
sıra aşiretler açısından XVIII. yüzyılda Orta ve Batı Anadolu’daki ekonomik
şartlar Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya göre daha elverişli hale gelmiş
olabilir. Öte yandan aşiretlerin, kendilerine önceden tayin edilmiş bölgelerin
dışına çıkarak dağılmaları, Ulus’un sancak statüsünü kaybetmesine
sebep olmuştur. Bu gelişmeler aşiretlerin ödemeleri gereken vergilerinden
kaçmaları için imkân hazırlamış gibi görünse de kısa sürede disiplin altına
alınmaları yüzünden bu hususun kendilerine fazla bir menfaat sağlayamadığı
savunulabilir. Bu cümleden olarak onların, Orta Anadolu’ya gelişlerinde
vergi hususunun müessir bir rol oynadığını söylemek zordur. Öte yandan,
II. Selim döneminde (1566-1574) yapılan tahrirde, Bozulus’un nüfusunda
Özsoy), Dost Kitabevi, Ankara 2005, s. 156-160.
42 Berriyecik, 1518’de Diyarbekir Eyaleti’ne bağlı bir sancak idi. Sancağın sınırları şimdiki Suriye’nin
kuzeyine kadar inmekteydi. Bölgeden geçen bir yabancı seyyahın anlatısına göre, “Türkmen erkeklerin
yüzleri kısa, geniş ve düzdü. Kısa boylu, düz burunlu, geniş ağızlı ve sakallı idiler. Türkmen kadınları ve
erkekleri Araplara nazaran oldukça iyi ve temiz giyimliydiler. Erkekler umumiyetle sarık kullanıyorlardı.
Kadınlar ise peçe takmıyorlardı”. J. S. Buchingham, Travels in Mesopotamia’dan naklen Gündüz, Anadolu’da
Türkmen Aşiretleri, s. 77-78.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 909
görülen fevkalâde artışın aşiretlerin yeni otlak ve yaylak alanları aramak
mecburiyetinde kaldığını akla getiriyorsa da Bozulus’un Berriye-Erzurum
koridorunu boşaltmasının, bir nüfus ihracı şeklinde değil, topluluğun ezici
çoğunluğunun göç etmesi tarzında olması ve geride dikkate değer oranda
ahali kalmaması sebebiyle bu hususun da mutlak amiller sayılması müşkil
gözükmektedir”43.
Konar-göçer aşiretlerin Anadolu’nun doğusundan gelerek Orta Anadolu’yu
yurt tutmalarının44 arkasında yatan etkenlere, Aksaray coğrafyasında; Aksaray-
Nevşehir karayolu üzerinde bulunan ve 1530’larda Eyyubili Nahiyesi’ne bağlı
olan Alayî veya bilinen adıyla Alayhanı Köyü örneğinde cevap bulmak mümkündür.
Merhum Konyalı’nın, 1970’lerde Alayhan Köyü ahalileri ile gerçekleştirdiği
sözlü mülakatlara kaynaklık teşkil eden rivayetler arşiv vesikası hükmünde olup,
belirtilmeye değerdir:
“Dedelerimiz vaktiyle Van’ın Tatvan İlçesi’nden Diyarbekir’e gelmişler. Diyarbekir
Kalesi tamir ediliyormuş. Dedelerimizden kıl ve süt vergisi istemişler.
Bu pek ağır bir vergi imiş. Dayanamamışlar. Hayvanlarına, davarlarına
Rum’da (Orta Anadolu’da) daha iyi ve rahat otlaklar bulacakları ümidiyle
Anadolu’ya gelmişler. Aksaray çok ıssız ve harap bir halde imiş, burada bir
sene kadar kalmışlar. Bataklıklarda üreyen sinekler onları rahatsız etmiş.
Kendilerine yaylak ve yurt aramışlar. Büyükekecikdağı’ndaki Çavdarlılar,
Sınandı Gökkaya köyleri çevrelerine yerleşmişler (…) Doğu’dan gelenlerin
bir kısmı Alayhanı Köyü’ne yerleşmişler. Beyler bilhassa Alayhan Köyü’nü
tercih etmişler. Aşiretlerin beyleri Alayhanı’nı uzun yıllar yönetmişler. Hana
inenlerden para alırlarmış”45.
Alayhanı ahalisi örneği, doğudan gelip Orta Anadolu’yu yurt tutan bütün konar-
göçerlerin göç hikâyelerinin esaslı bir örneğidir. Anadolu’nun doğu kısmında-
43 Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, s. 84.
44 1530’larda Adalı, Cüneydli ve Erdevan cemaatleri Karaman’dan, adları belirtilmeyen perakende
bazı cemaatler Antep, Adana ve Karaman’dan gelerek Haymana Ovası’na yerleşmişlerdi. Orta Anadolu’ya
doluşan konar-göçerlerin daha ziyade şarktan (doğudan) veya güneyden gelmiş olmaları ile ilgili örnekler
için bkz. Emine Erdoğan, “Ankara Yörükleri (1463, 1523/30 ve 1571 Tahrirlerine Göre)”, OTAM, Sayı 18,
Ankara 2005, s. 119-135. Bahsi geçen “Adalı” konar-göçerleri, 1830’larda Boynuinceli Aşireti Cemaatler
Birliği içinde yer almakta olan bir cemaat olup, Koçhisar sahasında meskûn idiler.
45 İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri İle Niğde Aksaray Tarihi, Cilt II, Fatih Yayınevi, İstanbul
1974, s. 1818. Bozulus’a mensup bazı grupların, XVI. yüzyıl sonlarında ve XVII. yüzyılda Orta ve
Batı Anadolu’da görünmeleri, bulundukları eski memleketlerinde nüfuslarının artması ve yaylak-kışlak
mahallerinin yeterli gelmemesi yanında, göç ettikleri yeni memleketlerin kendilerine daha fazla ekonomik
avantaj sunmasıyla bağlantılıdır. Bkz. Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, s. 79.
910 NECMETTİN AYGÜN
ki konar-göçer aşiretlerin Orta Anadolu’ya gelip yerleşmelerinin arkasında yatan
sebepler için yukarıda belirtilen etkenler dışında46 Çaldıran, Mercidabık ve Ridaniye
zaferleri ile başlayan ve Irakeyn Seferi (1533-1536) başarısı ile devam eden
siyasal ortamın etkisi de kanaatimizce önemli olmalıdır. Bu zaferler ile Osmanlı
sınırlarının Bağdat ve Basra’dan Adalar Denizi’ne kadar uzanır hale gelmesi, doğal
olarak geçim kaynakları hayvan beslemek olan konar-göçer aşiretlerin daha
iyi şartlara sahip ve daha güvenli alanlara doğru yaylak arama merkezli göçlerinin
önünü açmış, onlara daha geniş sahalara doğru yelken açma fırsatı vermişti.
1530’larda başlayan bu yer değiştirme hareketlerinin 200-250 yılı aşkın bir süreçte
tamamlanmış olduğu dikkate alındığında, konar-göçerlerin doğudan batıya doğru
yer değiştirmelerinde daha farklı etkenler aramanın gereği yoktur. Tüm bu gelişmeler
neticesinde, bir zamanlar Anadolu’nun doğu ve güneydoğu kısımlarında
yaşamakta olan aşiretler ve bu aşiretlere mensup cemaatlerin her biri, 1700’lerin
ortalarına gelindiğinde Orta Anadolu’yu vatan edinmiş durumda idi.
3. Boynuinceli Aşireti: Teşekkülü, Sosyal ve İdarî Yapısı
Aksaray ve Kırşehir sahasında birçok konar-göçer menşeli aşiret/cemaat
mevcuttu. Bunlardan Aksaray ve onunla komşu sahalarda yaşamakta olup, varlıkları
1830’lara kadar süregelenleri şu şekilde sıralamak mümkündür: Boynuinceli
Aşireti (ve ona mensup 18 cemaat), Şerefli Aşireti, Çemeli Aşireti, Harbendeli Cemaati,
Ekecik Kürtleri, Karkın Aşireti, Muhacirin (Acem) Cemaati, Kırkıl Cema-
46 Aksaray, konar-göçerlerin meskûn olduğu bir sahadır. 1500’de Aksaray nüfusunun yaklaşık
%30’u; 1522’de yaklaşık %44’ü ve 1584’te ise yaklaşık %9’u konar-göçer cemaatlerden oluşmaktaydı.
Tahrir Defterlerine dahi yansıyan bu duruma göre, mesela 1584 tahririnde Aksaray’daki 13 kadar
köyün Yüzdeciler, Atçeken Cemaatleri, Adana Perakendeleri (veya Dulkadiriyye Perakendesi) ile Ankara
Haymanaları’nın yerleşmeleriyle köy halini aldığı belirtilmiştir. 1571’de Koçhisar Kazası’ndan 50 cemaat,
Aksaray Kazası’ndan ise 45 cemaat Haymana Tayfası arasına; Ankara Sancağı’na nakledilmişti. Bu
devirde Aksaray’daki en büyük cemaat “Yüzdeciler” olarak kayıtlara giren cemaatti. Yüzdeciler Cemaati
mensupları Aksaray, Koçhisar, Eskiil, Ereğli, Niğde, Anduğu ve Ürgüp kazalarına yayılmış durumdaydı.
Bkz. Doğan Yörük, XVI. Yüzyılda Aksaray Sancağı, Tablet Kitabevi, Konya 2005, s. 67-89. Ancak bu cemaatin
adına 1830’lara tarihli nüfus defterlerinde rast gelinmemektedir. Muhtemel bunlar, zamanla yerleşik hayata
geçirilerek tımar sistemine alınmışlar ve böylece yek-vücud (müstakil) olma durumları zamanla kaybolup
gitmiştir. Yüzdeciler, Haymana Kabilesi, Tataran-ı Şeyullah Kabilesi ve Bektaşlular 1500’lerin ikinci
yarısında Aksaray’daki en önemli konar-göçer menşeli cemaatlerdi. Bkz. Yörük, XVI. Yüzyılda Aksaray Sancağı,
s.81-87. 1530’larda Yörük Dündarlı, Sarıkız, Elagöz, Baymış, Mundi veya Mondi Hasan Dağı’nda yaylayan
cemaatlerdendi. Bektaşlı cemaatleri ise bir hayli genişçe bir sahada yaylak-kışlak hayatı sürmekteydi. Bkz.
Konyalı, Niğde-Aksaray Tarihi, Cilt I, s. 636. Bektaşlı veya Bektaşoğlu, kişi adı olarak olmasa da “sülale” adı
olarak 1830’lara tarihli nüfus defterlerinde Aksaray’ın hem şehir merkezinde, hem de kırsalında bir hayli
yaygındır.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 911
ati, Esbkeşan Tayfası, Cihanşahlı Aşireti ve Bozulus Türkmeni47. Bu aşiretlerden/
cemaatlerden pek çoğu48, sâkin oldukları kaza veya sancaklardan devlet tarafından
alınarak/ayrılarak, 1700’lerden beri mukataaya verilmekte, iltizam veya malikâne
sistemi dâhilinde işletilmekteydi.
Aksaray ve Kırşehir sahasında meskûn nüfusça en büyük aşiret, konumuz
olan Boynuinceli Aşireti’dir. Boynuinceli Aşireti, irili ufaklı on sekiz cemaatten
oluşmaktaydı. Bu 18 cemaat 1830’larda Küçükdanişmendli Kazası adı verilen bir
idarî yapıda temsil edilmekteydi. Küçükdanişmendli Kazası Orta Anadolu’da, günümüzdeki
Seyfe Gölü’nden Tuz Gölü’ne kadar olan genişçe bir alanda; Kızılırmak’ın
her iki tarafında konumlu idi. Büyük konar-göçer teşekküllerden (Bozulus,
Dulkadirli vb.) bir şekilde kopan aşiretlerin 1580’lerde Danişmendli adı altında
birleştirilmesiyle Danişmendli Kazası’nın ortaya çıktığı ifade edilmektedir49.
Aşirete adını verdiği düşünülen Danişmendli Beyliği, 1071-1178 yılları
arasında Sivas-Tokat-Kayseri-Malatya sahasında hüküm sürmüş bir Türkmen
hânedanıdır.50 Beyliğin çökmesi neticesinde, beylikten arda kalan bazı komutan-
47 Aygün, Nüfus Defterleri’nde Aksaray’ın Sosyal Ve Ekonomik Tarihi, Cilt I, s. 1-258.
48 Bu aşiretler veya cemaatler, 1830’lardan neredeyse bir yüzyıl önceye ait ve vergi tahsilinde yaşanan
bir sıkıntıdan dolayı kaleme alınan arşiv kaydına şu şekilde yansımıştır: “Karaman valisine ve Konya
Kazası nâibine hüküm ki, Aksaray Kazası Nâibi Mevlânâ Şeyh Mustafa zîde ilmehu mektûb gönderüb
Aksaray Kazası ahalisi meclis-i şer’a varub Karaman valilerine ta’yîn olunan imdâd-ı seferiyyeden Aksaray
Sancağına iki bin üç yüz (2300) guruş isabet itmekle meblağ-ı mezkûrun bin yüz elli (1150) guruşu Aksaray
Kazası ahalisiyle kaza-i mezbûrda sâkin tekâlif alınmak icâb eder emlâk ve arâzî tasarruf iden Hacıahmedlü
ve Şark Ekrâdı ve Muhacîrîn ve Danişmendlü ve Akkaşbekdiği’ne ve Mamalu Cemaati’ne ve bakı bin yüz
elli (1150) guruş dahi liva-yı mezbûrda vakı’ Eyyubili ve Koçhisar kazaları ahalileriyle kazâ-i mezbûrânda
sâkin Türkman cema’atlerine (Şerefli Aşireti ile 1830’larda Hacıahmedli’ye bağlı olan ancak bu belgenin
tarihinde bağlılıkları söz konusu olmayan cemaatler kast ediliyor…) isabet idüb beş altı sene bu vech üzere
edâ iderler iken zikr olunan cema’atler malikâne olmağla seferiyyeleri tenzîl ve ahardan taleb olmak (?)
üzere emr-i âlî sâdır olmuşken mezkûr Hacıahmedlü cema’atinin yüz guruş ve Mamalu cema’atinin yirmi
guruş ve Akkaşbeğdiği cema’atinin elli guruş ve Danişmendlü cema’atinin elli guruş cem’an iki yüz yirmi
(220) guruş hisselerine isâbet eden seferiyyeleri tahsil ve şurût-ı hatt-ı hümâyûn mucebince mübaşiriyye ve
ve harç-ı bâb ve hüddâmiyye ve kâtibiyye vesâir bahane ile nesne taleb olunmamak bâbında sen ki vezir-i
müşârun ileyh ve mevlânâ-yı mûmâ-ileysin size hitaben fermân-ı âlîşân sudûrunu iltimaslarıyla mevlânâ-yı
mûmâ-ileyh arz itmekle kuyûd-ı ahkâm görüldükde Şeyhlü maa Hacıahmedlü mukata’ası olub Karaman
valileri ve Aksaray mutasarrıflarının imdâd-ı hazeriyyelerinden mu’âf olmak üzere otuzbeş (h.1135: m.1722)
tarihinde emr-i şerîf virildiği mukayyed bulunmağın bu takdirce seferiyyeden mu’âfları içün emr-i şerîf
virilmekle ancak hazariyyeden mu’âf olmaları iktizâ idüb seferiyyeden tahammüllerine göre hisselerine
düşeni bulundukları kazâ ahalileriyle ma’en virmek lâzım geldiğin bi’l-fi’il re’isü’l-küttâb olan Mehmed
Ragıb dâme mecduhu i’lâm itmeğin i’lâmı mucebince amel olunmak içün yazılmışdır fî evâsıtı Receb sene
1155” (11-20 Eylül 1742). Bkz. BOA. Karaman Ahkâm Defterleri, Defter Nr. I, s. 27/3.
49 Tufan Gündüz, XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Danişmendli Türkmenleri, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2005,
s. 41-48.
50 Malazgirt Savaşına da katılmış olan Danişmend Gazi, kendisine ikta olarak verilen Sivas’ı fethederek
912 NECMETTİN AYGÜN
lar ile önemli bir nüfus kitlesi Selçuklu hizmetine girmişti. Hatta Miryokefalon
Savaşı’nın kazanılmasında bu Danişmendli kuvvetlerinin büyük etkisi olduğu
kabul edilmektedir51. Siyasî varlığı sona eren Danişmendli Beyliği’nin bakiyeleri
olan Danişmendli Aşireti mensupları, Anadolu’da birçok bölgeye dağılmışlardı.
Anadolu’nun dört bir tarafında Danışmendli adındaki yerleşim ve mevki adlarına
sıklıkla rast gelmek mümkündür. Nitekim Danışmendli konar-göçerlerinden bir
kol 1548’de Yeniil Türkmenleri içinde, Sivas’ın güney kısmında, başka bir kol ise
1540’da yapılan Diyarbekir tahririnde Bozulus Türkmenleri içinde görülmektedir.
Erken sayılabilecek bir zamanda, XVI. yüzyılın sonlarına doğru, Orta Anadolu’ya
kaydıkları arşiv kayıtlarıyla sabittir. Onlar 1500’lerin sonlarında artık Bozok
Sancağı’ndadırlar. Danişmendli Türkmenleri, 1582 tahririnde Kayseri’de görülmektedirler.
Kayseri’de görülen bu tayfa, buraya şark tarafından gelmiş olup, Suriye’de kışlamakta,
Kayseri dolaylarında da yaylamaktaydı. Vergi veren 2673 kişi ile Danişmendli Cemaati önemli
bir nüfus büyüklüğüne sahipti52. 1582 tahririnde Bozulus, Dulkadirli, Yeniil ve Bozok
Türkmenlerinden pek çok aşiretin kolları (üyeleri) Danişmendli Türkmenleri çatısı
altına girmiş ve bu çatı örgütlenme Danişmendli Kazası olarak anılmaya başlanmış
durumdaydı. Danışmendli teşekkülleri, 1600’lerin başlarında ise Suriye’de
kışlamayı bırakarak Anadolu’da kışlamaya başlamışlardı: “Danişmendli ve Boynuinceli
ve Kürd Mihmadlı ve Kulak nam cemaat ve sairleri kadimü’l-eyyamdan yazın Rum’da
yaylayıp ve eyyam-ı şita irişdikde Şam Eyaletlerinde vâki olan mahallerde kışlayub reaya ve
hanedanlığını oluşturmaya başlamıştır. Oğlu Gümüştekin döneminde hanedan daha da güçlenmiştir.
Gümüştekin, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan ile birlikte Haçlı saldırılarına karşı koymuş, başarılar
elde etmiştir. Beylik, II. Kılıçarslan tarafından 1175’de Malatya’nın alınmasıyla ortadan kalkmıştır.
Bkz. Abdülkerim Özaydın, “Danişmendliler”, DİA, Cilt 8, İstanbul 1993, s. 469-474. Beyliğin kurucusu
hakkında: “Melik Danişmend gündüz silahşorluk talimi, gece de ilim tahsili yaparak eğitimini tamamlar.
Bu süreçte en yakın arkadaşlarından biri Sultan Turasan’dır”. Bkz. Danişmend Gazi Destanı, (Haz. N. Demir),
Hece Yayınları, Ankara 2006, s. 21.
51 Günümüzde Konya İline bağlı Kadınhanı İlçesi’ne adını veren Kadın Hanı, adını Selçuklu gelini
I. İzzeddin Keykavus’un eşi Danişmendli Yağıbasan Muzafferüddin Mahmud’un kızı olan Raziye Devlet
Hatun’dan almıştır. Bu itibarla Danişmendliler ile Selçuklular arasındaki akrabalık ilişkileri bir hayli eski
ve iki devlet arasındaki ilişkiler siyasî neticeleri itibariyle de bir hayli etkilidir. Bu minvalde Muzafferüddin
Mahmud, I. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde (1205-1211) Aksaray valisi olmuştu ve o, Aksaray’da birçok
hayır-hasenat eseri inşa ettirmişti. Muzafferiye Medresesi, Melik Mahmud Gazi Hangâhı, Beramuniye
Medresesi ve Bedriye Medresesi bunlardandır. Bkz. Mehmet Ali Hacıgökmen, “Selçuklu-Danişmendli
İlişkileri Çerçevesinde Kadınhanı’na Adını Veren Raziye Devlet Hatun”, Vakıflar Dergisi, Sayı 44, Ankara
2015, s. 37-45.
52 Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s.97. Bu tarz göç hareketlerinin arkasındaki sebeplerden en
önemlisinin 1578-1639 yılları arasındaki Osmanlı-İran harpleri olduğundan şüphe yoktur. Bkz. Emine
Erdoğan, “Göç Olgusunun 16. Yüzyıl Osmanlı Kırsal Yaşamına Etkisi Üzerine Bazı Tespitler”, 38. ICANAS,
Cilt I, Ankara 2011, s. 348.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 913
berayaya ta’addi itmezler iken birkaç seneden berü olıgelene muhalif ve eyalet-i Rum’da kışlayıp…”
53. Bu durum, onların 1600’ler ile birlikte Kayseri’den batıya; Orta Anadolu’ya
doğru yayılmaya başladıklarının başka bir işaretidir. Danışmendlilere tam
olarak hangi tarihte kaza statüsü verildiği belli değilse de, Kayseri merkezli olmak
üzere Kayseri ile Suriye arasında yaylak kışlak hayatı yaşadıkları bir zamanda,
1582 tahririnden/sayımından az bir zaman önce, kaza haline getirildiklerine dair
işaretler mevcuttur54. Bu tarihten sonra birçok cemaatin Danışmendli Kazası’na
dâhil olması veya kaza idaresinden ayrılması söz konusudur. Halep, Dulkadirli ve
Bozulus Türkmenlerinin yaylak bahanesi ve sair sebepler ile Anadolu’nun doğu
ve güneydoğusundan Orta Anadolu’ya (Yozgat-Kırşehir-Ankara) gelerek yerleşmeye
başladıkları 1500’lerin sonlarında veya 1600’lerin başlarında, onların yine
çeşitli sebepler etkisinde bazı gayr-ı kanunî işlere bulaştıkları görülmektedir. Nitekim
1600’lerin ilk çeyreğinde Mihmadlı, Küçüklü, Boynuinceli, Tece(i)rli, Avşar,
Şeyhli, Tabanlı ve Harbendeli gibi aşiret veya cemaatlerden bazıları yanlarına
eşkıya toplayarak köyler basmaya, yol kesmeye, ahalinin mal ve erzakını zorla ellerinden
almaya başlamışlardı55. Bu örnek, Boynuinceli Aşireti’nin ve 1830’larda
Boynuinceli Aşireti’ne bağlı cemaatlerden biri olarak kayda giren Kürdmihmadlı
Cemaati’nin-Aksaray olmasa da-Yozgat-Kırşehir-Ankara sahasında 1600’lerin ilk
çeyreğinde var olduklarını göstermektedir. Yine, bu olayda yerleşik ahaliye verdikleri
zararlar neticesinde eski yaylaklarına döndürülmelerine gayret edilmiş olmaları56,
onların Orta Anadolu’ya bu olaylardan ancak kısa bir süre önce (tahminen
1590’larda) gelmiş olabileceklerini düşündürmektedir.
1656 tahririne göre, Danışmendli Kazası teşekkülleri iki ana kola ayrılmış durumdaydı.
Boynuinceli, Herikli, Salarlı, Danişmendli, Dumanlı, Deliler, Sıddıklı,
Şerefli, Savcılı, Bekdikli, Karacakürd, Kurudlu, Turhasanlı, Küşne, Kütüklü, Kabaklı
Ceridi ve muhtelif Avşar cemaatleri gibi pek çok aşiret veya cemaat Rum Evi;
53 Ahmed Refik, Anadolu’da Türk Aşiretleri, s. 69’dan naklen Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 51.
54 1582’de aşiretlerin Kayseri’de iken tahrire tutulduğu esnada bazıları henüz kışlak sahalarında
bulunduklarından sayım dışı kalmışlardı. Bu şekilde 115 cemaatin 35’i sayılmamıştı. Vergi problemleri
ortaya çıktığından sayılamayan bu 35 cemaat Danışmendli kadısına başvurarak sayıma alınmışlardı. Bu
yıllarda Danişmendliler’in bir kadıya sahip olmaları “kaza” statüsüne geçmiş olduklarına yorumlanmaktadır.
Bkz. Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 50. Ayrıca bkz. Suraiya Faroqhi, “XVII. Yüzyılın İkinci
Yarısında Devecilik ve Anadolu Göçebeleri (Danişmendli Mukataası)”, IX. Türk Tarih Kongresi (21-25 Eylül
1981-Ankara), Cilt II, Ankara 1988, s. 925.
55 1600’lerin ilk çeyreğine tarihli olan bu vukuat için bkz. Ankara Şer’iyye Sicilleri, Defter Nr. 17, s. 168 ve
Defter Nr. 20, s. 178’den naklen Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, s. 92.
56 Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, s. 92.
914 NECMETTİN AYGÜN
Cihanşahlı, Kürdmihmadlı ve Karamanlı gibi birçok aşiret veya cemaat ise Aydın
Evi kolunu teşkil etmişti. Aydın Evi, Orta Anadolu’nun batısına, Konya ve Afyon’dan
Aydın’a kadar olan sahaya göç etmişti57. Bu ayrışma, muhtemel konar-göçer
teşekküllerin Kayseri’de yaşamaya devam etmekle birlikte, Orta Anadolu’ya
yayılmaya başladıkları bir zamanda gerçekleşmişti. Nüfus artışı ve yaylak-kışlak
yetersizliği sebebiyle bir kolun, Orta Anadolu’dan Konya ve ötesine geçerek yerleşmiş
olması mümkündür. Nihayetinde Danişmendli Kazası, aslında idarî anlamdaki
bir yapılanma ihtiyacından dolayı ortaya çıkmış olan ve muhtelif aşiretlerin
birleşmesinden doğan; homojen bir yapı özelliği göstermeyen bir aşiretler birliği
idi.
Arşiv belgelerine dayalı yukarıdaki bilgilere göre, Danışmendli Kazası idarî sahasında
bulunan aşiret veya cemaatler, 1650’lerde henüz Boynuinceli Aşireti çatısı
altına girmiş ve Boynuinceli adıyla anılmaya başlamış değillerdi. Onlar bu yıllarda
Danişmendli Kazası idarî sahasında Kayseri merkez olmak üzere genelde Kayseri
ile Kırşehir arasındaki sahada yaşam sürmekteydi58. Ancak Kürdmahmadlı59 ve
Salarlı60 cemaatleri örneğinde olduğu gibi, içlerinden bazılarının 1600’lerin ortalarına
doğru Kızılırmak’ın beri tarafına; yani Aksaray Sancağı sınırlarına girerek
yurt tutmaları söz konusudur. 1830’larda Aksaray-Koçhisar sahasında 30 kadar
57 Ayrıntısı için bkz. Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 31-51.
58 Bu yaşam tarzına bağlı olarak Danişmendli Türkmenlerinden olan Boynuinceli Aşireti’nin, Develi
ve Erciyes kazalarında yayladıkları, Aksaray ve Kırşehri sancaklarında ise kışladıkları ifade edilmektedir.
Bkz. Cevdet Türkay, Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler, İşaret Yayınları, İstanbul 2012, s. 215.
59 Kürdmihmadlı Cemaati, 1530’larda Maraş-Elbistan’da Bozulus Türkmenleri arasında, 1532’de
Yeniil’de (Sivas Kazası’nda) Dulkadirli Türkmenleri arasında, 1580’lerde Yeniil’de görülmekteydiler.
Orta Anadolu’ya doğru devam eden bu yürüyüşleri esnasında onlar bu sefer Eylül-Ekim 1656 tahririnde
Aksaray Sancağı’na bağlı Aksaray Kazası’nda Danişmendli Türkmenleri arasında, 23 Nisan 1697 ve Nisan-
Mayıs 1701’de yine Aksaray Sancağı’na bağlı Aksaray Kazası’nda Danişmendli Türkmenleri arasında
görülmektedir. Bkz. Yusuf Halaçoğlu, Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar, Cilt IV, Togan Yayınevi,
İstanbul 2011, s. 1579-1581.
60 Oğuzların Üçok Kolu’nun Salur Boyu’ndan oldukları kabul edilen Salarlı Cemaati, Diyarbekir
merkezli Bozulus Türkmenleri teşekküllerinden biridir. Bir kısmı, 1540-41 tahririnde Diyarbekir Sancağı’nda
Bozulus Türkmenleri arasında kayıtlıdır. Diğer bir kısmı, 1560’larda Malatya Sancağı-Kâhta Kazası-Samsad
Nahiyesi’nde Ekrat Cemaati arasında kayıtlıdır. Onlar, 1568-89’da Urfa Sancağı’nda Karaulus Taifesi
altındadır. Kayseri dolaylarında iken gerçekleşen 1582’deki ilk Danişmendli tahririnde Saları Cemaati’nin
adı geçmemektedir. Muhtemel onlar, Danişmendli Türkmenleri Orta Anadolu’ya geldiklerinde bir şekilde
Danişmendlilere dâhil olmuşlardı. Salarlı Cemaati’ne, Aksaray Sancağı’na bağlı Aksaray Kazası’nda ilk kez 1656’daki
sayımda Danişmendli Türkmenleri arasında rast gelinmektedir. 1665’te ise Aydın Sancağı’nda görüldüklerine göre,
Salarlıların batıya göçleri tamamlanmak üzeredir. 1700’lerin ilk yıllarına tarihli arşiv kayıtlarında onlar
ikiye ayrılmış durumdadırlar. Bkz. Halaçoğlu, Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar, Cilt IV, s.1932-1934 ve
Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 118.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 915
köy ile en büyük aşiretlerden birini oluşturan Şerefli Aşireti mensuplarına, 1711’de
hâlen Kayseri’de rast gelinmesi61, Danişmendli teşekküllerinin Aksaray sahasına
doğru gerçekleştirdikleri yayılma ve yerleşme sürecini henüz tamamlamamış olmalarına,
yaylak-kışlak ekseninde Kayseri’ye gidip geldiklerine yorumlanabilir62.
En nihayetinde 1580’lerde Kayseri ve Bozok’ta, 1600’lerin ilk çeyreğinde Ankara
sahasında görülen Danışmendli Kazası teşekküllerinin devam eden süreçte,
bilhassa 1600’lerin ortalarından 1700’lerin ilk çeyreğine kadar, Kırşehir sahası
üzerinden Aksaray’a kadar yayılma faaliyetini tamamlamış oldukları söylenebilir.
Danişmendli adının zamanla unutulmaya yüz tutması ve yerine Boynuinceli adının
öne çıkması hususunu, Gündüz şu şekilde izah etmektedir: “Rum Evi Danişmendlilerinin
(bu çalışmada Boynuinceli Aşireti Cemaatler Birliği adı ile sıkça anılan
teşekkülün) boybeyi Boynuinceli Aşiretinden çıktığı için tahrirlerde veya resmi yazışmalarda
bölgedeki aşiretler, Boynuinceli’ye tâbi olarak kaydettirilmiştir. Bundan dolayı her ne kadar Danişmendli
Türkmeni oldukları ve Boynuincelilerin de Danişmendlilere tâbiliği vurgulanmaya
devam etse de, gerek mukata’a olarak ayrılmaları gerekse bölgede istikrarlı bir hayat sürmeleri
sayesinde Danişmendli adı giderek yerini Boynuinceli adına bırakmıştır. Nitekim 1718 yılında
yapılan tahrirde aşiretler Boynuinceli Mukata’ası adı altında kaydedilmiştir”63. Bu bilgi, Danışmendli
Kazası’na mensup Danişmendli konar-göçer teşekküllerinin 1700’lerin
ilk çeyreğinde Boynuinceli Aşireti adı ile anılmaya başladıklarını açığa kavuşturmaktadır.
Yine bu bilgi, nüfus çokluğundan ziyade devlet veya diğer aşiretler ile olan
ilişkilerde yetenek ve dirayet sahibi, sözü dinlenir kimselerin cemaatler birliğine
boy beyi olduğu ve zamanla ilgili cemaatler/aşiretler birliğinin bu boy beyinin
mensubu olduğu cemaatin/aşiretin adıyla anıldığına işaret olabilir. Bu minvalde,
Boynuinceli Cemaatler Birliği’nden olan Kürdmahmadlı64 ve Karacakürd65 ce-
61 Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 124.
62 Benzer şekilde, 1740’larda Karacakürd Cemaati mensuplarına Kayseri’de rast gelinmektedir.
Anlaşılan onlar Kayseri’de ikamet etmenin yanında Kayseri ile Orta Anadolu arasındaki sahada yaylakkışlak
hayatına devam etmektedirler. Karacakürd Aşireti, 1742 tarihli bir arşiv belgesine göre, Kayseri’de
Sarımsaklı Köyü ahalilerinin buğday ve arpa ekinliklerini hayvanlarına çiğnetip mahvettiklerinden dolayı
köylüler ile mahkemelik olmuşlardı. Bkz. BOA. Karaman Ahkâm Defterleri, Defter Nr. 1, s. 48/4.
63 Gündüz, Danışmendli Türkmenleri, s. 91.
64 Sivas’ı yaylak, Şam ve çevresini kışlak olarak kullanan Dulkadirli Türkmenleri ile Diyarbekir
merkezli Bozulus Türkmenleri teşekkülleri arasında görülen Kürdmahmadlı Cemaati zamanla Sivas
üzerinden Orta Anadolu’ya vardıklarında, güneyden gelmiş olmalarına nispetle bu ad kendilerine verilmiş
olabilir. Nitekim 1830’lara tarihli nüfus defterlerinde Kürdmahmadlı Cemaati adı altında kayda giren Balcı,
Çatin, Ozancık, Cumalı, Gödele ve Pirli köyleri ahalileri, günümüzde Türkçe konuştukları gibi Türkmen
olduklarını da belirtmektedirler.
65 Cemaatin adına yanılmamak gerekir. Karacakürd Cemaati’nin adına 1540 Bozulus Türkmenleri
916 NECMETTİN AYGÜN
maatleri çatısı altında kayda giren köylerde meskûn ahalinin günümüzde Kürtçe
konuşmamaları ve Türkmen olduklarını ifade etmeleri, benzer bir sürecin sonucu
gibidir. Bununla birlikte, 1700’lerde Boynuinceli Aşireti’nin yukarıda bahsi geçen
diğer cemaatler üzerinde çok da baskın olmadığı söylenebilir. Nitekim 1746 tarihli
bir belgede yer alan ifadeler bu açıdan önemlidir. Nevşehir kadısının ifadelerine
göre, “Türkman taifesinden Danişmendlü ve Hacıahmedlü maa Şeyhlü ve Şereflü ve Boynuincelü
cemaatleri reâyâsı öteden berü kışlaklarından yaylaklarına ve yaylaklarından kışlaklarına
mürûr u ubûr andan Kesikköprü ve Acıöz ve Divleöyüğü ve Malyanlı mahallerinden mürûr u ubûr
idegelmişler iken birkaç seneden berü Kesikköbrü harab bahanesiyle…”66 Nevşehir sahasından
gidip-gelerek ahalinin ekinlerine, bağ ve bahçelerine zarar vermişlerdi. İlgili
ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla Kırşehir-Aksaray-Nevşehir sahasında hüküm
süren Danişmendli, Hacıahmedli, Şerefli ve Boynuinceli cemaatleri birbirlerine
sayıca müsavî nüfusa sahip büyük cemaatlerdi ve Şeyhli hariç, Boynuinceli Cemaati’nin
diğerleri üzerinde bir üstünlüğü yoktu. Yine yukarıdaki belgede Hazine-i
Âmire’de saklanan defterlere göre, “Şeyhlü ve Hacıahmedlü ve Şereflü ve Boynuincelü
mukataaları reâyâsı dahi Nevşehir ve Develü ve Kırşehri sancaklarında sâkinler olub…”, ifadeleri
geçmektedir. Anlaşılan Boynuinceli’ye tâbi cemaatlerin esas veya eski yaşam
alanları Nevşehir, Kırşehir ve Develi sancaklarından müteşekkil sahaydı67.
Nevşehir’in bir köyden kasabaya dönüşmesi sürecine Boynuinceli Aşireti’ne
mensup cemaatlerin büyük katkısı vardır. Bilindiği üzere Nevşehir, Muşkara adındaki
köyün yeni baştan imar ve inşasıyla köyden şehre dönüştürülmüş bir yerleşimdi.
III. Ahmed devri sadrazamı Nevşehirli Damad İbrahim Paşa, Ürgüp Kazası’nın
Uçhisar Nahiyesi’ne bağlı Muşkara Köyü’nde doğmuştu. Muşkara, zamanla
bölgedeki Likvanik eşkıyası başta olmak üzere eşkıya tehdidi altında kalmış olduğundan
şenlendirilmesi gerekmekteydi. İbrahim Paşa, ilk aşamada memleketi
Muşkara’nın kendisine hibe ve temlik edilmiş olduğu ile ilgili kararı kayınpederi
olan padişahtan çıkartarak işe koyulmuştur. Bu amaçla 1721 yılıyla birlikte Muşsayımında;
ayrıca Maraş-Elbistan merkezli Dulkadirli Türkmenleri arasında rast gelinmemektedir.
Karacakürd Cemaati, Kayseri-Kırşehir arasında yaylak-kışlak hayatı sürmekteler iken, Danişmendli
Türkmenleri içinden ortaya çıkmış Orta Anadolu menşeli bir cemaattir. Anadolu’da Karacakürd adına
ilk kez Kırşehir Sancağı-Kırşehir Kazası’nda Danişmendli Türkmenlerine mensup Boynuinceli Aşireti
teşekkülleri arasında, 1656 sayımında 68 hâne olarak rast gelinmiştir. Bkz. Halaçoğlu, Anadolu’da Aşiretler,
Cemaatler, Oymaklar, Cilt III, s. 1262 ve Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 105.
66 BOA. C.DH, 84/4154.
67 BOA. C.DH, 84/4154. 1746 yılına tarihli bu belgedeki bilginin, çok eskilere, 1600’lere işaret ettiği
unutulmamalıdır ve bu tür atıflar veya göndermeler Osmanlı kayıt sisteminin bir özelliğidir. Bu ifadelerden
1746’da Boynuinceli’ye tâbi cemaatlerin Aksaray’da meskûn olmadıkları anlamı çıkarılmamalıdır.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 917
kara ve Ürgüp’te çeşme, cami, medrese, mektep, imaret, kitaplık, han, hamam,
dükkân gibi pek çok dinî ve sosyal tesis bina edilmişti68. Genellikle kesme taştan
inşa edilen bu binalar için İbrahim Paşa, devrin ünlü şairlerinden Nedim, Dürri,
Vehbi ve Asım’a kitabeler yazdırtmıştı. Binalar için gerekli olan kesme taşın taşınması
işine de Boynuinceli, Mamalı, Pehlivanlı ve Kocabeyoğlu Türkmenleri
gibi konar-göçer gruplar memur edilmişti69. Böylelikle İbrahim Paşa Muşkara’yı
bir kasaba olarak yeniden inşâ ettirmiş ve kasabanın adını da 1726’da Nevşehir
olarak değiştirtmişti. Paşa, Ürgüp’te oturan ve haftada iki gün Muşkara’ya gelen
Ürgüp kadısının sürekli olarak Nevşehir’de oturması, Pazartesi ve Perşembe günleri
kasabada pazar kurulması kararlarını aldırtmıştı70. Böylece İbrahim Paşa’nın
adını taşıyan bir vakıf toprağı olan Nevşehir, Ürgüp’ten daha önemli bir yerleşim
olmaya başlamıştı.
Kasabada imar faaliyetlerinin devam etmekte ve nüfusun da artmakta olması
nedeniyle günden güne mâmur ve âbadan olan ahalinin odun ve kereste ihtiyacı
için yakınlardaki Ertaşdağı, İstanbul’dan gönderilen bir emirle tahsis edilmişti71.
Yine İbrahim Paşa’nın kararıyla vakfa tahvil olunan kasabanın şenlendirilmesi
için bu sefer nüfus nakline başlanmıştı. Örfî vergilerden muaf tutma, vakıf toprağında
ev yapma, bağ-bahçe olarak kullanma ve ekin ekme imkânı verme gibi
kolaylaştırıcı etkenler neticesinde bir kısım halk kendi istekleriyle Nevşehir’e gelip
yerleşmeye başlamıştı. Vakfa dönüştürülen Nevşehir, doğal olarak vakıf imkânlarından
yararlanmak isteyen ahalinin teveccühüne mazhar olmaktaydı. 1727’de
Avanos ve Meliköy gibi birkaç yerleşim de Nevşehir’e bağlanmıştı72. Öte yandan
bölgedeki konar-göçer menşeli cemaatlerden bazıları da zorunlu iskâna tâbi tutulmuşlardı.
1727 yılıyla birlikte Nevşehir ve köylerine yerleştirilen cemaatler
şunlardı: Çayan/Çapan (120 hâne), Karahacılı (18 hâne), İnallı (43 hâne), Eskil
68 Paşa, sadece Nevşehir’i değil, Ürgüp’ü de yeniden inşa etmişti. Bu itibarla Aşıklı Dağ’dan su
getirtmiş; kaleyi de onartmıştı. Bu sayede kasaba susuzluktan kurtulmuştu. Devlet ayrıca, Nevşehir’de
ticaretin artması için İstanbul’daki 20-30 odalı hanlar gibi han yapılmasına gerek olup olmadığı hususunda
Nevşehir kadısına ve Nevşehir’de bina emini olan Mustafa’ya 1727’de yazı göndermişti. Bkz. Mustafa F.
Gül, “Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın İskân Faaliyetleri: Lâle Devri’nin Şanslı Şehri Nevşehir”, Tarihin
Peşinde, Sayı 10, Konya 2010, s. 244, 248.
69 Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, s. 250-52.
70 Zeynep Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, I. Cilt, Ankara Üniversitesi DTCF Yayınları, Ankara
1977, s. 9.
71 BOA. Mühimme Defterleri, Defter Nr. 134, s. 213’ten naklen Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı
İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara 1991, s. 74.
72 Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, s. 10-11.
918 NECMETTİN AYGÜN
Türkmenleri (65 hâne), Karacaaraplı (6 hâne), Dumanlı (138 hâne), Kızılkoyunlu
(65 hâne), Danişmendli (25 hâne), Musahacılı (35 hâne), Şerefli (85 hâne), Boynuinceli
(800 hâne; bunların 79 hânesi Bekdik, 59 hânesi Karacakürt ve 107 hânesi
ise Herikli cemaatindendi), Tohtimürlü (6 hâne), Saman, Eymür, Abdallar, Yabanlı
ve Mamalı73.
İbrahim Paşa’nın İstanbul’dan çıkarttığı/yayımlattığı fermanlar ile 1727 ve
sonrasında Nevşehir’e yerleştirilmeleri emredilen konar-göçer teşekküllerden biri
de Boynuinceli Aşireti’ne bağlı muhtelif cemaatlerdi. Boynuinceli mensupları genelde
Aksaray’a bağlı Eyyubili Kazası’nda oturmakta olup, resmî muamelât bakımından
Danişmendli kadılığına bağlı idiler74. Nevşehir’in nüfusça desteklenmesi
maksadıyla, Boynuinceli Türkmenlerine bağlı konar-göçer teşekküllerden 800
hânenin veya 1486 kişinin yazılarak/seçilerek kasabaya iskânına karar verilmiş,
konu ile ilgili 17 Ağustos 1729 tarihli emir İstanbul’dan Kayseri mollasına ve mahallin
sair idarecilerine gönderilmişti. Uzun bir süreden beri Nevşehir’e çok yakın
bir yer olan Eyyubili Kazası’nda yaşıyor olmalarının yanı sıra, bunlar arasında
okur-yazar, hac görevini yapmış, kudretli (servet sahibi) kimselerin bulunması Boynuinceli
Türkmenlerinin tercih edilmesinde etkili olmuştur75. Nitekim yukarıda
belirtildiği üzere, Nevşehir’e zorunlu iskâna tâbi tutulan konar-göçer tayfalar içerisinde
en kalabalık kısmı Boynuinceli’ye bağlı muhtelif cemaatlere mensup olanlar
oluşturmaktaydı. Nevşehir’e yerleştirilen Boynuinceli Aşireti Birliği’ne bağlı cemaatlerin
adları ve hâne sayıları şu şekildeydi: (birliğe adını veren) Boynuinceli
98 hâne (ev), Büyüksalarlı 102 hâne, Hacıahmedli 60 hâne, Küçüksalarlı 10676
hâne, Karacakürdlü 59 hâne, Danışmendli, Dumanlı 127 hâne, Sıdıklı77, Herikli
107 hâne, Bekdik 79 hâne, Çeçeli, Turasanlı, Kütüklü 35 hâne, Deliler 29 hâne,
Savcılı 174 hâne, Kurtulu 43 hâne, Kürdmihmadlı 72 hâne, Horasanlı (Turasanlı)
22 hâne, Kursulu 40 hâne, Kurutlu 40 hâne ve Adakurutlusu 65 hâne78.
73 Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, s. 11-27. Bunlar haricinde daha küçük nüfuslu bazı cemaatlerin
(Büğdüz, Mudanlı ve Burhan) de Nevşehir’e yerleşmeleri söz konusudur. Bkz. Gül, “Lâle Devri’nin Şanslı
Şehri Nevşehir”, s. 245.
74 Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, s. 20.
75 BOA. MAD, Defter Nr. 2135, s. 8-11 ve 45-69’dan naklen Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, s. 253.
76 Bu tarihte Salarlı Cemaati’nden ayrıca 30 hâne Gülşehir’e iskân edilmişti, bkz. Gündüz, Danişmendli
Türkmenleri, s. 115.
77 Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, s. 254.
78 Bilgiler, Z. Korkmaz ve İ. Şahin’in ilgili çalışmalarından derlemedir. Her iki araştırmacı Kuyud-ı
Kadime’de mevcut 2135 numaralı Nevşehir Evkaf Defteri’nden istifade etmiş olmakla birlikte, iskâna esas
olan cemaat adları ile bu cemaatlerin nüfusları hususunda verilen bilgilerde farklılıklar bulunmaktadır.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 919
Bunlardan hâli-vakti yerinde olanlar, taştan evler yapmak şartıyla kasaba
merkezinde iskân edilmişlerdi79. Bu iskân esnasında Boynuinceli cemaatlerinden
olup kasabada taş evler yapıp oturmaya kudreti yetmeyenler ise, kasaba dışında
kalan otlu ve sulu olan harap köylere yerleştirilmişlerdi. Gerek kasaba içerisine
ve gerekse köylere yerleştirilenlere, Nevşehir’in ekime müsait arazisi sınırlı olduğundan,
Eyyubili Kazası’nda bulunan mümbit ve sulak, fakat harap durumda
bulunan köyler ile Kırşehir Sancağı’na bağlı İbrahim Paşa Vakfı’ndan olan Süleymanlu’daki
boş ve harap köyler ekinlik veya otlak sahası olarak tayin edilmişti.
Eyyubili’nden gelenlere, geldikleri yerdeki toprakları yeniden tahsis edilmişti80.
Kasabada yerleştirilmek amacıyla 800 kişinin iskânı emredilmiş ve bu doğrultuda
1729’da kasabada 400 ev inşa edilmişti81. Arşiv belgelerine dayalı olarak izah edilen
bu iskân olayı, 1830’larda genelde Aksaray Sancağı’na bağlı Eyyubili Kazası’nı
yurt tutan Boynuinceli Aşireti cemaatlerinin bu sahayı 1700’lerin başlarından
beri yurt tutmuş olduğuna, 1830’lardaki Boynuinceli cemaatlerinin yapısal olarak,
1730’larda Boynuinceli adı altında çoktandır bir teşekkül oluşturduklarına delil
teşkil etmesiyle önem taşımaktadır.
a. Nüfus Defterleri’nde Boynuinceli Aşireti
1830’larda Aksaray, Konya merkezli Karaman Eyaleti’ne bağlı bir liva (sancak)
idi. Aksaray, Koçhisar ve Eyyubili ise sancağa bağlı kazalardı82. Bu tarihler-
79 Aşiretlerin adları ve iskâna tâbi tutulan hâne sayıları hususunda bkz. Halaçoğlu, İskân Siyaseti ve
Aşiretlerin Yerleştirilmesi, s. 76 ve Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’unda Aşiretlerin İskânı, Eren Yayınları,
İstanbul 1987, s. 111. Bu cemaatlerden başka Pirioğlu Cemaati’nin de kasabada taştan evler yaparak
yerleşmeye başladığı bilinmektedir. Bkz. Halaçoğlu, İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, s. 76. 1830’lara
tarihli nüfus defterlerine göre Piroğlu, Sarıkaraman Köyü’nde oturmaktadır ve Boynuinceli Aşireti’ni
vergilendiren voyvoda konumundadır. Bkz. BOA. NFS.d 3520, vrk.3.
80 Ertaş Yaylası, tahsis edilen diğer bir sahaydı. Nevşehir’e iskâna tâbi tutulan Boynuinceli ahalisi
“şehir evi” olarak kaydedilmiş ve bunların işlerine Boynuinceli Türkmen ağaları ile cemaat kethüdalarının
yanı sıra Danişmendli kadılarının her türden müdahaleleri yasaklanmıştı. Bkz. Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi
Ağızları, s. 20-21. Devlet, onların yaylağa dahi çıkmayarak böylece şehirlileşmeleri yönünde karar almış ise
de, bir müddet sonra bu kararı yumuşatarak Üçkapılı Yaylağı’na çıkmalarına müsaade etmiş, ancak yaylak
zamanı şehirdeki evlerde hâne halkından birilerinin mutlaka kalması emredilmişti. Bkz. Şahin, Osmanlı
Döneminde Konar-Göçerler, s. 255 ve Gül, “Lâle Devri’nin Şanslı Şehri Nevşehir”, s. 246.
81 Mühimme Defterlerindeki muhtelif hükümlerden naklen Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’unda
Aşiretlerin İskânı, s. 111. Nevşehir böylelikle bir köyden kasabaya dönüştürülmüştü. Aradan geçen 90 yılda,
mesela 1820’de Nevşehir ve Ürgüp nüfusu 15.000 evi (hâneyi) aşar hâle gelmişti. Niğde Mutasarrıfı İbrahim
Paşa’nın İstanbul’a gönderdiği bir şikâyete göre, her türlü tekâliften (örfî vergilerden) muaf tutulmaları
nedeniyle nüfusun bu derecede arttığı, ancak ahalinin hiçbir iş yapmaması nedeniyle bu nüfusun Niğde
Sancağı için taşınmaz bir yük olduğundan şikâyet edilmekteydi. Bkz. Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, s.
26.
82 Aygün, Nüfus Defterleri’nde Aksaray’ın Sosyal Ve Ekonomik Tarihi, Cilt I, s. 1-258.
920 NECMETTİN AYGÜN
de Kırşehir, Aksaray gibi Karaman Eyaleti’ne bağlı bir sancaktı83. XIX. yüzyılda
hemen her alanda başlayan yeniden yapılanma, idarî/mülkî taksimat alanında
da gerçekleşmiş ve yeni bir merkezî yönetim ağı oluşturmak amacıyla mülkî taksimat
yeni baştan örgütlenmişti. Osmanlı Devleti’nde klasik eyalet sisteminin yapısı
değişmeye, idarî yapı yeni baştan örgütlenmeye başlamıştı84. Bu süreçte sancaklar
yeni baştan bölünmüş; bazı sancaklar kazaya, bazı kazalar nahiyeye, bazı nahiyeler
de kazaya dönüştürülmüştü. 1840’larda Aksaray’ın sancak statüsü lağvedilmiş,
Aksaray kazaya dönüştürülerek Niğde Sancağı’na bağlanmıştı. Niğde ise sancak
statüsüyle Konya merkezli Karaman Eyaleti’ne bağlı kalmaya devam etmiştir.
Aksaray’ın tam olarak hangi tarihte kaza statüsüne indirildiği bilinmiyorsa da,
1844’deki nüfus sayımında sancak statüsü ile kayıtlı olduğu açıktır85. Bununla beraber
1845 tarihli bir nüfus icmali defterinde Aksaray’ın kaza olarak Niğde Sancağı’na
bağlı olduğu kayıtlıdır86. Dolayısıyla Aksaray ve aynı şekilde Kırşehir’in,
Niğde’ye bağlanma işleminin 1845’te gerçekleştiği muhtemeldir. Bu münasebet
neticesinde Aksaray ve Kırşehir, mesela 1854’te Niğde Sancağı’na bağlı kazalar
olup87, bu idarî yapı uzun süre değişmeden kalmıştır.
83 İlhan Şahin, Tarih İçinde Kırşehir, Eren Yayınları, İstanbul 2011, s. 55, 168.
84 Halil İnalcık, “Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkileri” Tanzimat, (Ed. H. İnalcık-M.
Seyitdanlıoğlu), Ankara 2006, s. 110-124 ve İlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840–
1880), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2000.
85 BOA. NFS.d 3499, s. 159.
86 BOA. NFS.d 3691. Niğde Kaymakamlığı tarafından nüfus sayımı tamamlanan kazalar (1845): Niğde,
Nevşehri maa Ürgüp, Bor maa Kayı, Aksaray, Koçhisar, Eyyübili, Kırşehri, Hacıbektaş, Mucur, Arabsun,
Bereketli nam-ı diğer Çamardı, Anduğu nam-ı diğer Urumkaya, Yahyalı, Şücauddin, Büyüksüleymanlı,
Cerid maa Küçüklü. Bkz. BOA. NFS.d 3691. Bu değişiklik ile Aksaray’ın Koçhisar ve Eyyubili üzerindeki
baskın olma konumları sona ermiş, Aksaray, Koçhisar ve Eyyubili “kaza” statüsüyle birbirlerine eşitlenerek
Niğde Sancağı’nı oluşturan alt birimlere dönüştürülmüştü.
87 Kırşehir, Aksaray, Nevşehir, Ürgüb, Bor maa Kayı, Bereketli (Çamardı), Şücaaddin, Arabsun
(Gülşehri), Koçhisar, Eyübabad, Anduğu, Yahyalı, Hacıbektaş, Sultanhisar, Salmanlı-i Kebir ve Mucur
“kaza” statüsüyle Niğde Sancağı’na bağlıdır. Bkz. Gülin Erdem Öztürk, “19 ve 20. Yüzyıllarda Niğde
Sancağının İdarî Taksimatı”, Niğde, Aksaray ve Nevşehir Tarihi Üzerine, İstanbul 2008, s. 71.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 921
Tablo 1: Aksaray Sancağı ve Aksaray Sancağı ile İrtibatı Bulunan
Konar-Göçerlerin Nüfusları (1830-1835)
Kaza/Mahalle/Köy
1830 Nüfusu 1834 Nüfusu
Erkek Toplam Erkek Toplam
Aksaray Kazası 7894 15.788 9180 18.360
Eyyubili Kazası 220 440 210 420
Koçhisar Kazası 834 1668 922 1844
Aksaray Sancağı Geneli 894888 17.896 10.312 20.624
Esbkeşan’dan Eskiil Kazası 757 1514 88389 1766
Yeniil Kazası’na bağlı
Harbendeli Cemaati
29390 586 279 558
Yeniil Kazası’na bağlı
Çemeli Aşireti
30591 610 336 672
Küçükdanişmendli
Kazası’na bağlı Boynuinceli
cemaatleri
- - 524292+488993 20262
Darphâne-i Âmire’ye bağlı
Şerefli Aşireti cemaatleri
144094 2880 165395 3306
Konar-Göçer Aşiretler - - 13.282 26.564
Toplam - - 23.594 47.188
88 89 90 91 92 93 94 95
Nüfus defterlerine göre, 1830’larda Boynuinceli Aşireti bir cemaatler birliği
özelliği göstermektedir. Birliğin 1830’larda sâkinleri büyük oranda Aksaray ve Kırşehir
sahasında ikamet etmekte olmasına rağmen, onlar idarî anlamda Aksaray ve
Kırşehir sancaklarına bağlı değillerdi. Boynuinceli Türkmenleri Kızılırmak’ın ya-
88 BOA. NFS.d 3489 ve 3490.
89 Bu sayım defteri 1833 tarihlidir. Bkz. BOA. NFS.d 3392, vrk.3-27.
90 Harbendeli Cemaati ilk kez 1831’de sayılmıştır. Bkz. BOA. NFS.d 3518, vrk.63-65.
91 Çemeli Cemaati ilk kez 1831’de sayılmıştır. Bkz. BOA. NFS.d 3518, vrk.59-63.
92 Kızılırmak’ın Aksaray tarafındaki erkek nüfus.
93 Kızılırmak’ın Kırşehir tarafındaki erkek nüfus.
94 Şerefli Aşireti ilk kez 1831’de sayılmıştır. Bkz. BOA. NFS.d 3518, vrk.67-88.
95 Şerefli Aşireti ile ilgili bu sayım 13 Mayıs 1835 tarihlidir. Burada verilen toplam erkek nüfus 1834
yılının değil; 1835 yılının kayıtlarıdır.
922 NECMETTİN AYGÜN
kın ve uzak çevresinde; çoğunlukla Aksaray-Kırşehir-Koçhisar üçgeninde meskûn
olan bir konar-göçer teşekküldü. 1830’lara tarihli nüfus defterlerine göre, Aksaray-
Kırşehir-Koçhisar sahasında meskûn olan konar-göçer menşeli teşekküllerin
en fazla köye ve dolayısıyla en fazla nüfusa sahip olan kısmını Boynuinceli Aşireti’ne
bağlı cemaatler oluşturmaktaydı. Boynuinceli Aşireti cemaatleri, 1831 yılına
ait olan ve Aksaray sahasındaki aşiretleri gösteren ilk nüfus sayım defterinde, Pirzâde
Aşireti imlâsı ile kayda alınmıştır: “Darbhâne-i Âmire merbûtâtından Aksaray Sancağında
kâin Karye-i Sarıkaraman ve mülhakatına merbut on sekiz cemâ’at itibariyle mutavattın
Pirzâde Aşiretinin sinn ve eşkâl ve esâmilerini mübeyyin tertib olunan defterdir”96. Kayıt, Sarıkaraman
Köyü97 merkezli olarak Aksaray Sancağı’nda yaşamakta olan Pirzâde
Aşireti’ni gösterirken, aşiret ahalisinden tahsil edilen yıllık vergilerin Darphâne tarafından
vergilendirilmekte olduğunu da ortaya koymaktadır. 1831 yılına ait aynı
nüfus defterinin başka bir kısmında ise, Pirzâde Aşireti kaydı ile gerçekte Boynuinceli
Aşireti’nin ifade edildiği görülmektedir: “Boynuincelü Mukata’ası on sekiz cemâ’at olmak
üzere mukatâ’a-i mezbûr cemâ’atlerinden Kırşehri Sancağında mutavattın ve zirâ’at ile me’luf
olmakda olan Pirzâde Aşiretinden Savcılı Karyesinde mutavattın Savcılı Cemâ’aitinin…”98.
1834 yılına ait Boynuinceli Aşireti nüfus sayım defterinde ise Pirzâde Aşireti’nden
bahis yoktur. Defterin ana başlığında, Boynuinceli Mukataasına99 bağlı olan Boynuinceli
Aşireti ahalileri mealinde bir kayıt mevcut olup100, bu ana başlığın devamında ise
1834’te Boynuinceli Aşireti’nin Küçükdanişmendli (Danişmendli-yi Sağîr) Kazası’na
bağlı olduğu kayıtlıdır. “Pehlivanlı Aşireti” örneğinde olduğu gibi, konar-göçer
teşekkülleri devlet adına vergilendiren101 ve gerçekte aynı aşiretten veya cemaatten
96 BOA. NFS.d 3518, vrk.2.
97 Günümüzde Aksaray İli, Ortaköy İlçesi’ne bağlı, Kızılırmak’a yakın bir köydür.
98 BOA. NFS.d 3518, vrk.89.
99 Nüfusları büyük olan konar-göçer teşekküllerin vergilerinin yerelde sağa sola dağılarak tarumar
olmaması, daha rahat toplanması ve yaylak-kışlak olarak bulundukları sahanın sancakbeyleri ve sair ehl-i
örf taifesi tarafından vergi bahanesi ile rahatsız edilmemeleri için padişah haslarına dâhil edilmeleri, valide
sultan haslarına dâhil edilmeleri veya İstanbul merkezli Darphâne ve Tersane gibi devletin herhangi bir
kurumu tarafından idare edilmeleri geleneği mevcuttu. Sair sebeplerle Aksaray sahasında meskûn olan
Boynuinceli, Şerefli ve Çimeli gibi aşiretler de mukataaya verilerek idare edilmekteydiler. Aşiretlerin hukukî
örgütlenme biçimleri için bkz. Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, s. 185-200.
100 BOA. NFS.d 3520, vrk.3.
101 Pirzâde sülalesi gerçekte Boynuinceli Aşireti cemaatlerinin devletle olan ilişkilerini sağlayan “Ağa”
konumundaki sülaledir. Boynuinceli Aşireti cemaatleri gerçekte bir “mukataa” olarak müstakil bir vergi
birimi olarak teşkilatlandırılmakta ve ihaleye sunularak işletilmekteydi. Buradaki “işletmekten” kasıt, aşiretin
vergilerini toplama hakkını devletten ihale ile üzerine alan müteşebbisin faaliyetlerini ifade etmektedir.
Bu münasebetle, mesela 1821-22 yılları arasında Abdülfettah Bey, Ahmed Bey, Hamza Bey ve Selim Bey
Boynuinceli Mukataası’nı işletmek (vergilendirmek; vergilerini toplamak) üzere devletten ihale ile almışlardı.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 923
olan bu kimselerin kendi adları veya tâbi oldukları sülale adları sıklıkla konar-göçer
aşiretlerin adı olarak da kayıtlarda yerini alabiliyordu. Ayrıca, Danişmendli
Kazası’nın bölünerek Küçükdanişmendli adının ne zaman ortaya çıktığı şimdilik
bilinmiyor ise de, bu gelişmenin 1700’lerin ortalarında gerçekleşmiş olduğu söylenebilir.
Kısmen tarihî geçmiş birlikteliğine ve kısmen de kullanılan ortak yaylak-kışlak
alanları merkezindeki coğrafî birlikteliğe göre vücut bulmuş olduğu açık olan
Küçükdanişmendli Kazası’nda yurt tutan Boynuinceli Aşireti, ifade edildiği üzere
irili ufaklı on sekiz cemaatin birleşmesinden meydana geliyordu. 1834 yılına ait
olan 3520 numaralı nüfus defterindeki sıralamaya göre bunlar şunlardı: Büyüksaları,
Hacıahmedli, Karacakürd, Kurutlu, Herikli, Boynuinceli, Savcılu, Sıdıklı,
Kürdmahmadlı, Küçüksaları, Harbendeli, Kütüklü, Danişmendli, Camili, Bekdik,
Dumanlı, Durmuşlu ve Delüler. Görüldüğü üzere Boynuinceli Aşireti teşekkülleri,
1729’da Muşkara’ya yerleştirilen Boynuinceli cemaatleri esas alındığında, aradan
bir yüzyıl geçmesine rağmen çok büyük oranda yapısını korumuş bir teşekküldür.
Boynuinceli Aşireti’ni oluşturan cemaatlerin 1834 yılına ait nüfus defterine yansıyan
insan-mekân merkezli hususiyetlerini şu şekilde özetlemek mümkündür:
Büyüksaları Cemaati: 1656’da Aksaray sahasını yurt tutmuş olan konar-
göçer teşekküllerden biridir. Büyüksaları Cemaati, Boynuinceli Aşireti Cemaatler
Birliği’nin idare merkezi olan Sarıkaraman Köyü başta olmak üzere toplam
12 köy ve bu köylerde meskûn olan 623 erkek (toplam 1246 kişilik102) nüfusa
sahipti103. Cemaatin sahip olduğu köyler Aksaray Sancağı’na bağlı olan Eyyubili
Kazası sahasındaydı. Bu köyler günümüzdeki idarî ayrıma göre Aksaray İli-
Ortaköy İlçesi’nin kuzeydoğusunda kalan Saları Alaca’yı, ilçenin kuzeydoğusundaki
Sarıkaraman ile doğusunda kalan Bozkır Kasabası’nı ve Nevşehir il sınırında
Bu kimseler, genelde İstanbul’da yaşamakta olan emekli veya emekliliği gelmiş olan Saray’ın deneyimli
bürokratları ile diğer memurlar idi. Bkz. Erol Özvar, Osmanlı Maliyesinde Malikâne Uygulaması, Kitabevi
Yayınları, İstanbul 2003, s. 57-77. İlgili ihalede ortaklar mukataanın sadece dörtte üçünü alabilmişler, dörtte
birlik kısmı ise Darphâne’nin hissesinde kalmıştı. Boynuinceli Mukataası’nın bir yıllık hazine geliri 16.061
kuruş idi. Bkz. BOA. D. BŞM, 9113. Anlaşılacağı üzere, Boynuinceli Mukatası’nı ihale ile alanlar devlete karşı
sorumlu iken, aşiretin ağası konumundaki Pirizâde de mukataayı vergilendiren bu dört kişiye karşı sorumlu
idi. Boynuinceli kethüdası veya kâhyaları ile halk da Pirizâde’ye karşı sorumluydu. Böylelikle devlet, içi içe
geçmiş bu himaye sistemi ile vergisini toplayabilmekteydi. Mukataa sisteminin işleyişine örnekler için bkz.
Necmettin Aygün, Karadeniz’den Osmanlı Ekonomisine Bakış, Cilt I, Trabzon Ticaret Ve Sanayi Odası Yayınları,
Ankara 2016, s. 301-342.
102 Erkek sayısı kadar kadın sayısı da mevcut olduğu hesaba katıldığında ortaya çıkan toplam sayıdır.
103 BOA. NFS.d 3520, Vrk.3-19.
924 NECMETTİN AYGÜN
konumlanmış olan Satansarı Köyü’nü içine alan sahayı kapsamaktaydı. Cemaatin
köylerinden biri olan Abuuşağı Köyü ise daha uzak ve kuzeyde kalan bir sahada,
Kızılırmak’ın Aksaray yakasında, günümüzde Gülşehir İlçesi’ne bağlı bir köy olarak
Nevşehir, Kırşehir ve Aksaray il sınırlarının kesiştiği bir noktadaydı.
Hacıahmedli Cemaati: Cemaat 46 köy ve 2226 erkek (toplam 4452 kişilik)
nüfus ile Boynuinceli Aşireti’nin nüfusça en büyük ikinci kısmını oluşturmaktaydı104.
Cemaate bağlı köyler, Aksaray-Ankara karayolu üzerinde yer alan
Ulukışla ve Çardak’ı (Altınkaya) içine alarak kuzeye doğru devam etmekteydi.
Koçhisar Kazası sınırlarına yakın olan Avşar, Demircili ve Abalı köyleri Hacıahmedli
Cemaati’nin en batıdaki köylerini; Panlı Köyü (Ağaçören İlçe merkezi) ise
en kuzeydeki köyü; Hacıahmedlitepeköy, Hocabeyli, Hacıibrahimuşağı, Boyalı ve
Nurgöz köyleri de en doğudaki köylerini oluşturmaktaydı.
Karacakürd Cemaati: Cemaat 44 köy ve 2878 erkek (toplam 5756 kişilik)
nüfus ile Boynuinceli Mukataası’nın en büyük nüfusa sahip kısmını oluşturmaktaydı105.
Cemaate bağlı köyler Kızılırmak’ın kuzeydoğusunda, Kırşehir tarafında kalmaktadır.
Günümüzdeki idarî ayrıma göre, Kırşehir şehir merkezinden başlayarak
Seyfe Gölü nihayetine kadar olan yerleşimler ile buradan güneye, Hacıbektaş ilçe
merkezine gelene kadar mevcut olan köyler (Başköy, Küçükburunağıl, Çiğdem ve
Mikâil’i kapsayan hat) Karacakürd Cemaati’ne mensuptu. Karacakürd Cemaati’ne
bağlı olan bu 44 köy, günümüzde çoğunlukla Kırşehir İli Mucur İlçesi’ne;
daha az sayıda olmak üzere Kırşehir merkez ile Kaman ve Hacıbektaş ilçelerine
bağlıdır. Karacakürd Cemaati kendi içinde Hacıvelli, Maksudlu, Harablı, Kürdaliuşağı,
Nefesli, Hayvan (veya Hivan) Yağmurlu ve Çadırlı adlarındaki mahallelere
(obalara) ayrılmıştı. Bu bağlılıktan dolayı, mesela Çadırlıobası “Çadırlıkürd” imlasıyla
da kayıtlarda yerini almaktaydı.
Kurutlu Cemaati: Koçhisar Kazası havzasında meskûn olan bu cemaat,
17 köy ve 993 erkek (toplam 1986 kişilik) nüfusa sahipti106. Cemaate ait köyler, günümüzde
Koçhisar ilçe merkezinde, Ankara yolunun solunda; Tuz Gölü kenarında
kalan Karamollauşağı ve Hamzalı’yı, kuzeyde ise Acıkuyu Köyü’nü içine alacak
şekilde Hirfanlı baraj gölüne kadar uzanmaktaydı. Cemaatin meskûn olduğu
saha kuzeydoğudaki Gülhüyük, Parlasan, Musular ve Seymenli köylerini de kap-
104 BOA. NFS.d 3520, Vrk.19-63.
105 BOA. NFS.d 3520, vrk.63-115.
106 BOA. NFS.d 3520, vrk.167-185.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 925
samaktaydı. Kurutlu Cemaati’ne bağlı olan Poyrazlı Köyü ise, diğerlerinin aksine
Kızılırmak’ın karşı yakasında; Kırşehir’de kalan bir yerleşimdi107. Cemaatin doğudaki
sınırlarını Hacıahmedli Cemaati köyleri, kuzeydeki sınırlarını Şerefli Aşireti
köyleri ile Kızılırmak, batıdaki sınırlarını da Tuz Gölü oluşturmaktaydı. Kurutlu
Cemaati kendi içinde Ada, Süleymankethüda ve Kırıkali adlarında üç mahalleye
(obaya) ayrılmıştı. Bu ayrım kayıtlara, “Adakurutlusu” imlasıyla da yansımıştır.
Mesela Hamzalı Köyü, 1831’deki nüfus sayımına Adakurutlusu Mahallesi başlığı adı
altında girmişti. 1830’lara tarihli Aksaray nüfus defterlerindeki kayıtlara göre, bu
yıllarda Koçhisar Kazası’na sadece dört yerleşim (Koçhisar’ın kaza merkezi olan
Koçhisar Köyü, Boğazköy, Sarıyahşi ve Çakınağıl) bağlıydı108. Görüldüğü üzere,
1830’larda Koçhisar sahası neredeyse bütünüyle menşei konar-göçer olan teşekküllerin
yaşam alanıdır.
Herekli Cemaati: Herikli adıyla da meşhur bu cemaat 16 köy ve bu köylerde
sâkin 731 erkek (toplam 1462 kişilik) nüfusa sahipti109. Cemaate ait köyler
günümüzdeki idarî ayrıma göre Nevşehir İli’ne bağlı Kozaklı, Hacıbektaş ve Gülşehir
ilçeleri sahasında meskûndu. Cemaatin yaşam sahası şu şekildeydi: Seyfe
Gölü’nün doğusundaki Kozaklı İlçesi’ne bağlı Kalacık Kasabası ile Gerce ve Abdi
köyleri, Hacıbektaş İlçesi’ne bağlı Kayaaltı, Kızılağıl ve Köşektaş köyleri; Hacıbektaş
İlçesi merkezi hariç, Hacıbektaş’a bağlı Karaburna Köyü ve Kızılırmak
kenarında konumlanmış olan (Gülşehir İlçesi’ne bağlı) Şahinler, Yeşilli ve Hacılar
köyleridir.
Boynuinceli Cemaati: Altı köy ve bu köylerde sâkin 434 erkek (868 kişilik)
nüfusa sahipti110. Cemaate ait köyler Kızılırmak’ın Kırşehir tarafındadır. Bunlar,
kuzeyden güneye olacak şekilde Kırşehir İli’ne bağlı Kaman İlçesi idarî sahasında
bulunan Karahabalı ve Meşeköy’ü, Kırşehir İli merkeze bağlı olan Kızılırmak
kenarındaki Karaduraklı Köyü olarak sıralanmaktaydı.
Savcılı Cemaati: Üç köy ve bu köylerde meskûn 512 erkek (1024 kişilik)
nüfusa sahipti111. Cemaatin yerleşkesi Kızılırmak’ın Kırşehir tarafındadır. Bunlar,
Keban baraj gölüne bakan Savcılıbüyükoba ve Savcılıebeyit köyleri sahasını içine
alan dar bir sahada konumlanmışlardır.
107 BOA. NFS.d 3520, vrk.139.
108 BOA. NFS.d 3489, vrk.100-113.
109 BOA. NFS.d 3489, vrk.115-129.
110 BOA. NFS.d 3489, vrk.129-136.
111 BOA. NFS.d 3489, vrk.137-145.
926 NECMETTİN AYGÜN
Sıdıklı Cemaati: Üç köy ve bu köylerdeki 490 erkek (toplam 980 kişilik)
nüfusa sahiptir112. Cemaatin yerleşkesi Kızılırmak’ın Kırşehir tarafındadır. Sıdıklı
Cemaati’ne ait köyler, Boynuinceli Cemaati sahasının doğusunda, Keban baraj
gölünün başlangıcında aynı addaki köylerin bulunduğu sahadadır.
Kürdmahmadlı Cemaati: Altı köy ve bu köylerde meskûn olan 495 erkek
(toplam 990 kişilik) nüfusa sahiptir113. Cemaatin köyleri Kızılırmak’ın Aksaray
tarafındadır. Bu köyler, Ortaköy İlçesi’nin doğusunda kalan Balcı Köyü merkez
olmak üzere Nevşehir İli sınırındaki Ozancık Köyü’nü içine alacak şekilde uzanan
sahada yer almaktadır. Cemaatin merkezi olması nedeniyle Balcı Köyü, halk arasında
aynı zamanda Kürdmahmadlı Köyü olarak da anılmaktadır.
Küçüksaları Cemaati: Dört köy ve bu köylerde sâkin 146 erkek (toplam
292 kişilik) nüfusa sahiptir114. Cemaatin yerleşkesi Nevşehir İli Gülşehir İlçesi’ne
bağlı olan Fakıuşağı-Emmiler-Kızılkaya köylerini ve bu köyler arasındaki sahayı
kapsamaktadır.
Harbendeli Cemaati: Harbendeli adındaki bir köy ve bu köyde sâkin
olan 92 erkek (toplam 184 kişilik) nüfusa sahiptir115. Günümüzde Harmandalı
adıyla bilinen bu köy Kızılırmak’ın Aksaray tarafında yer almakta olup, Ortaköy
İlçesi’ne bağlıdır.
Kütüklü Cemaati: Kütüklü adındaki bir köy ve bu köyde sâkin 35 erkek
(toplam 70 kişilik) nüfusa sahiptir116. Ağaçören İlçesi’ne bağlı olup, Harmandalı
Köyü’nün bir miktar güneyinde konumludur.
Danışmendli Cemaati: Toplam iki köy (Devedamı ile Çiftevi) ve bu
köylerde meskûn olan 99 erkek (198 kişilik) nüfusa sahiptir117. Cemaate ait köyler
günümüzde Ortaköy İlçesi’ne bağlı olup, Ortaköy İlçesi’nin kuzeyinden Kızılırmak’a
doğru art arda sıralanmaktadır. Devedamı Köyü’nün doğu sınırlarını Kırşehir
ili sınırı oluşturmaktadır.
112 BOA. NFS.d 3489, vrk.145-155
113 BOA. NFS.d 3520, vrk.157-165.
114 BOA. NFS.d 3520, vrk.165-167.
115 BOA. NFS.d 3520, vrk.185.
116 BOA. NFS.d 3520, vrk.187.
117 BOA. NFS.d 3520, vrk.187.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 927
Grafik 1: Boynuincelü Aşiretine Bağlı Cemaatler ve Nüfusları (1834)
Büyüksaları
6%
Hacıahmedlü
22%
Karacakürd
28%
Kurutlu
10%
Herikli
7%
Boynuincelü
4%
Savcılı
5%
Sıdıklı
5%
Kürdmahmadlı
5% Küçüksaları
1%
Harbendelü
1%
Kütüklü
0%
Danişmendlü
1%
Camili
0%
Bekdik
1%
Dumanlı
2%
Durmuşlu
1%
Delüler
0%
Grafik I: Boynuincelü Aşiretine Bağlı Cemaatler ve Nüfusları (1834)
Camili Cemaati: Bir köy (Camili Köyü) ve bu köyde meskûn olan 43 erkek
(toplam 86 kişilik) nüfusa sahiptir118. Köy, günümüzde Ağaçören İlçesi’ne bağlı
olup, ilçenin bir miktar doğusunda kalmaktadır.
Bekdik Cemaati: Bekdik adındaki köy ve bu köyde sâkin olan 56 erkek (112
kişilik) nüfustan ibarettir119. Köy, Sarıyahşi İlçesi’ne bağlı olup, ilçenin kuzeydoğusunda
ve Harmandalı Köyü’nün ise kuzeyinde kalmaktadır. Köyün kuzeydeki
sınırları Keban barajı gölü ile sınırlıdır.
Dumanlı Cemaati: İki köy ve bu köylerde ikamet eden 193 erkek (toplam
386 kişilik) nüfusa sahiptir120. Cemaate ait köylerin yerleşkesi Aksaray sahasında
tespit edilememiştir. 1729’da Muşkara’ya iskân edilen Boynuinceli Aşireti teşekkülleri
arasında Dumanlı Cemaati’ne mensup 127 hâne bulunmaktaydı121. Atçekenlere
mensup olan başka bir Dumanlı tayfası da Ertaş Yaylası’nın kuzey tarafına
118 BOA. NFS.d 3520, vrk.187.
119 BOA. NFS.d 3520, vrk.193.
120 BOA. NFS.d 3520, vrk.193.
121 Halaçoğlu, İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, s. 77.
928 NECMETTİN AYGÜN
yerleştirilmiş ve bugün Nevşehir İlinin Kozaklı İlçesi’ne bağlı bulunan Bağlıca Köyü’nü
meydana getirmişlerdir122. Dolayısıyla, 1830’larda Dumanlı Cemaati’ne ait
bu iki köyün (Alaca: Dumanlı ile Karataş: Taşdumanlı) Nevşehir ilinin sınırlarında
kaldığı tahmin edilmektedir.
Durmuşlu Cemaati: Yaylalı adındaki bir köy ve bu köyde sâkin olan 51
erkek (102 kişilik) nüfusa sahiptir123. Cemaatin meskûn olduğu Yaylalı Köyü’nün,
Nevşehir İli Gülşehir İlçesi sınırlarında kaldığı tahmin edilmektedir.
Delüler Cemaati: İki köy ve bu köylerde meskûn olan 34 erkek (68 kişilik)
nüfusa sahiptir124. Cemaate ait köylerden Taşdeliler Köyü, günümüzde Yalıntaş
Köyü adı ile bilinmekte olup, Gülşehir İlçesi’ne bağlıdır. Bu durumda diğer köyün
de Gülşehir İlçesi idarî sahasında bulunması mümkündür.
Görüldüğü üzere, Boynuinceli cemaatlerinden 11’i Kızılırmak’ın beri tarafında,
Aksaray coğrafyası dâhilinde kalmaktaydı. Diğerleri ise Kırşehir başta olmak
üzere Nevşehir ile (1830’da Aksaray’a bağlı olan) Koçhisar Kazası taraflarında
kalmaktaydı. Boynuinceli Aşireti adı altında kayda giren 18 cemaat, 1834’te toplam
10.131 erkek (toplam 20.262 kişilik) nüfusa sahipti. Bu nüfus, 1834’te Aksaray
Sancağı’nı oluşturan Aksaray, Eyyubili ve Koçhisar kazalarının toplam nüfusuna
hemen hemen denktir (Bkz. Tablo I). Boynuinceli Aşireti çatısı altında kayda giren
18 cemaatin, 1834’te sahip olduğu toplam 10.131 erkek (20.262 kişilik) nüfusun
4889’u Kızılırmak’ın karşı (Kırşehir ve Nevşehir) tarafında, geri kalan 5242 erkek
(10.484 kişi) ise Kızılırmak’ın beri (Aksaray) tarafında meskûndu.
Boynuinceli Aşireti çatısı altında kayda giren 18 cemaatin idarî merkezi Eyyubili
sahasında bulunan Sarıkaraman Köyü idi. Bu mekânsal bağlılıktan dolayı
“Boynuincelü nam-ı diğer Sarıkaraman Aşireti” adlandırması ortaya çıkmıştır125.
1830’larda Boynuinceli Aşireti’ne mensup cemaatlerin başında boy beyine karşılık
gelen mir-i aşiret unvanıyla Pirizâde Bekir’in oğlu 50 yaşındaki Hacı Mehmed
bulunmaktaydı126. Hacı Mehmed, oğulları ve kardeşi Abdülfettah ve onun oğullarıyla
Sarıkaraman Köyü’nde ikamet etmekteydi. Babaları Bekir’in kardeşi olduğu
122 Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, s.17.
123 BOA. NFS.d 3520, vrk.197.
124 BOA. NFS.d 3520, vrk.199.
125 İsmail Uçakçı, Bozoklar, Cilt I, Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul 2015, s. 323.
126 BOA. NFS.d 3518, vrk.2.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 929
anlaşılan 30 yaşındaki Osman da yine çocuklarıyla Sarıkaraman’da yaşamaktaydı127.
Sarıkaraman Köyü 76 erkek (152 erkek-bayan) nüfusu ile Saları-yı Kebir
(Büyüksaları) Cemaati köylerinden olan Bozkır ve Solhanlı köyleri ile birlikte en
büyük nüfuslu üç köyden biriydi. Bahsi geçen Pir(i)zâde sülalesinin varlığı nedeniyle,
Boynuinceli Aşireti cemaatlerinin Piroğlu veya Pirioğlu Aşireti adıyla kayıtlara
girmekte olduğundan bahsedilmişti. Boynuinceli Aşireti’ne adını veren Piroğlu
veya Pirioğulları aslen Büyüksalarlı Cemaati menşeli idi128.
Aksaray sahasında meskûn konar-göçer tayfaların hususiyetleri yanında Boynuinceli
Aşireti Cemaatler Birliği’nin idarî ve sosyal yapısına dair bazı bilgileri,
bölgeyi 1837’de gezen Hamilton’dan edinmek mümkündür. Hamilton, 7 Temmuz
1837’de Aksaray şehir merkezine varmıştı. O, Hasandağı ve civar sahayı gezdikten
sonra Aksaray kasaba merkezinden Acemköy’e hareket etmişti. Hamilton’un,
Boynuinceli Aşireti ile ilgili bazı gözlemleri şu şekildeydi: “Şefleri, Koçhisar’dan Nevşehir’e
giden yolun üzerinde kuzey yönünde yirmi veya otuz mil uzaklıktaki Sarıkaraman’da ikamet
eder. Bunlar eskiden beyler tarafından yönetilirlerdi. Fakat şimdi Bab-ı Ali tarafından atanmış
bir voyvodanın yönetimi altındadırlar. Başlıca görevleri veya meşguliyetleri Küçük Asya’nın doğu
bölümündeki madenlerden İstanbul’a kurşun ve bakır taşımaktır”129. Seyyah 15 Temmuz
1837’de Sarıkaraman Köyü’ne varmıştır. Bura hakkındaki diğer gözlemleri ise
şöyledir: “…öğleden sonra 1’de voyvodanın konağı yanında yalnızca birkaç kulübeden oluşan
Sarıkaraman’a ulaştık. Burada iki reisle karşılaştım. Bir tanesi aşiretin lideri olan, halkının
çoğu gibi uzun ve yakışıklı ve yine onlar gibi kırmızının baskın renk olduğu parlak ve cırtlak
renkli bir elbise tutkunu olan bir adamdı. Diğeri Konya paşası (Konya vilayeti valisi) tarafından
atanmış olan ağa idi. Beni konağında ağırladı (…) Bu bölgenin Türkmenleri, eski Kapadokya
selefleri gibi büyük at üreticileridir”130. Hamilton’un gözlemleri doyurucu olmasa da,
verdiği bilgiler 1830’lara tarihli nüfus kayıtlarıyla çağdaş olması nedeniyle önem
taşımaktadır. Sarıkaraman’da iken Hamilton’un gördüğü aşiret reisi Pirioğlu Mehmed
Bey olmalıdır. 1834’te aşiretin miri olan Hacı Mehmed’in, 1814’te, yani 20
yıl önce yine aşiretin önderi olduğu ve Pirioğlu Mehmed Bey adı ile (henüz hacı
127 BOA. NFS.d 3520, vrk.3.
128 28 Haziran 1711 tarihli olan bu arşiv belgesine göre Büyüksalarlı Cemaati’nin aşiret miri Pirioğlu
Mustafa idi. Bu yılda Büyüksalarlı Cemaati “Danişmendli Türkmeni’nden” ibaresiyle kayda girmiş olup,
bu durum Boynuinceli Aşireti adının bu yıllarda henüz üst çatı olacak derecede bağlayıcı olmadığına,
Danişmendli adının halen kapsayıcı konumda olduğuna işarettir. Bkz. BOA. C. DH, 298/14854.
129 Fahri Yıldırım, Seyyahların Gözünden Aksaray Ve Çevresi, Aksaray Valiliği Kültür Ve Turizm Müdürlüğü
Yayınları, Aksaray 2012, s.102.
130 Yıldırım, Seyyahların Gözünden Aksaray, s. 115.
930 NECMETTİN AYGÜN
değildir) Aksaray-Kırşehir-Nevşehir sahasında kurşun taşıma işlerini yürüttüğü
arşiv kayıtları ile sabittir131.
Boynuinceli Aşireti’ne mensup cemaatlerin aşiret miri, yani boybeyi Sarıkaraman’da
ikamet etmekteyken, cemaatler birliği kethüdası da Çardak (Altınkaya)
132 Köyü’nde ikamet etmekteydi. Zira Boynuinceli Aşireti cemaatleri ile ilgili
olan 1831’deki ilk nüfus sayımına göre “Koç Salih Ağa”, Hacıahmedli Cemaati’nin
Kethüdası olarak kaydedilmişti133. Geriye kalan 17 cemaat içerisinde kethüda olarak
görevli resmiyette başka biri kayıtlı değildir. Bu durumda, Koç Salih Ağa’nın
aynı zamanda Boynuinceli Aşireti’ne mensup cemaatlerin kethüdası olduğu anlaşılmaktadır.
Bu nedenle olsa gerek, 1834’teki nüfus yoklamasında Hacıahmedli
Cemaati köyleri nüfus sayımına ilkin Çardak Köyü’nün nüfus sayımı ile başlanmıştır134.
Boynuinceli Aşireti cemaatlerinin idaresinde aşiret miri ve kethüdanın
haricinde kâhya unvanlı pek çok kimsenin varlığı söz konusudur. Kâhya unvanlı
bu kimseler, muhtemelen birkaç köyden oluşan daha küçük üniteleri idare etmekteydiler.
Bazı köylerde ise kâhya bulunmamaktaydı. Kâhya bulunmayan köylerin,
en yakında kâhyası bulunan köydeki kâhya tarafından idare edildiği söylenebilir.
Bilindiği gibi kethüdalık görevi babadan oğula geçerdi135. Aksaray-Kırşe-
131 Uçakçı, Bozoklar, s. 323.
132 Günümüzde Aksaray merkeze bağlı Altınkaya Beldesi.
133 BOA. NFS.d 3518, vrk.38.
134 BOA. NFS.d 3520, vrk.19.
135 Aşiretin veya cemaatin ihtiyarları ile sair ileri gelenleri bir aday belirlerlerdi. Aday belirlendikten
sonra durum mahallin kadısına iletilirdi. Kadı da durumu İstanbul’a bir arz ile bildirerek onay isterdi. Kadı
arzında kethüda adayı için, “yarar kimesnedür, mahaldür, maslahatgüzâr, kethüdalık uhdesinden gelür,
kethüda oğlu kethüdadır” şeklinde övücü ifadelerde bulunurdu. İstanbul gerekli incelemeleri yaptıktan sonra
ilgili kimseye berat verirdi. Bkz. Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, s. 175. Kethüda, aşiretin iç düzeni
ve idaresinden sorumluydu. Aşiret Miri’nden sonra gelirdi. Voyvoda ise, aşiretin vergilerini toplayarak
devlete ulaştıran kimseydi (bu kimse 1830’larda yerini kethüdaya bırakmıştır). Onlar, devletin kendilerine
yüklemiş olduğu bazı görevler karşılığında vergiden muaf tutulmaktaydılar. Ancak bu uygulama genellik
ifade etmemekteydi. Genelde onlar, idarecisi olduğu cemaatin halkı gibi birer vergi mükellefi olup, devlet
onların vergi vermekten kaçınmalarına müsaade etmezdi. Bkz. Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler,
s.182. Bununla birlikte voyvoda ile kethüdalar çoğu zaman vergi vermemekte, kendi hisselerine düşen
vergiyi ahalinin üstüne yıkmakta, yanlarında ikişer-beşer kişi istihdam ederek onları da vergi vermemeye
sevk ederlerdi. Yani aşiretin üst seviyedeki idarecileri kendilerini bir tür “askerî” pozisyonunda görerek
vergi vermeye yanaşmamaktaydılar. Ancak devlete göre, adı geçenler de vergilerini ödemeleri gerekiyordu:
“Kırşehri ve Aksaray sancakları mutasarrıflarına ve (boşluk) ve kadılarına hüküm ki (…) Mehmed ve
Ahmed ve Hacı Musa zide mecdühum mukaddema Divan-ı Hümayun’a arzuhal idüb ber-vech-i malikâne
uhdelerinde olan Şereflü Türkmanı Mukataasının tahrir-i cedid defterinde mukayyed (…) reaya ve raiyyeti
oğullarından Yunus veled-i Osman nam reaya ben mukaddema kethüda olmuş idim deyu ve Yusuf nam
reaya ben dahi mukaddema voyvoda idüm deyu ve Deli Yahya nam reaya dahi ben pir u ihtiyarım deyu
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 931
hir-Nevşehir-Koçhisar sahasında toplamda 168 köyden müteşekkil Boynuinceli
Aşireti cemaatlerinin kethüdası görevinde bulunan Koç Salih Ağa’nın varlığı,
1970’de köy ahalisinden derlenen anlatılara şu şekilde yansımıştır: “Bu köyde, köylülerin
yapılış tarihini bilmedikleri güzel ve tarihi bir konak varmış. Yıkılmış, yerine ev yapılmıştır.
Eski köyün ağası burada oturur, köyü yönetirmiş. Rivayetlere göre köy halkının kendisine hürmetsizlik
yaptığını görünce köyü terk edip gitmiştir. Çardak’ın bir aşiret kolu olduğunu söylediler”136.
Boynuinceli Aşireti’ne mensup cemaatlerin tümüne adını veren iki eski cemaatin:
Danışmendli ile Boynuinceli cemaatlerinin, 1830’larda hem köy sayısı
ve hem de nüfus açısından Boynuinceli Aşireti cemaatlerinin en zayıf halkaları
haline gelmiş olmaları manidardır. Mesela Kayseri’yi yaylak, Kuzey Suriye sahasını
kışlak olarak kullanan Danişmendli adı, 1582 tahririnde 40 cemaatten ve
bu cemaate tâbi 1241 vergi nüfusundan oluşan teşekküle adını veren büyük bir
üst çatı teşekkülü konumundaydı137. Muhtemel aşiret üyeleri, aradan geçen birkaç
yüzyılda bölüne bölüne farklı cemaatlere ayrılmışlar, her bir cemaatin başındaki
beyin adı da bu cemaatler ile özdeşleştiğinden, ana çatı olan Danişmendli Aşireti
gitgide küçülmüş olmalıdır. Ayrıca 1580’lerde Kayseri merkezli olarak yaşamakta
olan Danişmendli Türkmenleri, Orta Anadolu’ya veya Anadolu’nun muhtelif
sahalarına doğru yer değiştirirlerken veya 1700’lerde devlet tarafından zorunlu iskâna
tabi tutulurlarken dağıtılmış ve böylelikle küçül(tül)müş de olabilirler. Nitekim
1530’larda Aydın’dan Kocaeli’ye, Menteşe’den Kırşehir’e, Saruhan’dan Maraş ve
Adana’ya kadar Anadolu’nun dört bir tarafında görülen Danişmendli Türkmenmuafiyet
iddia ile mirîlerin virmeyüb ve bundan başka her biri kendülere ikişer beşer reayayı hizmetkâr idüb
bizlerin hizmetkârlarımız mirî vermek iktiza eylemez deyu salyane itdirmeyüb mezburların rüsum-ı mirîleri
sairlerine tahmil ve tahsil olunmak elzem gelse mucib-i gadr bir halde olmakla hilaf-ı kanun iddialarına amel
ve i’tibar olunmayub rüsum-ı mirîleri tamamen tahsil etdirilüb kimesneye teallül ve muhalefet itdirilmemek
içün emr-i şerif verilmesini istid’a eyledikleri ecilden Hazine-i Âmiremde mahfuz olan Başmuhasebe
Defterlerine nazar olundukda Kırşehri ve Aksaray sakinleri Şerefli Cemaati Mukataası muma-ileyhimin
ber-vech-i malikâne uhdelerinde olduğu ve mukataa-i mezbura tabi Büyükşerefli Cemaatinin Yunus veled-i
Osman Kethüda ve Yusuf dahi mukaddema voyvoda ve Deli Yahya pir ü ihtiyar olmakla rüsumların hâlî
kayd olundukları ve rüsum-keş Türkman cemaatlerinin kadimi reaya ve raiyyeti oğullarından olub kal’a
neferin ve derbend hidmeti mukabili yedlerinde berat ve emr-i şerif olmayanların sonradan muafiyetlerine
amel ve itibar olunmayub rüsum-ı mirîleri tahsil içün evamir-i şerife viregeldiği derkenar olunduk da
derkenarı mucebince 1153 senesi Muharremin gurresi gününde (29 Mart 1743) Hüdavendigar-ı sabık
merhum ve mağfurun-leh () Sultan Mahmud Han zamanında emr-i şerif verilmekle verilen emr-i şerifin
tecdidi rica etmekle ‘hilaf-ı ferman yoğsa tecdid ola’ deyu ferman emr-i şerif yazılmak içün tezkire… fî 8
Receb 1168” (20 Nisan 1755). Bkz. BOA. C. ML, 621/25569.
136 Konyalı, Niğde Aksaray Tarihi, Cilt II, s. 1867. Köylülerin, üyesi oldukları aşiret veya cemaat hakkında
daha fazla bilgiye sahip olmamaları “sözlü anlatıların” aradan geçen bir yüzyılı aşkın sürede (140 senede)
unutulmaya yüz tutmakta olduğuna işaret etmektedir.
137 Gündüz, Danışmendli Türkmenleri, s. 97.
932 NECMETTİN AYGÜN
lerinin138, 1830’lara gelindiğinde buharlaşıp yok oldukları düşünülemez. Onlar,
şüphesiz başlarındaki muhtelif beylerin adlarıyla Anadolu’da var olmaya devam
etmekteydiler. Bu minvalde meselâ Boynuinceli, Karacakürd ve Hasanlı gibi aşiretlerin
eski dönemlerde, meselâ 1500’lerde kendi adları ile mevcut olmadıkları,
aksine Danişmendli Türkmenleri içerisinden çıktıkları kabul edilmektedir139. Bahsi
geçen etkenler yanında Danişmendli Cemaati’ne mensup bazı hânelerin cemaatten
ayrılarak başka mahallere çekip gitmeleri belirtilenler kadar etkili olmalıdır.
Nitekim 1822 yılına tarihli arşiv belgelerinde yer alan bilgilere göre, aynı zamanda
“Kaşıkçı Danişmendlisi” olarak da anılmakta olan Danişmendli Cemaati’nden 110
hâne, son sekiz on yılda (1812-1822) Danişmendli Cemaati’nden ayrılarak Karalı
ve Sermayeli Aşireti’nin aşiret miri olan Gedeşoğlu Hacı Yusuf Bey tarafına geçip
orada meskûn olmuşlardı. Durum üzerine Danişmendli Cemaati’nin bağlı olduğu
üst çatı olan Boynuinceli Mukataası’nın kethüdası ve sair ileri gelenleri Küçükdanişmendli
nâibine giderek durumu anlatmışlar ve gidenlerin geri getirilmesi için
nâib vasıtasıyla, 15 Temmuz 1822 tarihli bir yazının (i’lâm’ın) devlet merkezine
(İstanbul’a; Divan’a) ulaşmasını sağlamışlardı. Divan’a sunulan yazıda, gidenlerin
geri gelmemesi durumunda devlete olan aynî ve nakdî sorumlulukların yerine getirilemeyeceği,
cemaatin perişan olacağı vb. anlatılmakta, gidenlerin asıl aşiretlerine
geri getirilmesi için devletten bir emir rica edilmekteydi140.
Yukarıdaki etkenlerin yanında, devlete ve ağalarına veya sancağın yıllık
masraflarına verilmek üzere hisselerine düşen yıllık vergileri veremeyecek/
ödeyemeyecek duruma düşenlerin bir çare olarak sağa-sola dağılmaları (memleketlerini
terk ederek sancak veya kaza dışına çıkmaları) konar-göçer cemaatlerin
sayıca azalmalarına yol açan önemli bir etken olmalıdır. Bu münasebetle Aksaray
Sancağı sınırlarında meskûn olan Ekecik Aşireti ahalisinin durumu belirtilmelidir.
Ekecik Aşireti her yıl İstanbul baruthânesine, barut yapımında kullanılan
138 Halaçoğlu, Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar, Cilt II, s. 582-590.
139 Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 97.
140 BOA. C.DH, 109/5402-1,2,3,4,5,6. Durum üzerine İstanbul’dan Kırşehir ve Aksaray havalileri
nâibleri ile Darbhâne-i Âmire’de bu işe görevli olan memurlara yazı yazılmıştır. 29 Eylül 1822 tarihli
olan bu yazıya göre, Gedeşoğlu’na firar edenleri geri, asıl aşiretlerine getirtilerek iskân edilmeleri
emredilirken, Ankara Sancağı’nda yaşamakta olan Tabanlı (Tabanlu nam-ı diğer Bozulus Türkmeni)
Hassına bağlı Danişmendli nam-ı diğer Karamanlı adındaki cemaati ile (bu Danişmendli’ye bağlı olduğu
anlaşılan) Veleduşakı Mahallesi’nin yanı sıra Karalı ve Sermayeli cemaatlerine müdahale olunmamasına
dikkat edilmesi istenmekteydi. Yine aynı belgeden anlaşıldığı kadarıyla Gedeşoğlu tarafına firar edenler
Boynuinceli Mukataası’na bağlı Kaşıkçı Danişmendlisi Oymağı’ndan Harbendeli, Arzumanoğlu ve
Şehinzaroğlu (Şahnazaroğlu) mahalleleri (obaları) ahalileri idi. Karalar ve Kaşıkçı cemaatleri için bkz.
Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 104-109.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 933
12.000 vukıyye (14.400 kg) âdi güherçile göndermenin yanında, bu güherçilenin
İstanbul’a naklinden de sorumluydular. Bu yıllık vazife karşılığında onlar devlete
başkaca vergi ödememekteydiler. Geriye sadece ağalarına vermekte oldukları
çeşitli adlardaki ödemeler kalmaktaydı. Ancak hem devlete ve hem de ağalarına
karşı her yıl yerine getirmek zorunda oldukları bu vazifeleri bazı yıllarda aksamaktaydı.
Bu aksamanın arkasında, mesela 1833 yılına ait bir arşiv belgesine
göre, aşiret ahalisinin üzerlerine binen ağır vergileri ödeyemeyecek hâle gelmeleri
karşısında çoğu hânelerini terk ederek başka mahallere gidip yerleşmişler ve geride
kalanlar gidenlerin vergilerini de vermek zorunda kaldıkları için ekonomik
olarak perişan olmuşlardı141. Aksaray Sancağı’nda meskûn konar-göçer aşiretler
gerek Baruthâne’ye ve gerekse mahallindeki idarecilerine olan yıllık ödemelerini/
sorumluluklarını yerine getirmekte zorlandıklarından onlardan bazıları (yüzden
fazla hâne: 100 x 5= yaklaşık 500 kişi) terk-i vatan ederek Ankara Sancağı’na
bağlı Haymana’daki Cihanbeyli Aşireti içine girmiş, bazıları da Ilgın ve Bereketli
Madeni’ne bağlı Develi Karahisar (Yeşilhisar/Kayseri) Kazası’na giderek orasını
vatan tutmuşlardı142. Anlaşılacağı üzere vergilerin ağırlaşmasından kaynaklanan
geçim şartlarının zorlaşması vergilerin ödenememesine ve akabinde konar-göçer
ahalinin memleketlerini terk etmelerine yol açıyordu. Benzer saikler altında gerçekleşen
göçler ise şüphesiz konar-göçer cemaatlerin nüfusça küçülmelerine (ve
dolayısıyla adlarının unutulmasına) veya (kaçak göç alan cemaatler açısından ise)
nüfusça büyümelerine yol açmaktaydı.
1834’te Boynuinceli Aşireti çatısı altında kayda giren 18 cemaatin 7’si nüfusça
büyük sayılabilecek yapıya sahip iken, geriye kalan 11 cemaat için aynı şeyi
söylemek mümkün değildir. Bu 11 cemaatten her birinin-1834 yılına göre-en az
200-300 yıllık bir tarihi vardır ve bunlar, bir zamanlar aşiret (boy) hüviyeti taşıyan
nüfusça çok daha büyük teşekküllerdi. O halde, bu cemaatler bir veya birkaç
köyden oluşan küçük ünitelere nasıl dönüşmüşlerdi? Şüphesiz bu cemaatlerin bazı
tayfaları birkaç yüz yıl önce yerleşik hayata geçip konar-göçer olma hususiyetlerini
kaybederek yerleşik ahaliye karışmış ve böylelikle aşiret tahrirlerinin (sayımlarının)
dışında kalmış olabilirler. Ayrıca, Anadolu’da ilk yaşam alanları olan Doğu ve Güneydoğu’dan
Orta Anadolu’ya girerlerken yaşanan yer değiştirme hareketi sürecinde
cemaate bağlı bir kısım tayfalar eski memleketlerinde kalmış da olabilirler.
141 Durum üzerine Ekecik ahalisi ileri gelenleri devletten yıllık ödemelerinde indirime gidilmesini talep
etmişlerdi. Bkz. BOA. Cevdet-Askeriye, 346/14329.
142 Devlet ise durum karşısında gidenlerin geri gönderilmesi için Ankara mütesellimine ve diğer ileri
gelen vazifelilere emir yazmıştır, bkz. BOA. Cevdet-Askeriye, 346/14329.
934 NECMETTİN AYGÜN
Bu gelişmelerden öte, devletin boş ve harap haldeki köyleri veya ziraat alanlarını
şenlendirme maksatlı olarak 1691’de uygulamaya koyduğu iskân politikasının çok
daha etkili olduğu söylenebilir. Zira bu politika, Anadolu’nun dört bir tarafına
yayılmış olan aynı menşeden cemaatlerin daha da parçalanmasının önünü açmıştır.
Parçalanarak küçülme durumunu, Boynuinceli Aşireti çatısı altında bulunan
her bir cemaat için tek tek ayrıntısıyla ele almak mümkün olmakla birlikte, bu
şekildeki bir teşebbüs ayrıca bir araştırmayı gerekli kılmakta olduğundan, burada
sadece Bekdik Cemaati’ni ele alarak soruya cevap bulmak, diğerleri için de yeterli
açıklamayı sağlayacaktır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, 1469’da Aksaray’ın Osmanlı idaresine girmesinin
akabinde yapılan tahrirleri gösteren Tapu Tahrir Defterleri’nde Danişmendli,
Bayındır, Göktaş, Saları, Yağan, Yıva, Bektik, Avşar, Todurga, Uzartık, Musular
vb. adındaki mezraa, köy, mevki ve kişi adlarına sıklıkla rast gelinmesi söz konusudur.
Zira daha önce de ifade edildiği üzere Aksaray’ın içinde bulunduğu Orta
Anadolu, Anadolu’daki ilk Türk yerleşim sahaları arasındadır. Bu nedenle, Boynuinceli
Aşireti çatısı altında bulunan bahsi geçen aşiret veya cemaatler daha Aksaray’a
henüz avdet etmedikleri zamanlarda, onlarla aynı adlardaki mezraa veya
köy adları Aksaray sahasında çoktan mevcuttu. Bunlardan biri de Bekdik adıdır.
1530’da Aksaray Kazası’na bağlı Eyyubili Nahiyesi’nde Bekdik adında bir
mezraa mevcuttu. Bu mezraa, Çatin (günümüzde Ortaköy İlçesi’ne bağlı Çatin
Köyü) yanındaydı143. Bugün de aynı sahada (Ortaköy İlçesi sahasında) Bekdik
adında bir köy mevcuttur. Ancak bu köy, Çatin Köyü yakınlarında değil, daha
kuzeyde Kızılırmak kenarındadır. Her ne şekilde olursa olsun, 1530’larda adı
mevcut olan Bekdik Mezraası ile günümüzde var olan (ve Boynuinceli Aşireti teşekküllerinin
bakiyesi olduğu düşünülen) Bekdik Köyü, birbirleriyle aynı sahada,
Eyyubili Nahiyesi’nde (şimdiki Ortaköy İlçesi’nde) bulunması söz konusudur. Bu
durumda, yer değiştiren cemaatler her hangi bir sahaya yerleşirlerken kendileriyle aynı menşeden
gelen toplulukların sahalarını mı tercih etmekteydiler sorusu akla gelmektedir. Zira benzer
bir durum Salarlı Cemaati için de geçerlidir144.
Danişmendli Türkmenlerinin Kayseri havalisinde bulundukları sırada ger-
143 Konyalı, Niğde Aksaray Tarihi, Cilt I, s. 615.
144 1530’da Eyyubili Nahiyesi’nde “Salur” adında bir mezraa mevcuttur. 1830’larda da Saları-yı Kebir
ve Saları-yı Sağir adındaki iki büyük cemaatin yerleşim sahası yine Eyyubili Nahiyesi’dir. Günümüzde
ise aynı sahada, Saları Alaca adında bir köy vardır. Ve bu köy, 1830’lardaki Saları Cemaati köylerinin
bulunduğu saha içindedir.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 935
çekleşen 1582’deki tahrirde Bekdik adında bir teşekküle rast gelinmemektedir.
Ancak, daha 1530’da, Kırşehir sahasında Varsak Aşireti’ne bağlı olan bir Bekdik
Aşireti mevcuttu145. Bu durumda, 1530’da Aksaray’da, Eyyubili Nahiyesi’nde var
olan Bekdik Mezraası’nın, Kırşehir’deki bu Bekdik Aşireti’nin yaylak alanı olması
gerektiği akla gelmektedir. Zira Eyyubili Nahiyesi sahası ile Kırşehir sahası birbirleriyle
sınır komşulukları olan aynı coğrafyadaki iki farklı sahadır. Günümüzdeki
Bekdik Köyü de bir yönü ile Kırşehir idarî sahasına bakar şekilde konumludur.
Dolayısıyla, Anadolu’da Bekdik adına en erken tarihli rast gelinen yerlerden birinin
Kırşehir-Aksaray sahası olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, Kayseri
ve havalisinden geldiği açık olan Boynuinceli Aşireti adındaki cemaatler birliğinin,
Kırşehir-Aksaray sahasına geldiklerinden bir müddet sonra, bu sahanın
yerlilerinden olan Bekdik Aşireti’ni de bünyesine katmış olduğu anlaşılmaktadır.
Nitekim onlar, yani Bekdik Aşireti, 1656’daki tahrirde 73 hâne vergi nüfusu ile
Kırşehir-Nevşehir-Aksaray sahasında bulunan Rum Evi Danişmendlileri (bu teşekkül
daha sonraları Boynuinceli Aşireti veya Boynuinceli Mukataası adını alacaktır)
çatısı altındadırlar146. Kısacası Bekdik Aşireti, 1656’da Boynuinceli Aşireti
önderliğindeki aşiretler birliğine girmiş durumdadır.
1700’lere gelindiğinde ise Bekdik Aşireti için zorunlu iskân günleri başlar.
Bu minvalde, Bekdik Aşireti’nin 1713’ten biraz önce Maraş’a iskân edildikleri ve
buradaki Bektutiye Medresesi’ne vakıf reayası yazıldıkları görülmektedir. Bunlar
vergilerini Maraş’ta bulunan Bektutiye (Mektutiye) Câmii ve Medresesi’ne
vermekteydiler. Maraş’ta bulunan (Kara) Bekdik ahalisinin vergilerini Bektutiye
Vakfı’na vermeyi kendilerinin talep etmiş olmaları147, onların vakıf statüsünden
yararlanmak istemelerinin sonucu olmalıdır. Böylece onlar devlet memurlarının
(ehl-i örfün vb.) kanuna aykırı vergi taleplerinden kurtulmuş olacaklardı. Bu durum
onların, ayrıca nüfuslarında ve dolayısıyla da iktisadî güçlerinde sıkıntılı bir
hâlde bulunmakta olduklarına da işaret olmalıdır. Nitekim onlar 1714’te Maraş’taki
iskân yerlerini terk edip Aksaray yakınlarına gelerek burada yerleşmişler,
hudutlarında zabit olmaması sebebiyle de yolları basarak, yolcuların mallarını
yağmalamışlar, benzeri kötülüklerde bulunmuşlardı. Şekavetlerinin gittikçe artması
ve devlete olan 5000 kuruş borçlarını da ödememeleri üzerine, vergilerine 5000
145 Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 88.
146 Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 88.
147 Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 88.
936 NECMETTİN AYGÜN
kuruş daha zam yapılması istenmişti148. Anlaşılan Bekdik ahalisi, Kırşehir-Aksaray
sahasında yaşadıkları günlerde kendi hallerinde olmayıp, ahaliye zarar vermeleri,
şekavetle meşgul olmaları veya aynı sahadaki bir başka konar-göçer teşekkül
ile problem yaşamaları nedeniyle olsa gerek devlet tarafından Maraş’a zorunlu
iskâna tâbi tutulmuşlardı. Bu yıllarda, yani 1700’lerin ilk çeyreğinde, Aksaray Sancağı’nda
sâkin Boynuinceli Mukataası cemaatleri 14 cemaatten oluşmakta olup,
cemaatlerin her birinin içinde eşkıya ve sair iskândan kaçan grupların bulunması
nedeniyle, bunların da devlete olan 15.000 kuruşluk borçları üzerine 5000 kuruş
daha zam yapılması istenmişti. Ayrıca yine bu cemaatlerden biri olan Hacıahmedli
Cemaati’ne de diğer cemaatlerden evlerin (hânelerin) gelip girmesi sebebiyle yıllık
ödemelerine 1000 kuruş daha zam yapılması, Hacıahmedli Cemaati’nin bu yıllardaki
malikâne mutasarrıfı-işletmecisi Baltacılar Kethüdası Ali Ağa tarafından,
İstanbul’a bildirilerek talep edilmişti149. Osmanlı arşiv kayıtlarına dayalı bu son
bilgi, Hacıahmedli Cemaati’nin sonraları; 1830’larda kalabalık bir nüfusa sahip
olmasının arkasında yatan etkenlere ışık tutuyor olmasıyla da önem taşımaktadır.
Görüldüğü gibi, 1700’lerin ilk çeyreği hem Bekdik ve hem de Boynuinceli
Türkmenlerine mensup diğer cemaatler için sıkıntılı bir sürece karşılık gelmektedir.
Ancak süreç devam etmekteydi. Maraş’tan ayrılan Karabekdik adındaki bu teşekkül,
1722’de, bu sefer Ereğli ile Karapınar arasında bulunan Hortu Hanı adındaki
mahalle iskân edilmişti150. Onlar devlet tarafından buraya iskân edildiğinde,
aynı zamanda her bir hânesine de ziraat alanları verilmiş, boşta duran Yenice
ve Ağaçlı köyleri de kendilerine tahsis edilmişti. Bununla birlikte Bekdik ahalisi,
çeşitli bahaneler ileri sürerek iskân mahallerini terk etmeye ve konar-göçerliğe yeniden
dönmek için devletten yeni taleplerde bulunmaya başlamışlardı. Devlet ise,
bu talepleri kesinlikle reddetmişti151. 1729’da, yukarıda bahsi geçtiği üzere, Muş-
148 Halaçoğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti, s. 53 ve İlyas Gökhan-Kasım Bal, Dulkadirli ve
Bayezidli İdareciler, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2013, s. 43.
149 Halaçoğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti, s. 53.
150 1757’ye tarihli bir arşiv kaydına göre burası Bekdik adıyla anılmaktaydı. Devlet, ana yollar üzerinde
bulunan hanları aynı zamanda bir derbent noktası olarak görmekte olduğundan, çeşitli etkenlere bağlı
olarak ıssızlaşan bu sahaları şenlendirmeye gayret göstermiştir. Ayrıntısı için bkz. Doğan Yörük, “II.
Mahmud Döneminde Konya Çevresindeki Derbendlerle İlgili Yapılan Düzenlemeler”, İkinci İktisat Tarihi
Kongresi (24-25 Haziran 2010, Elazığ), Elazığ 2013, s. 205.
151 Günümüzde Konya İli Ereğli İlçesi’ne bağlı olan ve genelde Ereğli İlçesi’nin kuzeyinden Aksaray
sahasına doğru uzanmakta olan sahada yer alan Tatırlı, Halaçlı, Adabağ, Taşağıl, Aşıklar, Tatlıkuyu,
Acıkuyu, Sarıtopallı, Kargacı, Türkmen, Akhüyük, Bulgurlu, Çiller, Kamılıkuyu, Yeniköy, Aşağıgöndelen,
Yukarıgöndelen, Zengen, Karaburun, Kuskuncuk, Sazgeçit (Hortu) ve Selvili adındaki 22 köy ile Niğde İli
Bor İlçesi sahasında kalan Kızılca, Çukurkuyu, Badak, Emen, Nazaran ve Bereke köylerinin Bekdik Aşireti
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 937
kara’nın nüfusça takviye edilmesi sürecinde Bekdik Cemaati’nden de 79 evin (hânenin)
Muşkara’ya iskâna tâbi tutulduğu ve böylece kasabada Bekdik adında bir
mahallenin vücut bulduğu bilinmektedir152. Aslen Kırşehir-Aksaray coğrafyasında
meskûn olan ve bu şekilde, iskâna tabi tutularak farklı coğrafyalara dağıtılan Bekdik
Cemaati’nden bir kısım ahali, 1830’lara tarihli nüfus defterlerinde yer alan kayıtlara
göre, eski yurtları olan Eyyubili Kazası sahasında Bekdik Cemaati’ne bağlı
Bekdik adındaki köyde 18 hânede 56 erkek (toplamda 112 kişilik) nüfus ile ikamet
ediyorlardı. Anlaşılan Bekdiklerden bir kısmı iskân esnasında, iskândan kaçarak
veya iskân edildikleri yerlerden zamanla ayrılarak eski yurtlarında; Aksaray’da
kalmayı/toplanmayı başarabilmişlerdir.
b. Boynuinceli Türkmenlerinin “Kaza” Statüsünü Alması
Boynuinceli Türkmenlerine mensup boyların 1840’larda tıpkı Aksaray, Koçhisar
ve Eyyubili gibi kaza statüsü elde ettiğini belirtmek gerekmektedir. Bu gelişmenin
II. Mahmud zamanında başlayan ve Tanzimat-ı Hayriye’nin ilanıyla
(1839) hızlanan modernleşme hareketleri ile rabıtası söz konusudur. Tanzimat
Fermanı’nın üç temel ilkesi olan askerlik, vergi ve asayiş konusu, her açıdan konar-
göçer aşiretlerin klasik örgütlenmelerini derinden etkilemişti. Aşiretlerin Tanzimat-
ı Hayriye’ye uygun olarak mal ve mülklerinin yazılıp bundan böyle yerleşik
ahali gibi herkesin tahammülüne göre vergilendirilmesinin yeni usulün gereği olduğunun
hicrî 1256/miladî 1840’da Meclis-i Vâlâ tarafından kabul edilmesiyle bilhassa
aşiret idarecilerinin sıkıntılı bir sürece girmiş olduklarını tahmin etmek güç
değildir153. Zira eskiden aşiretler tek tek birey olarak vergilendirilmek yerine topluca
vergilendirilmekte, kimden ne kadar vergi tahsil edileceği aşiret miri veya aşiret
kethüdası tarafından belirlenmekte, bu sırada pek çok kişiden vergi alınmayarak
onların vergileri de aşiretin fakir fukarasından tahsil edilmekte, aşiret üyelerinden
bu şekilde toplanan vergiler bazı zamanlarda hazineye ulaşamadan aşiret beylerinin
ellerinde kalarak tarumar olmakta, bu sefer ağalar veya beyler bir yıl içerisinde
ikinci kez aşiret ahalisinden vergi toplamaya kalkışarak ahaliyi iyice perişan
hâle getirmekteydiler. Dolayısıyla yeni düzenlemelere bağlı olarak, 1840’lardan
tarafından kurulduğu ifade edilmektedir. Günümüzde bu köylerdeki bazı aileler kendilerinin Maraş’tan
geldiklerini söylemektedirler. Ayrıntısı için bkz. Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 89.
152 Bekdik ahalisi, Nevşehir Kalesi’nin ardına düşen Kahveci Dağı’nın batı yamacında kendilerine
tahsis edilen arsalara ev yaptırmak kaydıyla yerleştirilmişlerdi. Bkz. Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, s. 23.
153 Abdullah Saydam, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Aşiretlerin İskânına Dair Gözlemler”, Anadolu’da
ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler (Sempozyumu Bildirileri, Tarsus, 14 Mayıs 2000), Ankara 2000, s. 221.
938 NECMETTİN AYGÜN
itibaren aşiret reisleriyle devlet veya devletin taşradaki temsilcileri (kaza, sancak
ve vilayet meclislerindeki idareciler) sıklıkla karşı karşıya gelmeye başlamışlardı.
Tanzimat’ın ilanından sonra vergilerin âdil şekilde toplanması amacıyla taşrada,
her bir kazada tesis edilen muhassıllık meclisleri154 kısa sürede olumlu etki
göstermişti. Nitekim Aksaray sahasında meskûn Boynuinceli aşiretlerinden bazı
cemaatler (başta Hacıahmedli Cemaati olmak üzere) ile Şerefli Aşireti, aşiret idarecilerin
zulümlerinden kurtulmak ve normal halkın sahip olduğu haklara sahip
olmak, Tanzimat-ı Hayriye şartlarında idare edilmek için devlete başvurarak Aksaray
Kazası Muhassıllığı’na bağlanmayı talep etmişlerdi155. Boynuinceli Aşireti’nin
üst yönetimi ise bu sırada Aksaray Muhassılı Said Ağa’nın, Aksaray sahasındaki
konar-göçer menşeli aşiretleri yerli ahali ile bir tutarak vergilendirmeye kalkması
karşısında yaşanan sıkıntıları bertaraf etmekle meşguldü. Zira Boynuinceli Aşireti’ne
bağlı cemaatlerin Aksaray sahasında kalanları yerli ahali gibi sayılıp vergilendirilirken,
aynı aşiretin Kırşehir, Nevşehir, Arapsun ve Bozok sahasında kalan
hâneleri (veya cemaatleri) olduğu gibi bırakılmış, bu durum vergi kaybına yol açtığı
gibi çeşitli dedikodulara da mahal vermişti. Aşiret yönetimi ayrıca İstanbul’a
giderek, bulundukları kazaların ahalisiyle irtibatları olmadığını, onlara pek de
uyum sağlayamadıklarını, her tarafa muhassıl tayin edilerek ora ahalilerinin rahata
kavuştuklarını belirterek, müstakil bir kaza olmayı devletten talep etmişlerdi156.
Durum Meclis-i Vâlâ’da enine boyuna görüşülmüş ve aşiretler üzerinde Tanzimat
ilkelerinin şimdilik uygulanmayarak, ülke genelindeki aşiretlerin durumlarının yeniden
düzenlenmesi için daha ayrıntılı çalışmaların yapılması kararına varılmıştı
(1840). Ayrıca Meclis-i Vâlâ’da 5 Kasım 1840’da yapılan görüşmede Şerefli Aşireti’nin
de Boynuinceli Aşireti’ne bağlanarak Konya Vilayet Meclisi tarafından
gönderilecek bir muhassıl tarafından idare edilmesi; 1841 yılından itibaren ise bütün
aşiretlerin Tanzimat usullerine göre yönetilmesi kararlaştırılmıştı. Bu karara
154 Muhassıllık veya Memleket Meclisleri’nin işleyişi için bkz. Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahallî
İdareleri, s. 32-45.
155 BOA. Cevdet-Dahiliye, 7620 ve BOA. İrade-Meclis-i Vâlâ, 178’den naklen Abdullah Saydam, “Tanzimat
İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek: Boynuincelü Aşireti”, Türk Kültürü, Sayı 503-504, Ankara
2005, s. 17.
156 Arazi tahriri, vergilerin tespiti ve tahsili gibi hususlarda Tanzimat-ı Hayriye şartlarına uygun
olarak müstakil muhassıl ile müdürün yetkili olmasını, zabıta işlerinin de aralarından atanacak bir beye
havale edilmesini talep etmişlerdi. Böyle olursa eğer idarî ve malî yükümlülüklerini en iyi şekilde yerine
getirebileceklerini, Darphâne ve Baruthâne için tertip edilen kurşun ve güherçileyi nakletmeye devam
edeceklerini taahhüt etmişlerdi. Bkz. Saydam, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek:
Boynuincelü Aşireti”, s. 18.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 939
istinaden Boynuinceli Aşireti, 1841’de Konya Vilayeti’ne bağlı müstakil bir kaza
hâline getirilmiş, kazaya kaymakam, nâib ve müdür atanmıştı157.
Boynuinceli cemaatlerinin idarî anlamda kaza statüsüne kavuşmaları tabiidir
ki, onların Aksaray ile Koçhisar kazalarından hiç de geri kalmayan sayıda bir
nüfusa sahip olmalarının neticesidir. Daha önce ifade edildiği üzere 1830’larda
Aksaray-Koçhisar-Kırşehir ve Nevşehir sahasında meskûn olan Boynuinceli cemaatlerinin
toplam nüfusu, mesela 1834’te 5242 erkek (kadınlarla beraber 10.484
kişi) idi. Bu nüfus miktarı Aksaray Kazası’nın neredeyse yarısına, Koçhisar Kazasının
ise neredeyse beş katına karşılık gelmekteydi158. Yine ifade edildiği üzere
Boynuinceli Aşireti 18 farklı cemaatten oluşmaktaydı ve Aksaray-Koçhisar-Kırşehir-
Nevşehir coğrafyasında ikamet etmekte olan konar-göçer menşeli en büyük
cemaatti. Dolayısıyla nüfus açısından bakıldığında Boynuinceli Aşireti’ne mensup
cemaatlerin kaza olarak teşkilatlandırılması isabetlidir. Arşiv belgelerinde ifade
edildiği üzere Boynuinceli Aşireti kazaya veya kaymakamlığa dönüştürüldüğünde,
Şerefli Aşireti de bir müdürlük teşkil edilerek Boynuinceli Kazası’na bağlanmıştı159.
Zira Tanzimat’ın ilanı akabinde aşiret veya cemaat ağalarından vb. kaynaklanan
problemlerin yoğun şekilde devlet merkezine intikal etmesiyle, devlet adamları
aşiretlerin veya cemaatlerin yeni bir şekle sokulması hususunu ciddi şekilde ele
almışlardı. 1843 yılı sonlarından itibaren aşiret beyliği uygulamasının tamamen
ortadan kaldırılması konusu Bâb-ı Âlî tarafından değerlendirilmiş, ancak bu radikal
değişimin yeni problemlere yol açacağı düşünülerek, konunun aşiretlerin iskânı
tamamlandıktan sonra yeniden gündeme alınması kararlaştırılmıştı. Bu sırada
hükûmetin kararı aşiret beyliği uygulamasını kaldırarak yerine müdürlük kurumunun
tesis edilmesi olmuştur160. Şerefli Aşireti’nin bir müdürlük etrafında yeniden örgütlenmesinin
bu gelişmenin akabinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır161.
157 Ayrıca, aşiret ileri gelenlerinin katılımı ile bir “kaza meclisi” oluşturulmuştu. Kazaya kaymakam
olarak İstanbullu Salih Ağa, müdür olarak (Pirizâde) Hacı Hüseyin Bey ve nâib olarak da Alaiyeli Mehmed
Sadık Efendi atanmıştı, bkz. Saydam, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek:
Boynuincelü Aşireti”, s. 20-24.
158 Bkz. Tablo I.
159 BOA. A. MKT. UM, 70/61.
160 Saydam, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Aşiretlerin İskânına Dair Gözlemler”, s. 223.
161 Bu yıllar, Anadolu genelinde mevcut aşiretlerin müdürlük veya muhtarlık adı altında
teşkilatlandırılarak devlet sistemine adapte edildiği yıllardır. Teke Yöresi’ndeki yörüklerin değişen idarî
konumları için bkz. Mehmet Ak, Teke Yörükleri 1800-1900, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2015, s.
90-97.
940 NECMETTİN AYGÜN
Tablo 2: Pirizâde Sülalesinin Nüfus Kütüğü (1834)162
Hâne İsim Fizikî Özellikler Diğer
Özellikler Yaş
1 Pirizâde Hacı Mehmed bin Bekir Sarı kır sakallı
-163
Vrk.3
50
Oğlu Hüseyin164 Az kara bıyıklı 25
Diğer oğlu Bekir Şâbb-ı emred 13
2 Pirizâde Abdülfettah165 bin Bekir Kara sakallı 40
Oğlu Süleyman 7
Diğer oğlu Mehmed 3
4
Pirîzâde Osman166 bin
Abdurrahman
30
Oğlu Hanefi 1
Abdurrahman bin Eyyub 13
Ahmed bin Hüseyin Ter bıyıklı 19
163 164 165 166
Boynuinceli Aşireti kazaya dönüştürülürken, eskiden aşiretin en saygın kişisine
karşılık gelen aşiret miri (mir-i aşiret) unvanına sahip Pirizâde sülalesi, Boynuinceli
Kazası’nın müdürlüğünü yürütmeye başlamıştı. Bu bağlamda 1845’lere doğru
kazanın müdürü Pirizâdelerden Osman Bey’dir167. Ancak o, yaşanan bazı olumsuz
durumlar neticesinde birkaç muhtarıyla birlikte, sorgulanmak üzere 1845’te
vilayet merkezi Konya’ya sevk edilmişti. Bu esnada Mehmed Ağa adında biri de
Boynuinceli Kazası’na kaymakam tayin edilerek, kaymakamlık merkezi olan Sarıkaraman’a
varmıştı. Sarıkaraman’a varan kaymakam, Piroğlu Osman ve sair
muhtarların Konya’ya celbinden de yararlanarak halktan kanuna aykırı, çeşitli
adlar altında para toplamıştı. Bu paranın toplanmasına olan tepkiden dolayı olsa
162 BOA. NFS.d 3520.
163 Aşiretle ilgili olan 1831’deki ilk nüfus sayımında “aşiret miri” olarak kayıtlıdır. Bkz. BOA. NFS.d
3518, vrk.2.
164 Boynuinceli Kazası’nın ilk müdürüdür.
165 Hacı Mehmed’in kardeşi olan Abdülfettah’ın, 1831’deki nüfus sayımında Yusuf (12) ve Süleyman
(D.T: 11 Muharrem 1247: 22 Haziran 1831) adlarında iki çocuğu vardır.
166 Kazanın Hüseyin’den sonraki müdürüdür.
167 1831’de ise kardeşi (abisi) olan 50 yaşındaki Hacı Mehmed, aşiretin miri idi. Aynı tarihte Osman 30
yaşında olduğuna göre (Bkz. BOA. NFS.d 3518, vrk.2), 1845’te 44 yaşında olmalıdır.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 941
gerek, idareciler ile ahali arasında huzursuzluk yaşanmış olduğundan bazı öldürme
olayları da vuku bulmuştu. Durum üzerine Kaymakam Mehmed Ağa ile kaza
müdürü ve sair ileri gelenler sorgulanmak üzere Nevşehir’e celb edilmişlerdi168.
Zira Tanzimat ilkelerine göre kaza idarecileri, kendilerine tahsis edilen maaşa
kanaat edip, halktan bir “habbe” almayacakları hususunda taahhütte bulunarak
devlete senet vermişlerdi169. Ancak kaza idaresi, görüldüğü üzere daha farklı bir
mecrada ilerlemekte, buna istinaden de aşiret ahalilerinin devlete olan şikâyetleri
eksik olmamaktaydı.
Boynuinceli Kazası’nın kötü idare edilmesi durumu sadece yukarıdaki menfur
durumlardan ibaret değildir. Kazanın ilk müdürü ve yine Pirizâdelerden olan
Hacı Hüseyin Bey’in de halktan toplamış olduğu devletin vergilerini vb. zimmetine
geçirmekten dolayı Varna’ya sürgün edilmesi emredilmiş, öncelikle sorgulanmak
ve muhasebesi görülmek üzere aşiretin bazı muhtarlarıyla birlikte Konya’ya
getirtilmişti (1842). Hacı Hüseyin Bey170 ve aşiret muhtarları yaklaşık 104.000
kuruşu (olmayan masraf harcaması olarak göstererek) zimmetlerine geçirmekle
itham edilmekteydiler171. Hâl böyle iken bu ihmalden sorumlu olanların üzerine
gidilmemiş, zimmete geçirilen para o şekilde araya kaynayarak gitmiş, yetmiyormuş
gibi ahaliden 132.000 kuruş daha toplanmış, akabinde yukarıda bahsi geçen
Osman Bey Boynuinceli Kazası’na müdür olarak atanmıştı. Hem Hüseyin Bey ve
hem de Osman Bey, hangisi müdür olur ise olsun ahaliden az veya çok gayrı kanunî
olarak akçe almakta172, yine kaza sandığında toplanan akçe de benzer şekilde
buradan yasal olmayan yollarla müdürler olan Pirizadelere geçmekteydi. Kaza
sandığında olması gereken akçenin nerede olduğu sorulduğunda ise ahalide olduğu
168 BOA. A. MKT, 30/60-1.
169 Saydam, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek: Boynuincelü Aşireti”, s. 22.
170 Hacı Hüseyin Bey, 1831’de Boynuinceli Aşireti Cemaatleri’nin aşiret miri olan Pirizadeler’den Hacı
Mehmed’in oğludur. O, 1834’te 25 yaşında olarak kayda girmiştir (BOA. NFS.d 3520, vrk.3). Bu durumda,
1845’te 35 yaşında olmalıdır.
171 Oysa 1842’den itibaren kaza kaymakamına, aşiret müdürüne ve diğer görevlilere yeterince tahsisat
ayrılmıştı. Bkz. Saydam, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek: Boynuincelü Aşireti”,
s. 20-21.
172 Cemaat mensupları istenilen akçeyi vermemeleri durumunda zorla hapsedilerek yanlarındaki
koyun ve keçi gibi hayvanları satılarak bu akçe tahsil edilmekteydi. Emre itaat etmeyenler sorgusuz sualsiz
zincirlenmekte, üstelik de kendilerinden bir de zincir akçesi tahsil edilmekteydi. Boynuinceli cemaatlerinden
Hacıahmedli Cemaati öteden beri Bereketli Madeni’nden (Çamardı İlçesi/Niğde) İzmit İskelesine
kurşun nakletmekteydiler. Fakat cemaat ileri gelenleri hak sahiplerine bir kuruş ödeme yapmamaktaydı.
Yetmiyormuş gibi ahaliden her gün onar-on beşer kişi haksız yere zincire vurularak cezalandırılmaktaydı.
Bkz. Saydam, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek: Boynuincelü Aşireti”, s. 17.
942 NECMETTİN AYGÜN
cevabı verilerek, böylece ahali devlete borçlu gösterilmekteydi. Bu nedenle Pirizâde
Osman, Konya Valisi Aşfer Paşa zamanında Konya’ya getirtilerek hapsedilmişti.
Ancak valinin görev yerinin değişerek Konya’dan ayrılması akabinde Müdür
Pirizâde Osman Bey serbest bırakılmıştı. Devam eden süreçte Osman Bey ve
onun adamları olan aşiret muhtarlarından geçmişe dönük olarak 45.000 kuruşluk
iki adet borç senedi alınmış, adı geçen Mehmed Ağa da yine kazaya kaymakam
olarak tayin edilmişti. Kaza müdürü Osman Bey ile muhtarlara esaslı (muhkem)
şekilde ikazlarda bulunularak kazanın idaresinde dikkatli olmaları hususu ifade
edilmişti. Bununla birlikte muhtarlardan Yeşiloğlu adındaki kimse ve ona bağlı
hâneler, hisselerine isabet eden akçeyi (borcu) reddetmiş olduklarından (muhtemel
aşiretin diğer ileri gelenleri) üzerine varıp muharebeye tutuşmuşlardı. Muharebe
esnasında Yeşiloğlu’nun kardeşi, birkaç gün sonra da küçük çocuğu obasında telef
edilmiş halde ölü bulunmuştu. Üstelik öldürülenlerin haklarını, Boynuinceli
Kazası idarecilerinden arayan soran olmamış, anlaşılan bir bakıma olayın üzeri
kapatılmıştı. Bunlar yetmemiş gibi Boynuinceli Kazası müdürü Osman Bey, ahaliye
132.000 kuruş borcu olmadığı hususunda ahalinin beyanını içeren (ahaliden) bir
senet almıştı173. Bu senedin baskı yoluyla; zor ile alınmış olduğu tahmin edilebilir.
Devletin bürokratları tarafından kaleme alınan ve 20 Eylül 1845 tarihli olan bahsi
geçen bu raporda yer alan olayların ne derecede doğru olduğu bilinmese de hiçbir
şeyin olmadığını, Boynuinceli Kazası’nı idare edenlerin her şeyi yollu yolunca
(kanunlar dairesinde) idare ettiklerini, adalet terazisinden ayrılmadıklarını iddia
etmek de zordur. Anlaşıldığı kadarıyla Boynuinceli Kazası, kaza statüsünü elde
etmiş olmakla birlikte, yönetsel anlamda kötü idare edilmekteydi. Hâlen idarede
aşiret gelenekleri icra ediliyor olmalıydı ve bu durum, yani kazanın bir aşiret gibi eski
geleneklere göre idare edilmesi, Boynuinceli Kazası’nın kaza olma statüsünün lağvedilmesi
için önemli bir sebep teşkil edecekti174.
Nitekim 1845 tarihli olan yukarıdaki belgede yer alan diğer kayıtlara göre
Seyyid Yahya Tevfik, Süleyman Nazım ve Mehmed Selim adındaki (üst düzey
devlet memuru oldukları tahmin edilen) kimselerin hazırladığı bir raporda, Boynuinceli
Aşireti’nin bir müdür ve muhtarlar ile idare edilmesine devam edilmesi,
ancak kaza statüsünün, yani kaymakamlık uygulamasının lağvedilmesinin yanı
sıra Boynuinceli Aşireti ahalisinin meskûn olduğu köyler kendilerine ait olmayıp,
173 BOA. A. MKT, 30/60-1.
174 Bu duruma, yani kaza idaresinde uygunsuz bazı olayların yaşanmasına, başka bir arşiv belgesinde
temas edilmiştir. Bkz. BOA. A. MKT. UM, 70/61.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 943
oturdukları veya ziraat ettikleri toprakların başka başka kazalarda yer almasından
dolayı175 anlaşmazlıklar devam edeceğinden, “hâne ve mer’a ve mezra’aları ahar kazalarda
olmak ve kendüleri Nevşehir’e merbut bulunmak mülabesesiyle oldukları mahall ahalisi ve
müdirleriyle beyinlerinde sözleri ve münaza’a eksik olmayacağına binaen”, aşiretin kaza olma
durumunun kaldırılarak, çevredeki kazalara bağlanması gerektiği devlete tavsiye
edilmekteydi. Bu tavsiyeler yapılırken en büyük memurundan (kaymakam, müdür
vb.) ağa ve beylerine varıncaya değin Boynuinceli’ye tâbi cemaat ahalilerinin
haksız vergi talepleriyle sömürülmekte olduğu, Boynuinceli’nin kaza statüsünden
çıkarılıp Aksaray ve Kırşehir gibi kazalara bağlanması durumunda ahalinin bu
sömürüsünün de ortadan kalkacağı iddia edilmekteydi. Yine bu teklife göre, aşiret
içerisinde etkinlikleri bulunan Boynuinceli Aşireti Müdürü Pirizâde Osman
Bey, Sandıklı Hacı Osman, Karacakürd Sipahioğlu Hacı Mahmud ve Hereklili
Mükremin’in-ki bu kimseler üyesi oldukları cemaatlerin kethüdaları görevindedirler-
sürgüne tâbi tutulmaları176 veya aileleriyle aşiret içinden çıkarılıp münasip bir
mahalle yerleştirilmeleri durumunda geriye kalan; başsız kalan ahalinin rahatça
Nevşehir’e bağlanabileceği belirtilmekteydi177:
“Diğer ma’ruzat-ı acizanemizde keyfiyetleri tafsil ü beyan kılınan Boynuincelü
ve Şereflü aşiretleri eğer ki lafzara aşair-i saire ile müşterek iseler
de zikr olunan Boynuincelü min-haysi’l-mecmu’ üçbin dörtyüz seksenbir
(3481) ve Şereflü üçyüz (300) kadar hâneden ibaret olarak mezkûr Boynuincelünün
ikiyüzelliüç hânesi nefs-i Nevşehir ve otuzbir hânesi Kırşehir ve
ondokuz hânesi Aksaray kasabaları derunlarında mine’l-kadim meskûn ve
nüfusları ceridelerinde mukayyed olub ahali-i saire ile beraber memleketçe
müretteb olan virgülerini virmede ve diğer üçbin yüzyetmişsekiz (3178)
hânesi Nevşehir ve Kırşehir ve Aksaray ve Arabsun kazaları ve Şereflü dahi
Aksaray’a tâbi Koçhisar Kazası toprağında mesken edüb bunlar bi’l-cümle
hâne ve tarla ashabından olarak emr-i ziraat ve harasetle iştigal etmekde
175 Boynuinceli Aşireti cemaatlerinin kaza merkezi Sarıkaraman Köyü’nde, yaylak ve kışlak sahaları
ise Aksaray, Kırşehir ve Nevşehir kazalarında bulunmaktaydı. Bu dağınıklık ister istemez aşiret ile bu kaza
idarecilerinin veya ahalilerinin çeşitli sebeplerle karşı karşıya gelmelerine yol açabiliyordu.
176 Bu ve benzeri raporlarda belirtilen telkinler Payitaht’ta dikkate alınmıştır. Buna göre 1845’te
Boynuinceli Aşireti’nden sürülenler ve sürgün mahalleri şu şekildeydi: Müdür Osman Bey Alaiye’ye,
Osman Beyin Yeğeni Yusuf Bey Antalya’ya, Hüseyin oğlu Hüseyin Bey Antalya’ya, Hacı Osman Kethüda
Isparta’ya, Süleyman Kethüda İçel-Ermenek’e, Hacı Mahmud Kethüda İçel-Ermenek’e Köroğlu İbrahim
Kethüda Burdur’a, İbiş Kethüda Alaiye-İbradi’ye, Mükremin Kethüda Teke-Elmalu’ya, Mehmed Kethüda
Alaiye-Manavgat’a ve Hüseyin Kethüda Alaiye’ye. Bkz. BOA. BEO, Sadaret Evrakı Mektubî Mühimme Kalemi,
1-A/94-1’den naklen Saydam, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek: Boynuincelü
Aşireti”, s. 26.
177 Bkz. BOA. A. MKT, 30/60-3.
944 NECMETTİN AYGÜN
ve içlerinde deve ve ağnam sahibi olanlar yine hânelerinde şenlik kalmak
üzere familyalarından bazılarıyla yedlerinde bulunan hayvanları fakad eyyam-
ı sayfda (yazın) bir iki mah müddet yaylaka gönderüb getürmekde ve bunlar
başkaca kaimmakam ile idare olunmakda olarak ancak müstakıl toprakları
olmayub sâkin oldukları ve ziraat eyledikleri mahall ve arazi salifü’z-zikr
kazaların olmak178 ve üzerlerinde bulunan iştirak lafz-ı beliyyesinden dolayı
en büyük memurlarından muhtarlarına varıncaya kadar me’kel (geçim yeri-
yemek) ittihaz olunub mürettebat-ı miriyelerinden ma’ada şimdiye değin
kendülerinden daha nice akçeler alınmakda ve sâkin oldukları kazalarda
ra’y-i hayvanatdan (hayvan gütmekten) dolayı rencide olunmakda bulunmak
mülabesesiyle (münasebetiyle) çekdikleri sefalet ve mazarrat canlarına
binerek müdir ve muhtarlarının ibka ve kaimakamlıklarının lağvıyla fi’l-asl
Nevşehir’e olan merbutiyetlerinin te’kid ve icrası sureti istid’a olunmuş ve
eğer ki keyfiyet-i istid’âları başkaca mazbata-i resmiye ile ifade vü beyan
kılınmış ise de aşiret-i merkumeden sekiz mahalle olarak her birinin müstakıl
muhtarı ve cümlesinin bir müdiri olub ahalisinden dahi kimi el-hâle
hazihi müdirleri bulunan Osman Bey ve kimisi müdir-i sabık Hacı Hüseyin
Beyin tarafdarı olmakdan naşi kankısı müdir bulunur ise diğeri aleyhinde
olarak vuku’u beyan olunan fesad ânın azli ve kendüsinin nasbı garazından
neşet eyledüğü vâreste kayd-ı irad olunduğuna ve salifü’z-zikr istid’âlarına
müsa’ade-i aliyye şayan buyurulduğu takdirde dahi fesad-ı mezkûr mündef ’
olmamış olacağından başka hâne ve mer’a ve mezra’aları ahar kazalarda
olmak ve kendüleri Nevşehir’e merbut bulunmak mülabesesiyle oldukları
mahall ahalisi ve müdirleriyle beyinlerinde sözleri ve münaza’a eksik olmayacağına
binaen bu babda mülahaza olunan hüsn-i suret kaimmakamlık
ve müdirlik ve muhtarlıkların lağvı ve Bereketlü Maden-i Hümayunundan
me’mur oldukları kurşunu ke’l-evvel nakl etmek şartıyla mal-i mîrî ve muhassesat-
ı mu’ayyenelerinin virgü tahsisiyle umur-ı şer’iyye ve hususat-ı vakı’aları
bulundukları mahaller nüvvab (naibler) ve müdirleri taraflarından
ru’yet olunmak ve haklarında bir gûne cevr u ta’addi vuku’a gelmemesine
Nevşehir kaimmakamı bulunanlar canibinden daima dikkat kılınmak üzere
zikr olunan hânelerin bi’t-tefrik (ayrılarak, alınarak) bulundukları kazalara
suret-i irtibatları icra ve hisselerine isabet edecek virgülerinin mezkûr kazalar
tob virgülerine zamm ve ilave ile sal be-sal istifa olunması hem ahali-
i aşiretin mübtela oldukları ta’addiyatdan korunulmasını ve hem saye-i
ma’delet-vaye-i hazret-i mülukânede istihsal-i esbâb-ı kat’-ı varidatı demek
178 Daha başka bir arşiv belgesinde de ifade edildiği gibi, aşiret ahalilerinin tasarruf ettikleri araziler ile
normal ahalinin arazileri birçok köyde karışık halde, yan yana, iç içe idi. Bkz. BOA. Cevdet-Dahiliye, 7620’den
naklen Saydam, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek: Boynuincelü Aşireti”, s. 15.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 945
binâberîn (bundan dolayı) icrasında müşkilât gösterileceği bî-şekk (şüphesiz)
olduğundan evvel-emirde müdir-i merkum Osman Beyin ve aşiretçe nüfuzu
bulunan Sandıklı Hacı Osman ve Karacakürd Sipahioğlu Hacı Mahmud
ve Herekli(li) Mükremin kethüdaların şimdilik birer mahalle nefyi ve def ’i
veyahut familyalarıyla aşiret-i merkume içinden çıkarılub diğer münasib
yerlere iskân etdirilmesi ve merkum Hacı Hüseyin Beyin dahi şu irtibat
maddesi yoluna girince ve ahali-yi aşiret bu usule alışub evvelki idarelerinin
iâdesinden ümidleri kesilinceye kadar müngasında tevkifi (alıkonulması-tutuklu
tutulması) lazım geleceği muhat-ı ilm-i sami-i daveraneleri buyuruldukda
ol-babda emr u ferman hazret-i veliyyü’l-emrindir fî 18 Ramazan
1261” (20 Eylül 1845)179.
Bu tarz telkinler veya etkenler neticesinde, 1845 yılının sonlarına doğru Boynuinceli
Aşireti’nin kaza statüsü; yani kaymakamlık olma durumu ile kadı veya
nâib bulundurma (niyabet) hakkı kaldırılmış, aşirete bağlı köyler de Aksaray, Nevşehir
ve Kırşehir’e bağlanmaya başlanmıştı: “…işbu Boynuincelü ve Şereflü aşireti mukaddema
(1841) kaimmakamlık vechile müstakıllen idare olunmakda olduğu hâlde suret-i idarelerinde
malum olan bazı uygunsuz hallerden dolayı 61 (hicrî 1261/miladî 1845) tarihinde
kaimmakamlık ve niyabeti lağv olunarak zikr olunan kazalara ilhak olunmasına…”180. Boynuinceli
Aşireti’nin kaza olma durumunun kaldırılmasının aşiretten tahsil edilecek
olan vergilerin tahsilinde soruna yol açmayacağı, aşiretin bağlanacağı kazalardaki
müdürlerin vergi toplama meselesinin layıkıyla üstesinden gelebilecekleri, yine aşiretin
üzerinde olan kurşun ve güherçile taşıma işini de Ankara Eyaleti’nde meskûn
olan daha başka aşiretlerin rahatça yerine getirebileceği ileri sürülmekte ve böylece
Boynuinceli Aşireti’nin kaza statüsünün kaldırılmasından endişe edilmemesi
gerektiği, devlete telkin edilmekteydi:
“…eğer bakayalarının terakümü ve memur oldukları kurşun ve güherçilenin
nakline adem-i iktidarları beyan olunmuş ise de saye-i şevket-vaye-i
hazret-i şahanede bunların mülhak oldukları kazaların ekserisinde muvazzaf
müdirler olarak bakayalarının anlar marifetiyle hüsn-i istihsali mümkün
olduğu misillü kurşun ve güherçilenin dahi yalnız gayret-i ma’lumeye
mahsus olmayub Ankara Eyaleti dâhilinde iskân olunan aşair-i ma’lumenin
dahi bu misillü hidmet-i mahsusaları olmasıyla anlar nakli tesviye olmakda
ise bunun dahi ol-vechile yapılması lazım geleceğinden el-hâsıl iskân-ı aşâir
179 Zira aşiretler üzerinde bu şekilde idarî kararlar alınırken veya aşiretler iskâna tâbi tutulurken, aşiret
beylerinin olumsuz davranışlarına engel olabilmek için ikna metodunun yanında bir müddet gözaltına
alınmalarına veya sürgün yoluyla başka bir mahalle yerleştirilmelerine sıklıkla başvurulmuştur.
180 BOA. A. MKT. UM, 70/61.
946 NECMETTİN AYGÜN
(aşiretlerin iskânı) maddesi bir tarafdan bi’l-iltizam icra olunub durur iken
emr-i iskânı takdir etmiş böyle bir aşiretin yine hey’et-i sabıkalarına irca’
olunması (yani aşiretlerin iskân olunarak yerleşik düzene geçmeleri teşvik
ediliyorken, diğer taraftan bu müdürlüğün yeniden tesisinin eskiye dönüş
olacağı) tecviz olunmayub (caiz görülmeyip-uygun görülmeyip) mamafih
bu def ’a ber-minval-i muharrer inha vuku’bulsa…”181.
İlgili arşiv belgesinde ileri sürülen yaklaşımın, Meclis-i Vâlâ’da alınan Kırşehir,
Hacı Bektaş, Aksaray, Nevşehir ve Arapsun kazalarındaki aşiretlerin normal
idarî organlarca yönetilip denetlenmesi kararının182 çıkmasına öncülük ettiği
söylenebilir. Boynuinceli Kazası’nın kaymakamlık olma durumu lağvedilince, kaza
ileri gelenleri ile Şerefli Aşireti ileri gelenlerinin iki adet mahzar ile devlete başvurdukları
görülmektedir. Başvuruda, Boynuinceli ve Şerefli aşiretlerinin idareleri
ve vergilerinin layıkıyla toplanabilmesi için bir müdürlük etrafında birleştirilmeleri;
müdürlüğün başına da Aksaray Kazası Müdürü Kapıcıbaşı Tosun Ağa’nın tayin
edilmesini talep etmişlerdi. Durum üzerine Anadolu Teftiş Memuru olan bir kimsenin
konu ile ilgili devlete sunmuş olduğu rapor Konya valisine iletilmiş, “aşiretlerden
gelen müdürlük talebinin eski durumlarına (kaza durumuna) dönmek demek olacağından,
bu talebin kabul edilmemesi” hususunda uyarılarda bulunulmuştu183.
Devlet (devleti temsil eden Konya Eyaleti veya Niğde Sancağı idarecileri),
kaza olma durumuna son verdiği aşiretin Aksaray’a bağlı sıradan köylerden veya
köylülerden bir farkı kalmaması için aşiretin elindeki yarı özerklik taşıyan diğer
yetkileri sonlandırmakta kararlıydı. 1845’te, idarî anlamda kaza olma durumu ortadan
kaldırılan Boynuinceli Aşireti cemaatlerinin, 1845-1860 yılları aralığında
zabt u rabt altına alınması için üzerine gidilmeye devam edildiği bir dönemdir.
Arşiv belgelerinden takip edilebildiği kadarıyla 1845’te kaza/kaymakamlık olma konumu
kaldırılan Boynuinceli cemaatleri ilkin aşiret/cemaat mensubu olan kethüda
ve kâhyalar, daha sonra da yine aşiret/cemaat mensubu olan muhtarlar tarafından
ser-muhtarlık adı verilen bir idare altında yönetilmeye başlanmışlardı.
Ancak bahsi geçen kethüda veya kâhyaların idarelerinden sorumlu oldukları
aşiret/cemaat ahalileri ile olan ilişkileri bilhassa vergi ve benzeri meseleler yü-
181 BOA. A. MKT. UM, 70/61.
182 BOA. İrade, Meclis-i Vâlâ, 1268 (Arz tezkeresi)’nden naklen Saydam, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere
Uygulanmasına Bir Örnek: Boynuincelü Aşireti”, s. 26.
183 Bkz. BOA. A. MKT. UM, 70/61.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 947
zünden hiç bitmemekte, ahalinin devlete olan şikâyetleri devam etmekteydi184. Bu
bağlamda Aksaray Kazası’nda meskûn Boynuinceli Aşireti cemaatlerine mensup
ahali 1846’dan 1850’ye kadar geçen dört yıllık süreçte her yıl vergilerini toplayarak
aşiretin ser-muhtar görevinde bulunan Halil Kethüda’ya teslim etmiş ve yıllık
vergilerini teslim ettiklerine dair Halil Kethüda’nın mührü ile mühürlü makbuzlarını
ellerine almış olmalarına, her bir mahalle muhtarında vergilerin ödendiğini
gösteren ilmühaber kâğıtları bulunmasına rağmen, Ser-muhtar Halil’in toplanan
vergileri mal sandığına teslim etmemesinden midir veya ahaliden biraz daha akçe
almak düşüncesinden midir, efkâr-ı fasidesinden midir her nasıl ise Kethüda Halil,
yaklaşık yedi yük (700.000 kuruş) daha üzerlerinde vergi borcu olduğunu iddia
ederek ahaliden yılda iki kez olacak şekilde vergi toplamaya teşebbüs etmişti. Durum
üzerine Boynuinceli Aşireti ahalileri devlete başvurarak, bu şekilde yılda iki
kez vergi ödemeye takatlerinin olmadığını, dolayısıyla kethüda Halil’in bu türde
bir salahiyetinin olup olmadığının tetkiki ve muhasebesinin görülmesi için vilayet
merkezi olan Konya’ya celb edilmesi hususunda Konya valisine hitaben bir emir
yazılmasını/çıkarılmasını talep etmişlerdi185. Ahalinin devlet merkezinden olan bu
talebi karşılık bulmuş, İstanbul’dan Konya valiliğine ilgili konuda yazı yazılmış
ve Konya valisi de gerekli olan incelemeleri yaptıktan sonra neticesini İstanbul’a;
devlet merkezine bildirmişti.
Konya valisinin 4 Ocak 1850 tarihli bu yazısına göre, Boynuinceli Aşireti adına
vergileri Halil, İbiş ve Veli adlarında üç kâhyanın toplamış olduğu, mal sandığında
olması gereken vergilerden Halil Kâhya’nın zimmetinde 64.628 kuruş, İbiş
Kâhya’nın zimmetinde 40.640 kuruş ve Veli Kâhya’nın zimmetinde de 7491,5
kuruş kaldığı tespit edilmişti. Ancak adı geçen kâhyalar bu paraları Niğde ve Aksa-
184 Ahali ile cemaat/aşiret kethüdaları arasındaki problemler, uzun on yılların meselesidir. Nitekim 15-
25 Şubat 1743 tarihli bir arşiv kaydı bu durumu ortaya koymaktadır. Buna göre Boynuinceli Mukataası’na
bağlı Karacakürd ahalisi, kethüdaları olan Süleyman’dan kaynaklanan sıkıntılar nedeniyle dertlerine
çare bulmak için soluğu devlet merkezine; payitahta gitmekte bulmuşlardı. Karacakürd ahalisinin
ifadelerine göre, kethüdaları Süleyman daha önceleri kendilerine rencide edici hareketlerde, baskılarda
bulunduğundan, bir daha bu şekilde davranmayacağı hususunda taahhütte bulunmuş, eskisi gibi zorbalığa
teşebbüs ederse (devlete) 5000 kuruş vereceğini (nezre bağlanacağını) kadı ve ahali huzurunda belirtmiş
ve bu durum mahkemede kayıt altına alınarak taraflara hüccet verilmişti. Bu hüccetin bir nüshası da
Defterhâne’de Başmuhasebe Defterleri’ne gönderilerek kaydedilmişti. Ancak Kethüda Süleyman, “huylu
huyundan vazgeçmez misali” ahaliye (çeşitli sebepler ile) yeniden zulmetmeye başlayınca Karacakürd
ahalisi, yukarıda belirtildiği gibi İstanbul’a giderek kethüdayı şikâyet etmek zorunda kalmıştı. Ahali, Kethüda
Süleyman’dan söz verdiği 5000 kuruşun tahsil edilmesi ve kethüdanın bir daha işlerine karışmaması için
mahallinde mahkeme görülmesi amacıyla bir emr-i şerif rica etmişler, nihayetinde emr-i şerif çıkartmayı da
başarabilmişlerdi. Bkz. BOA. Karaman Ahkâm Defterleri, Defter Nr. I, s. 82/5.
185 BOA. MVL 177/7.
948 NECMETTİN AYGÜN
ray mal sandıklarına teslim ettikleri, ellerinde teslimi hâvî senetleri olduğu yönünde iddiada
bulunmaya devam etmişlerdir. Olayın hakkı hakikati daha ayrıntılı tetkik edildiğinde
Halil, İbiş ve Veli adındaki kâhyaların arkasında muînleri (yardımcıları) olan
kimselerin olduğu anlaşılmıştır. Bunlar Kaderoğlu İbrahim, Ateşinoğlu Osman,
Şabanlı Salih, Koca’nın oğlu Süleyman, Bekir’in Yakub ve Kurtlu Hasan adındaki
kâhyalar idi. Bu kâhyaların sorgulanmak üzere Konya’ya çağrılması hususunda
Konya’dan özel bir memur görevlendirilmiş olmasına rağmen, kâhyalar emre itaat
etmemiş, Konya’ya; Konya Eyalet Meclisi’ne ifade vermeye/sorgulanmaya gitmemişlerdi.
Bununla birlikte, adı geçen kâhyalar bahsi geçen paranın Halil, İbiş
ve Veli üzerinde olduğunu; geri kalanının da kendileri üzerinde olduğunu ilgili
memura şifahen ifade etmişlerdi186. Görüldüğü gibi Boynuinceli Aşireti idarecileri
konumunda olan kâhyalar ahaliden toplamış oldukları vergileri devlete teslim
etmemişler, muhasebelerinin görülmesi için davete rağmen, Konya’ya gitmeme
cesaretini dahi göstermişlerdir. Yine aynı belgede Konya valisi, (Aksaray Meclisi’nden
temin edilen mazbataya; yazıya göre) Boynuinceli ahalisinin Aksaray Kazası’na
bağlı kalmaktan hoşnud olduklarını, adı geçen kâhyaların idare ettikleri ahaliyi me’kel
(yemek, yiyecek; geçim yeri yani sömürülecek bir kaynak) olarak kabul ettiklerinden
normal bir ahali gibi meskûn olmalarına rıza göstermediklerini, aşiret olarak
idare etmeye niyetli olduklarını belirterek187 zimmetlerindeki paraların tahsil
edilmesinden sonra aşiret kâhyalarının münasip birer mahalle sürgün edilmeleri
durumunda asayişin sağlanmış olacağını ifade etmekte ve bu konuda padişahın/
devletin iznini talep etmekteydi188.
186 BOA. MVL, 83/22.
187 “…ahali-yi fukaranın kaza-i mezbure merbutiyetlerinden ve ahali-yi meskune hâkiminde
bulunmalarından bi’l-vücûh hoşnud ve müteşekkir oldukları aşikâr ise de zikr olunan kâhyalar aşiret-i
merkume ahalisini me’kel (yiyecek, geçinecek-sömürülecek kaynak) ittihaz etmiş olduklarından ahali-yi saire
misillü meskûn olmalarına ru’-yı rıza göstermeyerek aşâir hükmünde kullanıruz efkâr-ı fasideleriyle aşiret-i
merkume derununa ilga-yı fitne ve fesad ictisar etmekde oldukları melfuf Aksaray Meclisi mazbatasından
dahi malum-ı ilm-i rahimaneleri olacağı bedihi ve bunların bu suretle adem-i itaat ve su’i hareketleri ileride
aşiret-i merkume derununda ziyadece bir uygunsuzluğun vuku’u mülahazadan gayr-ı ba’id idüğü…”. Bkz.
BOA. MVL, 83/22.
188 BOA. MVL, 83/22.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 949
Tablo 3: Boynuinceli ve Şerefli Aşiretlerinin Yıllık Gelir-Giderleri (1845)
Boynuinceli Şerefli
Mal-i mirî: 150.000 Mal-i mirî: 12.750
Masarıf-ı kırtasiyye: 25.000 Masarıf-ı kırtasiyye: 3450
Güherçile nakliyyesi bedeli: 10.000 Maaş-ı müdir: 4800
Maaş-ı kaimmakam: 30.000 Maaş-ı neferat-ı zabtiyye: 3600
Maaş-ı müdir: 30.000 Maaş-ı muhtaran: 800
Maaş-ı kâtib: 6000 -
Maaş-ı neferat-ı zabtiyye: 36.000 -
Maaş-ı emin-i sandık: 3000 -
(Toplam): 290.000 (kuruş) (Toplam): 25.400 (kuruş)
İlerleyen yıllarda Boynuinceli Aşireti’nin Aksaray Kazası’na olan bağlılığının
sağlamlaştırılması ve asayişin temini ile ahalisinin rahata ermesi için Aksaray ve
Niğde idarecilerinin gayretleri devam etmiştir. Ancak 1863 tarihli bir arşiv belgesinden189
anlaşıldığı kadarıyla, 1850-60 yılları arasındaki 10 yılda Boynuinceli
Aşireti’nin Kızılırmak’ın kuzey veya kuzeydoğusunda yer alan cemaatlerinin Kırşehir’e,
diğer bir kısmının da Nevşehir’e bağlanarak iyice küçültüldüğü söylenebilir.
Anlaşıldığı kadarıyla bu süreçte Şerefli Aşireti köyleri ile Kurutlu Cemaati köylerinin
Aksaray Kazası’na190; Herikli ve Dumanlı cemaatlerine mensup köylerin
Arabsun ve Nevşehir’e; Savcılı, Sıdıklı, Boynuinceli ve Karacakürd cemaatlerinin
Kırşehir’e; Harbendeli, Kütüklü, Danişmendli, Camili ve Bekdik gibi cemaatlere
mensup köylerin Hacıahmedli Cemaati ile birlikte Hacıahmedlü adı altında Aksaray
Kazası’na; Büyüksaları, Küçüksaları ve Kürdmahmadlı cemaatlerinin de Saları
üst çatısı altında191 yine Aksaray Kazası’na bağlanarak Aksaray-Kırşehir-Nevşehir
sahasındaki konar-göçer menşeli teşekküllerin müstakil olma durumları ortadan
kaldırılıp günümüzdeki idarî yapılanmanın alt yapısı neredeyse oluşturulmuştur.
Bu süreçte, Aksaray sahasında meskûn olan ancak Boynuinceli Aşireti cemaatlerinden
olmayan Çemeli Aşireti köyleri ile Harbendeli Cemaati köylerinin de
Aksaray’a bağlandığı tahmin edilmektedir.
189 BOA. MVL, 409/34.
190 Zira 1888’de Şerefli ve Kurutlu birer “nahiye” olarak Aksaray Kazası’na bağlıdır. Bkz. Mustafa
Bay, Salnamelerde Aksaray, Aksaray Valiliği Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Aksaray 2013, s. 47.
191 Nitekim 1882 ve 1896’da Saları “nahiye” olarak Aksaray Kazası’na bağlıdır. Bkz. Bay, Salnamelerde
Aksaray, s. 47.
950 NECMETTİN AYGÜN
1871 Vilayet Nizamnamesi ile birlikte nahiye idarî birimi XIX. yüzyılda ilk
kez resmî bir hüviyet kazandığından192 yukarıdaki bahsi geçen oluşumların bu tarihten
sonra nahiye adı altında Aksaray Kazası’na bağlanmaları söz konusudur193.
Bu süreçte Aksaray Kazası’na, Kızılırmak’ın güney veya güneybatısından başlayan
ve günümüzdeki Yeşilova’ya kadar uzanan, geçmişten beri Aksaray sahasında
en büyük nüfusu ve en çok köyü kapsayan Hacıahmedli Aşireti (Cemaati) ile Saları
ve Kurutlu cemaatlerinin kaldığı anlaşılmaktadır. Bunlar içerisinde Hacıahmedli
Aşireti’nin çok sayıda köy ile önemli bir nüfus yekûnuna sahip olması, bu sefer dikkatlerin
bu aşiret üzerine toplanmasına yol açmıştır. Nitekim Hacıahmedli Aşireti
adı, 1863 yılına ait bir belgede ilk kez Boynuinceli Aşireti’nden bağımsız olarak
kayda girmiştir; “Aksaray Kazası toprağında meskûn ve mutavattın bulunan Boynuincelü Aşireti
kaza-i mezbura rabt ve ilhak buyurulduğu o anda Hacıahmedlü Aşiretinin hey’et-i sabıkası
(eski yapısı) tagyir olunduğundan…”. Devlet anlaşılan Hacıahmedli Aşireti üzerinden
Aksaray’daki konar-göçer menşeli yapıları sona erdirmeyi ve böylelikle onları
devlet sistemine eklemeyi kat’i surette kararlaştırmıştır. Bu münasebetle, Niğde
Kaymakamı Galip Abdülhalim’in 1863’te İstanbul’a; devlet merkezine sunduğu
yazı önemlidir. Bu yazıya göre, Hacıahmedli Aşireti 54 köyden194 ve bu köylerde
meskûn 969 hâneden oluşmaktaydı. Yine Niğde kaymakamına göre, Boynuinceli
Aşireti Aksaray Kazası’na bağlandığında, Hacıahmedli Aşireti’nin de aşiret veya
cemaat olma durumu (yapısı) değişime uğramış; bozulmuştu. Yani artık Hacıahmedli
Aşireti’nin aşiret olma ayrıcalığı sona ermiş bulunmaktaydı. Buna rağmen,
ser-muhtarlık uygulaması devam etmekte; ser-muhtarlık adı altında görev yapan
(veya daha önce görev yapmış) kimseler ki, bunlar Çakır Ağa, Mamalıoğlu Mehmed
Kâhya, Hacı Yusuf ve Kıl Hüseyin olup, ahaliye çeşitli nedenlerle zulmetmeye
devam etmekteydiler. Bu nedenle ser-muhtarlığın kaldırılarak, bundan böyle
ser-muhtar nasb ve tayin olunmaması, her bir köyün kendi muhtarını seçerek bu
kimselerin muhtar olarak tayin edilmesi; aşirete ait vergilerin eskiden olduğu gibi
192 “1871 Nizâmnâmesi ile kaza ile köy arasında bir idarî birim olarak ilk kez nahiye oluşturulmuştu.
Beş yüz kişiden fazla nüfuslu köy ve çiftlikler bir nahiye olarak düzenlenmiş bulunuyordu. Nahiyeler ayrıca,
bir kaza içerisindeki köy ve çiftliklerin yakınlıkları ve ilişkileri göz önünde bulundurularak belirlenecekti.
Nahiye müdürü kendisine bağlı köylerin ihtiyar meclislerinden seçilen dörder üyenin katılımıyla oluşan
nahiye meclisi ile birlikte karar alarak yönetimi yürütecekti”. Bkz. Mehmet Seyitdanlıoğlu, http://yunus.
hacettepe.edu.tr/~mehmets/yerelyonetimmetinleri6.pdf.
193 1882-1888 yılları arasında Aksaray Kazası’na bağlı nahiyeler: Dağüstü, Suüstü, Ekecik,
Hacıahmedli, Şerefli, Kurutlu, Saları. Bkz. Bay, Salnamelerde Aksaray, s. 47.
194 Aradan geçen yaklaşık on yılda Hacıahmedli Cemaati ile komşu diğer cemaatlerin (bir köy ile
Harbendeli, bir köy ile Kütüklü, iki köy ile Danişmendli, bir köy ile Camili ve bir köy ile Bekdik) Hacıahmedli
Cemaati’ne katılmış olmaları mümkündür.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 951
topluca değil de köy be-köy hisselerine göre ayrılarak tahsil edilmesi gerektiği tavsiye
edilmekteydi195. Mahallindeki bürokratların devlet merkezine yapmış oldukları
yukarıdaki idarî değişiklikleri içeren tavsiyelerin yerine getirilmiş olduğu açıktır.
Çünkü 1860’lardan sonra bahsi geçen Boynuinceli ve Şerefli aşiretlerine mensup
cemaatlerin meskûn oldukları sahada artık birer nahiye olan ve Aksaray Kazası’na
bağlı olan Hacıahmedli, Saları, Kurutlu, Şerefli ve Ekecik adları mevcuttur. Böylelikle
Boynuinceli adı ile birlikte eskiden her biri cemaat veya aşiret adı taşıyan bahsi
geçen tarihî topluluk adları da tarihe karışmıştır.
Sonuç
1841’de kaza statüsü elde ederek Aksaray, Koçhisar, Nevşehir ve Arapsun gibi
önemli bir yapıya erişip Niğde Sancağı’na bağlanan Boynuinceli Aşireti, aşiret
195 “Pişgâh-ı merahim-destgâh-ı hazret-i vekâletpenahîye:
Maruz-ı çaker-i kemineleridir ki, Hak-i pay-ı rahima-yı cenab-ı vekâletpenahîlerine müstefi arz ve beyan
olduğu vechile Aksaray Kazası toprağında meskûn ve mutavattın bulunan Boynuincelü Aşireti kaza-i
mezbura rabt ve ilhak buyurulduğu o anda Hacıahmedlü Aşiretinin hey’et-i sabıkası tağyir olunduğundan
ser-muhtarlık tarafından ahali-yi fukara gûna-gûn zülm ü taaddi görmüş ve iki de bir de bunların azl
ve nasblarını müdiran-ı kaza me’kel ittihaz eylemiş olduklarından ser-muhtarlığın külliyen lağvıyla karye
be-karye muhtar nasb ve ta’yin olunması iktiza-yı irade-i aliyyeden bulunmuş ise de şimdiye değin bunun
icrasına her ne-vechile ise ma-selefde güzeran eden kaimmakamlık taraflarından muvafık olunamamış ve bu
def ’a vali-yi vâlâ-şân-ı eyalet-i canib-i âlisinden vuku’bulan irade ve iş’ar üzerine icra-yı salahat ve te’minat
zımnında mezkûr Hacıahmedlü Aşiretine muvasalat-ı çakeranem vuku’bularak saye-i asayiş-vaye-i hazret-i
şahanede yaveri-yi nev-cihan-ı ehass-âyât-ı cenab-ı fahamet-penahilerine aşiret-i merkume derununda cereyan
eden uygunsuzluk ve rabıtasızlığın külliyen def ’ ve izalesiyle huzur ve istirahat-ı daime-i sekenenin
istihsali hakkında olunan tedabir ve teşebbüsat sırasında ser-muhtarlık hizmetinde kullanılmakda olan Çakır
Ağa ve Mamalıoğlu Mehmed Kâhya ve Hacı Yusuf ve Kıl Hüseyin nam kimesnelerin yüzünden aşiret-i
merkume ahalisinin bu vechile zulm ü taaddi gördüğü ve hatta buraca mertebe-i sübut ve tevatürde bulunduğu
vechile bundan evvelce merkum Mamaluoğlundan 2500 guruş alınarak ser-muhtar nasb ve tayin
olunub on iki günden sonra azl edilerek yerine merkum Hacı Yusuf ’un tayin olunduğu misillü bunlar öteden
berü Aksaray Kazasının müdir ve hey’et-i meclisini bir-takrib ile itham ederek birisi azl olundukda derhal
diğeri tevarüs suretiyle ser-muhtarlığı yakalayub ifade-i hâl içün karyesinden ve belki hânesinden dışaruya
çıkamayacak bunca aceze-i fukara hakkında mütecasir oldukları enva’i zulm ü taaddilerinin önü kesdirilmesi
hey’et-i sabıkalarının tağyiriyle ser-muhtarlık nâmının ortadan kaldırılmasına mütevakkıf bulunmuş
ve ol-vechile ahali-yi kaza tarafından mahzar-ı umumî takdimiyle ba-söz-güdâz istid’a ve niyaz dahi vuku’bulmuş
ve mezkûr Hacıahmedlü Aşireti 969 hâneden ve 54 pare karyeden ibaret bulunmuş olduklarından
fi’ma-ba’de ser-muhtar nasb ve tayin olunmamak üzere bir karyeye ahali-yi kadime-i meskûne misillü
intihab-ı ahali ile (ahalinin seçmesiyle) birer muhtar nasb ve tayin olunarak ve emval-i virgü ve mürettebat-ı
saireleri dahi kayd-ı sabıkasına tatbîkan karye be-karye tefrik kılınarak ol-suretle dahi emniyet-i kâmile istihsaliyle
cümleden zat-ı şevket-simat-ı hazret-i hilafet-penahi ve cenab-ı hidiva-fehimleri içün dava-yı hayriye
isticlab kılınmış idüğünün beyanıyla arzuhal-ı memlükânem takdimine cür’et kılındı ol-babda ve her halde
emr u ferman hazret-i men lehü’l-emr ve’l-ihsan efendimizindir, Fî 19 Receb sene 1279 (10 Ocak 1863)
ve fî 29 Kânun-ı evvel sene 1278, Kaimmakam-ı Liva-i Niğde, Galib Abdülhalim”. 10 Ocak 1863 tarihli
bir mektup ile Niğde’den İstanbul’a giden bu yazı, 26 Ocak 1863’te görüşülmek üzere Meclis-i Vâlâ’ya
sunulmuştur. Buradan çıkan cevap (karar) yazısı ise padişah tarafından görüldükten sonra 23 Şubat 1863’te
mahalline (Konya-Niğde-Aksaray) yollanmıştır. Bkz. BOA. MVL, 409/34.
952 NECMETTİN AYGÜN
idaresinden kaza idaresine geçerken gerekli olan zihniyet değişimini yapamadığından;
yani kazayı idare edenler onu aşiret gelenekleri dairesinde idare etmeye
devam ettiklerinden, 1845’te aşiretin kaza olma statüsü elinden alınarak, kazadan
geriye kalan köyler ise çevredeki kazalara (Kırşehir, Aksaray, Nevşehir) bağlanmıştır.
Bu sefer Boynuinceli Kazası ileri gelenleri ile Şerefli Aşireti ileri gelenleri
iki adet dilekçe (mahzar) ile devlete başvurmuşlardır. Başvuruda, Boynuinceli ve
Şerefli aşiretlerinin idareleri ve vergilerinin lâyıkıyla toplanabilmesi için bir müdürlük
etrafında birleştirilmelerini talep etmişlerdir. Ancak, bu talep karşılık bulmamıştır196.
Talepleri artık vilayet (Konya) idaresince dikkate alınmayan aşiret, bu
tarihten 1860’lara kadar ser-muhtarlık adı altında, eskiden kethüdalık veya kâhyalık
görevinde bulunan kimseler tarafından idare edilmeye başlanmıştır. Bu süreçte
aşiretin meskûn olduğu köyler peyder pey Kırşehir, Nevşehir, Koçhisar ve Aksaray
kazalarına bağlanarak iyice ufalanmıştır. Boynuinceli Aşireti’ne mensup cemaatlerden
Aksaray Kazası’na ise Kızılırmak’ın güneyinde kalan kısmı düşmüştür. Bu
kısım, şimdiki Kızılırmak’tan Yeşilova İlçesi’ne kadar uzanan sahadan ibaret olup,
burada Hacıahmedli Aşireti ile Saları ve Kurutlu cemaatleri meskûndu.
Aksaray sahasındaki aşiret veya cemaatlerin gerek kaza ve gerekse ser-muhtarlık
olarak idare edildiği zamanlarda kötü idare edilmeleri, idare edilen halkın idare
edenlere dönük şikâyetlerinin eksik olmamasına; dolayısıyla da Aksaray ve Niğde
idarecilerinin devlete başvurarak kaza ve ser-muhtarlık idarelerinin kaldırılmasını
talep etmelerine yol açmıştır. Böylelikle bir zamanlar Orta Anadolu’nun
en büyük nüfuslu aşiretlerinden biri olan Boynuinceli Aşireti’nin idarî anlamda
müstakil olma durumuna ait ne varsa kaldırılmış; aşirete mensup köyler en yakınındaki
kazalara bağlanarak, yüzü aşkın köyün sıradan köylere dönüşme süreci
tamamlanmıştır. Bu durum, yani devletin 1691’de başladığı konar-göçer menşeli
aşiretleri iskân ettirerek yerleşik hayata, ziraata alıştırma ve devamında aşiret
mensuplarının diğer yerleşik ahali gibi makbul vatandaş olma sürecinin 1870’lere
doğru tamamlanması anlamı taşımaktadır. Yaklaşık 200 yılı alan bu gayretin, hiç
şüphesiz ahalinin memnuniyetine; yüzyıllardır aşireti idare eden hanedanların ise
memnuniyetsizliklerine yol açmış olduğunu tahmin etmek güç değildir. Zira onların
yüzyıllarca eskiye giden aşiret miri, kethüda ve kâhya olma konumları ortadan
kalkmış; eğer kendilerini seçtirebilmişlerse, 1860’lardan sonra meskûn oldukları
köylerde muhtarlık göreviyle yetinmek zorunda kalmışlardır. Böylelikle onlar, vergi
ve askerlik gibi devlete karşı olan yükümlülüklerde, yüzyıllarca idarecisi oldukları
ahali ile ilk kez eşit olmaya ve onlarla aynı muameleyi görmeye başlamışlardır.
196 BOA. A. MKT. UM, 70/61.
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 953
KAYNAKLAR
Arşiv Kaynakları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA):
NFS.d (Nüfus Defterleri) Nr. 3392, NFS.d 3489, NFS.d 3490, NFS.d 3499, NFS.d 3518,
NFS.d 3520, NFS.d 3691.
Karaman Ahkâm Defterleri, Defter Nr. I, Sayfa ve Hüküm Nr: 27/3, 48/4, 82/5.
D. BŞM, 9113; Cevdet-Askeriye, 346/14329; Cevdet-Maliye, 621/25569; Cevdet-Dâhiliye,
84/4154; C. DH, 109/5402; C. DH, 298/14854; MVL, 83/22; MVL, 177/7;
MVL, 409/34; A. MKT 30/60; A. MKT. UM, 70/61.
Araştırma-İncelemeler
Adıyeke, Nuri, “Temettuat Sayımları ve Bu Sayımları Düzenleyen Nizamname Örnekleri”,
OTAM (Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama
Merkezi Dergisi), Sayı 11, Ankara 2000, s.769-823.
Ak, Mehmet, Teke Yörükleri 1800-1900, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2015.
Akdağ, Mustafa, Celalî İsyanları, Cem Yayınları, İstanbul 1995.
Aydın, Bilgin, “Salnâme”, DİA, Cilt 36, İstanbul 2000, s.51-54.
Aydın, Mahir, “Sultan II. Mahmud Döneminde Yapılan Nüfûs Tahrirleri”, Sultan II.
Mahmud ve Reformları Semineri (28-30 Haziran 1989), İstanbul 1990, s.81-106.
Aygün, Necmettin, Karadeniz’den Osmanlı Ekonomisine Bakış, Cilt I, Trabzon Ticaret Ve
Sanayi Odası Yayınları, Ankara 2016.
____________, Nüfus Defterleri’nde Aksaray’ın Sosyal Ve Ekonomik Tarihi, Cilt I, Aksaray
Üniversitesi Yayınları, Ankara 2016.
Bay, Mustafa, Salnamelerde Aksaray, Aksaray Valiliği Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları,
Aksaray 2013.
Beydilli, Kemal, “Yeniçeri”, DİA, Cilt 43, İstanbul 2013, s.450-462.
Birinci, A. M-Çakıcı M-Topal Z, Akçaabat Vakfıkebir Nüfus Kütüğü (1835-1845), İstanbul
Vakfıkebir Kültür ve Yardımlaşma Derneği, İstanbul 2012.
Çetin, Altan, “Memlûklar Devrinde Türkmenlere Dair”, Ortaçağ Anadolusu’nda Bir
Türkmen Şeyhi Dede Garkın (Ed. A. Taşgın ve diğerleri), İstanbul 2014, s.222-227.
Danişmend Gazi Destanı, (Haz. N. Demir), Hece Yayınları, Ankara 2006.
Emecen, F- Yüksel, A, Giresun Kazası Nüfus Defteri (1835-1845), Serander Yayınları,
954 NECMETTİN AYGÜN
Trabzon 2016.
Emecen, Feridun, Yavuz Sultan Selim, Yitik Hazine Yayınları, İstanbul 2010.
Erdoğan, Emine, “Ankara Yörükleri (1463, 1523/30 ve 1571 Tahrirlerine Göre)”,
OTAM, Sayı 18, 2005, s.119-135.
____________, “Göç Olgusunun 16. Yüzyıl Osmanlı Kırsal Yaşamına Etkisi Üzerine
Bazı Tespitler”, 38. ICANAS, Cilt I, Ankara 2011, s.341-351.
Faroqhi, Suraiya, “XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Devecilik ve Anadolu Göçebeleri
(Danişmendli Mukataası)”, IX. Türk Tarih Kongresi (21-25 Eylül 1981-Ankara), Cilt
II, Ankara 1988, s.923-932.
Fleischer, Cornel H, Tarihçi Mustafa Âli, (Çev. A. Ortaç), Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
İstanbul 1996.
Gökhan, İlyas-Bal, Kasım, Dulkadirli ve Bayezidli İdareciler, Kitabevi Yayınları, İstanbul
2013.
Griswold, William J, Anadolu’da Büyük İsyan 1591-1611, (Çev. Ü. Tansel), Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, İstanbul 2000.
Gül, Muammer, Orta Çağlarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Bilge Kültür Sanat Yayınları,
İstanbul 2010.
Gül, Mustafa F, “Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın İskân Faaliyetleri: Lâle Devri’nin
Şanslı Şehri Nevşehir”, Tarihin Peşinde, Sayı 10, Konya 2010, s.237-253.
Gündüz, Tufan, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2015.
____________, XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Danişmendli Türkmenleri, Yeditepe Yayınları,
İstanbul 2005.
Hacıgökmen, Mehmet Ali, “Selçuklu-Danişmendli İlişkileri Çerçevesinde Kadınhanı’na
Adını Veren Raziye Devlet Hatun”, Vakıflar Dergisi, Sayı 44, Ankara 2015,
s.37-45.
Halaçoğlu, Yusuf, Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar, Cilt I-VI, Togan Yayınevi,
İstanbul 2011.
____________, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi,
Ankara 1991.
Hathaway, Jane, Osmanlı Mısır’ında Hane Politikaları, (Çev. N. Özsoy), Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul 2002.
İnalcık, Halil, “Centralization and Decentralization in the Ottoman Administration”,
NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 955
Studies in Eighteenth Century Islamic History, (Ed. T. Naff and R. Owen), London-
Amsterdam 1977, pp.27-52.
____________, “Osmanlı Devleti’nin Doğuşu Meselesi”, Söğüt’ten İstanbul’a (Der. O.
Özel-M. Öz), Ankara 2000, s.225-240.
____________, “Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkileri” Tanzimat, (Ed. H.
İnalcık-M. Seyitdanlıoğlu), Ankara 2006, s.110-124.
____________, Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Cilt I, Eren Yayınları,
İstanbul 2004.
Kılıç, Dündar Ali, Sürmene Nüfus Defteri, Alioğlu Yayınevi, İstanbul 2013.
Konyalı, İbrahim Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri İle Niğde Aksaray Tarihi, Cilt I-II-III, Fatih
Yayınevi, İstanbul 1974.
Korkmaz, Zeynep, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, I. Cilt, Ankara Üniversitesi DTCF Yayınları,
Ankara 1977.
Küçük Asya’nın Bin Yüzü Ankara (Haz. S. Aydın-K. Emiroğlu-Ö. Türkoğlu-E. D. Özsoy),
Dost Kitabevi, Ankara 2005.
Ortaylı, İlber, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840–1880), Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 2000.
Öz, Mehmet, “Tahrir Defterlerinin Osmanlı Tarihi Araştırmalarında Kullanılması
Hakkında Bazı Düşünceler”, Vakıflar Dergisi, Sayı 22, Ankara 1991, s.429-439.
Öz, Mehmet, Kanun-ı Kadîmin Peşinde Osmanlı’da Çözülme ve Gelenekçi Yorumcuları, Dergâh
Yayınları, İstanbul 2010.
Özaydın, Abdülkerim, “Danişmendliler”, DİA, Cilt 8, İstanbul 1993, s.469-474.
Özcan, Abdülkadir, “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye”, DİA, Cilt 3, İstanbul 1991,
s.457-458.
Özel, Oktay, “Cizye ve Avarız Defterleri”, Halil İnalcık-Şevket Pamuk (Ed.), Osmanlı
Devleti’nde Bilgi ve İstatistik, Devlet İstatistik Enstitüsü Yayınları, Ankara 2000, s.35-
50.
Öztürk, Gülin Erdem, “19 ve 20. Yüzyıllarda Niğde Sancağının İdarî Taksimatı”,
Niğde, Aksaray ve Nevşehir Tarihi Üzerine, İstanbul 2008, s.69-81.
Özvar, Erol, Osmanlı Maliyesinde Malikâne Uygulaması, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2003.
Sakin, Orhan, Bozok Sancağı ve Yozgat, Doğu Kütüphanesi Yayınları, İstanbul 2012.
Saydam, Abdullah, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek: Boy956
NECMETTİN AYGÜN
nuincelü Aşireti”, Türk Kültürü, Sayı 503-504, Ankara 2005, s.78-92.
Saydam, Abdullah, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Aşiretlerin İskânına Dair Gözlemler”,
Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler (Sempozyumu Bildirileri, Tarsus,
14 Mayıs 2000), Ankara 2000, s.217-229.
Sümer, Faruk, “Akkoyunlular”, DİA, Cilt 2, İstanbul 1989, s.270-274.
Şahin, İlhan, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, Eren Yayınları, İstanbul 2006.
____________, Tarih İçinde Kırşehir, Eren Yayınları, İstanbul 2011.
Tabakoğlu, Ahmet, “Tekâlif ”, DİA, Cilt 40, İstanbul 2011, s.336-37.
Tellioğlu, İbrahim, “Doğu Karadeniz Bölgesinde Komnenos Hâkimiyeti ve Türkler”,
Pontus Sorunu, Ankara 2007, s.109-124.
____________, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler, Serander Yayınları,
Trabzon 2004.
Turan, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Ötüken Yayınları, İstanbul
2009.
Türkay, Cevdet, Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler, İşaret Yayınları, İstanbul
2012.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Kapıkulu Ocakları I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
1988.
Yıldırım, Fahri, Seyyahların Gözünden Aksaray Ve Çevresi, Aksaray Valiliği Kültür Ve Turizm
Müdürlüğü Yayınları, Aksaray 2012.
Yinanç, Refet, “Dulkadiroğulları”, DİA, Cilt 9, İstanbul 1994, s.553-557.
Yörük, Doğan, “II. Mahmud Döneminde Konya Çevresindeki Derbendlerle İlgili
Yapılan Düzenlemeler”, İkinci İktisat Tarihi Kongresi (24-25 Haziran 2010, Elazığ),
Elazığ 2013, s.197-212.
____________, XVI. Yüzyılda Aksaray Sancağı, Tablet Kitabevi, Konya 2005.

Benzer Öğeler (etikete göre)