Boynuinceli Aşireti Araştırma Bilgileri - BOYNUİNCELİ
Bu sayfayı yazdır

Boynuinceli Aşireti Araştırma Bilgileri

Boynuinceli Yörükleri Boynuinceli Yörükleri Foto : A Kerim Parlatan www.boynuincelihaber.com

NÜFUSUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ

(1830-1845)

 

NECMETTİN AYGÜN*

Giriş

 

Boynuincelü Aşireti1, günümüzdeki idarî ayrıma göre Kızılırmak’ın her iki

tarafında, Seyfe Gölü ile Tuz Gölü arasındaki sahada meskûn bir aşirettir. Bu araştırmada

Boynuinceli Aşireti’nin tarihi süreçteki tekâmülü, aşiret yapısı ve idaresi,

devlet ile olan ilişkileri, aşirete mensup olan halkın idarecileriyle olan münasebetleri

üzerinde durulmuş, aşiretin kaza statüsünü alması ve devamında bu statünün

lağvedilmesinin sebepleri ortaya konulmuştur. Bu araştırmanın kaynakları, Nüfus

Defterleri başta olmak üzere muhtelif Osmanlı arşiv kayıtlarından oluşmaktadır.

 

  1. Nüfus ve Konuya Esas Alınan Kaynaklar

 

Nüfusa ait bilgiler, sosyal ve ekonomik yapıyı belirleyen önemli göstergeler

arasındadır. Nüfus Defterleri, bilhassa yerel tarih araştırmalarında eşsiz ve alternatifsiz

veriler içermeleriyle öne çıkmaktadır. Osmanlı Devleti, yeni fethettiği bir

bölgeyi hemen tahrire tâbi tutardı2. Tahrir sayımları, içerdikleri demografik ve

ekonomik veriler ile zamanına göre oldukça mühim ve alternatifi olmayan kayıtlardır.

Ancak bu kayıtlar bir bölgenin kesin nüfusunu veren sayımlar olarak değerlendirilmemektedir3.

  1. ve XVI. yüzyılların genelinde, XVII. yüzyılın ise sadece

 

* Prof. Dr, Aksaray Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Aksaray/TÜRKİYE,

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

1 Arşiv kayıtlarında “Boynuincelü” imlasıyla kayda giren aşiret ismi bu çalışmada “Boynuinceli”

imlası ile kullanılacaktır.

2 “Tahrir Sistemi” adıyla bilinen bu uygulama ile arazi ve nüfus miktarının belirlenmesi esasına dayalı

gelir kaynaklarının ve bu kaynakların kimler tarafından idare edileceği/işletileceği belirlenirdi. Tahrirler

sayesinde imparatorluk genelindeki yetişkin erkek nüfus ile vergiye tâbi hâne sayısının yanı sıra, ürün türleri

ve miktarları, alınacak olan vergi miktarları ve türleri belirlenir; vakıf arazisi gibi özel konumu olan araziler

de kayıt altına alınırdı. Bkz. Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Cilt I, Eren

Yayınları, İstanbul 2004, s. 174-182.

3 Tahrirlerde vergiye esas olan hâne sayıları kayıtlı olmakla birlikte, bir hânede gerçekte kaç kişinin 900

 

NECMETTİN AYGÜN

 

ilk yarısında gerçekleşen tahrir geleneğinden sonraki yıllarda vazgeçilmiş olması,

XVII. ve XVIII. yüzyıllardaki Osmanlı nüfusunun bütünüyle tespitini zorlaştıran

önemli bir etkendir. Zira-istisnalar hariç-XVII. ve XVIII. yüzyıllar genelinde klasik

arazi ve nüfus tahrirlerinden vazgeçilmiş, bunların yerlerini cizye ve avarız sayımları4

almış olmakla birlikte, cizye ve avarız sayımlarından hareket ederek sadece

nüfusu tahminî seviyede kestirebilmek mümkün görünmektedir. Osmanlı nüfusu

hakkında bilgi temin edilebilen diğer kaynaklar arasında temettuat5 defterleri ile

salnâmeler6 yer almaktadır. 1844’te başlanılan temettuat sayımları7 ülke geneline

teşmil edilemediğinden, bu kaynaklar sınırlı mahaller için önemli olmanın ötesine

geçememiştir. Dolayısıyla, II. Mahmud’un hâkimiyetinde (1808-1839) başlatılan

ve Abdülmecid zamanında devam ettirilen nüfus sayımları ve bu sayımları hâvî

nüfus defterleri, Türk tarihinde hem ilk ve hem de en tutarlı kaynaklar olmalarıyla

önem taşımaktadır8. II. Mahmud devrinde teşebbüs edilen nüfus sayımları yeni

doğan çocuktan 100 yaşına erişmiş bir pir-i faniye, şehirliden köylüye, yönetenden

yönetilene, talebeden zihinsel ve bedensel özürlüye kadar-vergiye tâbi olup olmadığına

bakılmaksızın-ayrıcalık gösterilmeden tüm erkek nüfusun sayımını esas

almasıyla Türk tarihinde modern sayılabilecek ilk nüfus sayımıdır. Bu sayımın,

günümüzdeki modern sayımlara göre en önemli eksikliği kadınların sayılmamış

olmasındadır.

  1. Mahmud zamanında başlanılan nüfus sayımlarının Osmanlı modernleşme

hareketlerinin kaçınılmaz bir neticesi olduğu söylenebilir. 1570’lerden

1800’lere varan süreçte girişilen askerî seferlerin genelde başarısızlıkla neticelenyaşamakta

olduğu bilinmemektedir. Muhtelif araştırmalara göre, vergiye tabi bir Osmanlı hânesinin 4 ile

10 arasında değişen gerçek kişiye karşılık geldiği tespit edilmiştir. Tahrir sayımları neticesinde ortaya çıkan

vergiye tâbi hâne sayısının 5 ile çarpılıp, ortaya çıkan sayıya; bu sayının yüzde onu (bazı hizmetleri yerine

getirme karşılığında vergiden muaf tutulan askerî sınıf mensuplarının, vergi veren toplam nüfusun %10’u

kadar olduğu hesap edilmektedir) alınıp eklenmesiyle yaklaşık bir nüfus miktarı tespit edilebilmektedir.

Bkz. Mehmet Öz, “Tahrir Defterlerinin Osmanlı Tarihi Araştırmalarında Kullanılması Hakkında Bazı

Düşünceler”, Vakıflar Dergisi, Sayı 22, Ankara 1991, s. 429-439.

4 Cizye ve Avarız sayımları için bkz. Oktay Özel, “Cizye ve Avarız Defterleri”, Osmanlı Devleti’nde Bilgi

ve İstatistik, Devlet İstatistik Enstitüsü Yayınları, Ankara 2000, s. 35-50.

5 Ayrıntısı için bkz. Nuri Adıyeke, “Temettuat Sayımları ve Bu Sayımları Düzenleyen Nizamname

Örnekleri”, OTAM (Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi), Sayı 11, Ankara

2000, s. 769-823.

6 Bilgin Aydın, “Salnâme”, DİA, Cilt 36, İstanbul 2000, s. 51-54.

7 Ahmet Tabakoğlu, “Tekâlif ”, DİA, Cilt 40, İstanbul 2011, s. 336-37.

8 1844’ten Osmanlı Devleti sona erene kadar birçok nüfus sayımı yapılmıştır. 1881’de sayımına

başlanan ve sonuçları 1893’te açıklanan nüfus sayımının ise en güvenilir olduğu kabul edilmektedir.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 901

 

mesi, asker kaçaklarının artışı9, iç isyanlar, bürokrasideki liyakatsizlik ve hantallık,

mevcut arazi rejiminden artık verim alınamaması, kısacası bürokrasi ve ordudaki

bozulma10 Osmanlı devlet adamlarını köklü tedbirler almaya, devlet sisteminde

yeni düzenlemeler yapmaya itmişti. Bu münasebetle Ragıb Efendi tarafından

hazırlanıp, Sultan II. Mahmud’a sunulan lâyiha/rapor önemlidir. Lâyihada, her

sancak ve kazaya uygun şartları taşıyan dirayetli müdürler tayin edilerek, bu müdürlerin

tapu, evkaf, saliyane ve cizye evrakını dağıtmaları, vergilerin âdil olarak

tespiti ve toplanması, halkın sosyal ve malî durumunun saptanarak boş toprakların

(hazine topraklarının) işletilmesi teklif edilmekteydi. Yine rapora göre, sahip

oldukları üretim araçları (koyun, keçi, sığır, han, hamam, dükkân, tarla vb.) belirlenerek

halk, isim ve şöhretleriyle deftere kayıt edilecekti. Lâyihada, sayım yapılırken

nelere dikkat edilmesi gerektiği de ayrıntısıyla belirtilmişti11.

Devam eden süreçte yeni adımlar atılmaya başlanmıştır. Nitekim yüzyıllarca

Osmanlı fetihlerinin öncüleri olan ancak bir o kadar da grup kimliği ve mensubiyet

duygusunun ağır bastığı, devlet otoritesi üzerindeki tehditkâr yapısını her dâim

muhafaza eden12 Yeniçeri Ocağı’nın13, 1600’lere doğru bozulmaya ve askerlik işlevini

yitirmeye başlaması14 neticesinde zamanla devleti ve halkı baskı altında tutan

bir mekanizmaya dönüşmesi15 ocağın kaldırılmasını gerekli kılmıştı. 1826’da Ye-

9 Örnekler için bkz. Mustafa Akdağ, Celalî İsyanları, Cem Yayınları, İstanbul 1995, s. 308-316, 369-

376; Halil İnalcık, “Centralization and Decentralization in the Ottoman Administration”, Studies in

Eighteenth Century Islamic History, (Ed. T. Naff and R. Owen), London-Amsterdam 1977, pp. 27-52 ve

William J. Griswold, Anadolu’da Büyük İsyan 1591-1611, (Çev. Ü. Tansel), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul

2000, s. 12.

 

10 Osmanlı devlet sisteminin çözülmeye başlaması karşısında devlet adamları ve aydınların tepkilerini

içeren bir çalışma için bkz. Mehmet Öz, Kanun-ı Kadîmin Peşinde Osmanlı’da Çözülme ve Gelenekçi Yorumcuları,

Dergâh Yayınları, İstanbul 2010. Bürokrasideki bozukluklara dair örnekler için bkz. Cornel H. Fleischer,

Tarihçi Mustafa Âli, (Çev. A. Ortaç), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996.

11 Mahir Aydın, “Sultan II. Mahmud Döneminde Yapılan Nüfûs Tahrirleri”, Sultan II. Mahmud ve

Reformları Semineri (28-30 Haziran 1989), İstanbul 1990, s. 81-83.

12 Yeniçerilerin Çaldıran Savaşı (1514) sürecinde Üsküdar’dan Tebriz’e ve buradan Amasya’ya

dönüşleri sırasında çıkardıkları sıkıntılar için bkz. Feridun Emecen, Yavuz Sultan Selim, Yitik Hazine Yayınları,

İstanbul 2010, s. 113-155.

13 İsmail H. Uzunçarşılı, Kapıkulu Ocakları I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988, s. 477-565.

14 Talimli askere olan ihtiyaç ortadaydı. 1791 Maçin muharebesindeki hezimet akabinde yeniçeri

ağası ile ocak ağaları ve sair kumandanlar tarafından Sadrazam Koca Yusuf Paşa’ya sunulan bir raporda,

“gâvurun nizamlı askerine bizim nizamsız askerimizle” mukavemet edilemeyeceği, “kıyamete kadar zafer

yüzü görülemeyeceği” ifadeleri yer almaktadır. Vaziyet bu iken, İstanbul’da 1791-93 yıllarında kayda girmiş

1110 iş yeri ve dükkânın %40’ı, bir şekilde yeniçeriler ile irtibatlıydı ve onlar mafyavarî usullerle piyasada

hâkimiyet tesis etmişlerdi. Bkz. Kemal Beydilli, “Yeniçeri”, DİA, Cilt 43, İstanbul 2013, s. 450-462.

15 Bir örnek için bkz. Jane Hathaway, Osmanlı Mısır’ında Hane Politikaları, (Çev. N. Özsoy), Tarih Vakfı 902

 

NECMETTİN AYGÜN

 

niçeri Ocağı’nın kaldırılıp, Asakir-i Mansûre-i Muhammediyye16 adı verilen ordunun

kurulması akabinde, askerlik çağında olanlar ile vergi mükelleflerinin tespiti

için nüfus sayımı yapılmasına karar verilmişti. İlkin İstanbul’da teşebbüs edilen bu

sayımlar 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı’nın başlaması nedeniyle diğer bölgelere teşmil

edilememişti. Savaşın sona ermesiyle Balkanlar’da yeniden sayıma başlanmış,

bir yaşından yüz yaşına kadar olan bütün Müslüman erkeklerin sayımı emredilmiş

olmakla birlikte, çeşitli sebeplerle, nüfusun lâyıkıyla tespit edilerek kayıt altına alınması

mümkün olmamıştı. Daha sonra ise imparatorluktaki Müslim-Gayrimüslim

bütün erkeklerin genel bir sayımının yapılması kararlaştırılmıştı. II. Mahmud devrindeki

bu nüfus sayımları esasen asker ihtiyacını tespit etmenin yanında emlak ve

araziye dayalı vergi adaletsizliğini gidermeyi de amaçlamaktaydı17.

  1. Mahmud devrinde imparatorluğun genelini kapsayan nüfus sayımına

ilk olarak Karaman Eyaleti’nden başlandığı, Temmuz 1830 tarihinde başkent

İstanbul’dan Karaman Eyaleti’ne gönderilen bir fermanla sabittir18. Fermanda

(geçmiş dönemlere atıf yapılarak) zengin ve fakir, Müslim ve Gayrimüslim arasında

vergilerin âdilâne tahsil edilmediği, ahalinin bazısı himaye edilerek bunlardan

hiçbir şekilde vergi alınmazken, diğer bazılarından ise tahsil edilmesi gerekenden

çok azı tahsil edildiği, bu durumda vergi vermeyenlere ait vergilerin vergi veren

diğerlerinden tahsil edilmeye teşebbüs edilmesiyle ahalinin tahammüllerinden fazla

bir yükün altında kaldıkları ifade edilmekteydi. Yine fermanda, “vergi tahsilinden

kaynaklanan bu zulmün bertaraf edilmesi, vatandaşın huzur ve âsâyişi için nüfus tahriri yapılmalıdır”

denilerek tahrirden pek çok fayda sağlanacağına dikkat çekilmekteydi.

Karaman Eyaleti’nin nüfus tahriri için Erzurum Valisi Nazif Bey (Koca Yusuf Paşazâde

Nazif Bey) adında bir bürokrat görevlendirilmişti. Kendisine 30.000 kuruş

harcırah verilmiş ve 7500 kuruş da maaş tahsisi yapılmıştı. Tahrir memurlarına

bu şekilde önemli miktarlarda tahsisat yapılması onların mahalline vardıklarında

ahaliye yük olmamaları ve işlerini adalet üzere gerçekleştirmeleri hedefine matuftu.

1844’te gerçekleştirilen yeni bir nüfus sayımına ise Aksaray Sancağı için

Asakir-i Nizamiyye-i Şahane miralaylarından Osman Bey görevlendirilmişti19.

Mahalline varan tahrir memurları yerel idarecilerle şehir veya kasabaya girmeden

Yurt Yayınları, İstanbul 2002, s. 13, 39, 45.

 

16 Abdülkadir Özcan, “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye”, DİA, Cilt 3, İstanbul 1991, s. 457-458.

17 Dündar Ali Kılıç, Sürmene Nüfus Defteri, Alioğlu Yayınevi, İstanbul 2013, s. 24-32.

18 BOA. Mühimme Defteri, Nr. 246, hüküm 1231’den naklen Aydın, “Sultan II. Mahmud Döneminde

Yapılan Nüfûs Tahrirleri”, s. 81-83.

19 BOA. NFS.d 3499, s. 159.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 903

 

karşılanıp münasip konaklarda istirahat ettirildikten sonra mahallin (sancağın)

ileri gelenlerinden bir meclis tertip edilerek, nüfus tahriri emri ile ilgili ferman

huzurlarında okunur, tahrirde uyulacak kurallar ve yapılacak sair işler kendilerine

izah edilirdi20. Tahrir yapılırken bir yaşından yüz yaşına kadar olan Müslim

ve Gayrimüslim erkek nüfusun memurlar tarafından bizzat görülerek yazılması,

Müslim ve Gayrimüslim nüfus kayıtlarının ayrı ayrı defterlere kaydedilmesi, gerek

Müslim ve gerekse Gayrimüslimlerin hâl, eşkâl ve keyfiyetlerinin tek tek belirtilmesi,

Müslim nüfusun 14 yaşından 40 yaşına kadar olup, askerliğe elverişli

bulunanların kaydına, ilave olarak mim harfiyle işaret konulması gibi hususlara

dikkat edilmesi önemle istenmiştir. II. Mahmud döneminde gerçekleştirilen bu ilk

genel nüfus sayımı, 2-12 Temmuz 1830 (evasıt-ı Muharrem 1246) tarihinde Karaman

Eyaleti’ne gönderilen ferman ile 1830 yılının ikinci altı ayında başlamıştır.

Sayımın 1831 yılının ilk altı ayında tamamlanmış olduğu ifade edilmektedir21.

Osmanlı Devleti’nin muhtelif coğrafyalarında ise bu ilk nüfus sayımının ancak

1835’te tamamlanabildiği anlaşılmaktadır22. Bahsi geçen ilk genel nüfus sayımının

1830’da başladığı tespiti ise doğrudur23. Neticede 1830/31 nüfus sayımı, kısmî

eksikliklerine rağmen, imparatorluktaki erkek nüfusu-gerçeğe yakın oranda-ilk kez

ortaya koymasıyla önem ve farklılık taşımaktadır.

 

  1. Konar-Göçerlerin Orta Anadolu’ya Gelip Yerleşmeleri

 

Anadolu coğrafyası, bilindiği üzere 1000-1300 yılları arasındaki üç yüz yılda

Türkistan, Horasan ve Azerbaycan’dan gelen büyük kitleler hâlindeki göçler ile

yurt edinmeye başlanmış24 ve böylelikle Anadolu’nun etnik siması hızlı bir değişim

20 Aydın, “Sultan II. Mahmud Döneminde Yapılan Nüfûs Tahrirleri”, s. 85.

21 Memur olduğu saha dâhilindeki bütün kaza, kasaba, nahiye ve köylerin nüfus tahririni tamamlayan

bir memur, kaleme aldığı defteri mahallinde tebyiz ettikten (düzelttikten, temize çektikten) sonra bir suretini

(kopyasını) sicill-i mahfuza (sicil defterine, kadı defterine) kayıt için mahallin kadısına teslim ederdi. Asıl olan

diğer defter ise mahallin kadısı ve tahrir memuru tarafından mühürlenerek İstanbul’a gönderilirdi. Bkz.

Aydın, “Sultan II. Mahmud Döneminde Yapılan Nüfûs Tahrirleri”, s. 88-93.

22 Doğu Karadeniz örneği için bkz. A. M. Birinci-M. Çakıcı-Z. Topal, Akçaabat Vakfıkebir Nüfus Kütüğü

(1835-1845), İstanbul Vakfıkebir Kültür ve Yardımlaşma Derneği Yayınları, İstanbul 2012 ve F. Emecen-A.

Yüksel, Giresun Kazası Nüfus Defteri (1835-1845), Serander Yayınları, Trabzon 2016.

23 Tarafımızdan çevrim yazısı ve değerlendirilmesi gerçekleştirilen 3489 numaralı Aksaray Nüfus

Defteri bu tespiti doğrulayan veriler içermektedir. Bkz. Necmettin Aygün, Nüfus Defterleri’nde Aksaray’ın Sosyal

Ve Ekonomik Tarihi, Cilt I, Aksaray Üniversitesi Yayınları, Ankara 2016, s. 1-258.

24 Anadolu’da Türk varlığı, Alpaslan’dan neredeyse beş buçuk asır evveline dayanan bir gerçekliktir.

Hazar’ın kuzeyinden Deşt-i Kıpçak sahasına ve buradan da Balkanlar’a kadar inen Bulgar, Hazar, Peçenek,

Kuman gibi Asya menşeli toplulukların Bizans’ın talepleri neticesinde hudut veya kolluk kuvveti olarak

Anadolu’ya yerleştirildikleri malumdur. Makedonyalı İskender’in doğu seferleri esnasında, Çoruh Nehri 904

 

NECMETTİN AYGÜN

 

sürecine girmiştir. Durum karşısında topraklarını savunmakta aciz kalan Bizans

idaresi, Anadolu’da kalan Rum ahaliyi Balkanlar’a taşımak mecburiyetinde kalmış,

boşalan sahalar Türkmenlerce iskân edilmiştir25. Zamanla Adalar Denizi’ne

kadar olan coğrafya Türkmenler başta olmak üzere çeşitli etnik ve mezhebî âidiyetlere

sahip ahali ile dolmuştur.

Horosan ve Azerbaycan bölgelerinde ikamet etmekte olan Türkmenlerin,

1220’lerden itibaren batıya doğru genişlemeye başlayan Moğol saldırıları karşısında

yerlerini terk etmeleri, Anadolu’ya doğru ikinci bir göç dalgasına yol açmıştır26.

Moğol baskısı karşısında, mesela Eleşkirt çevresinde bulunan altmış bin hânelik

bir grup Ahlat ve çevresine İspir, Bayburt ve Pasinler’de yaşamakta olan başka bir

Türkmen grubu da buraları terk ederek Erzincan, Sinop ve Ayntap’a kadar yayılmıştı.

Çağdaş bir müellif, Moğol önünden kaçan konar-göçerlerin kalabalıktan

Aras Köprüsü’nü geçememiş olduğunu, “Türkmenlerin Erran (Karabağ)’da karıncalar

ve çekirgeler gibi kitleler teşkil” ettiğini ifade etmektedir27. Türkmen grupları, Selçuklu

sultanları tarafından Bizans uçlarına yerleştirilmekteydi. Bu süreçte, Türkmenler

Moğolların önünden kaçtığı gibi28, Bizans Rumları da Türkmenlerin önünden kaçarak

daha batıya doğru çekilmekteydiler. Menderes Havzası’nın sadece halkları

değil, hücrelerine çekilmiş rahipleri tarafından dahi terk edilerek ıssızlaştığı29 bu

süreçte, Türkmenlerin Doğu, Güneydoğu ve Orta Anadolu’dan Batı Anadolu’ya

kadar yayılmalarını mümkün kılan ikinci bir göç hareketi başlamıştı. Bu son süreç,

Anadolu açısından Türkmenlerin 1100’lerdeki ilk yer değiştirme hareketlerine nazaran

çok daha kalıcı olmasıyla önem taşımaktadır30. Bilhassa Anadolu’nun güney

boylarında Kıpçaklar ile karşılaştığı ifade edilmektedir. Ayrıntısı için bkz. İbrahim Tellioğlu, Osmanlı

Hakimiyetine Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler, Serander Yayınları, Trabzon 2004, s. 30.

 

25 Bu durum bir anonim Bizans kroniğinde şöyle geçer, “kara ve deniz sanki bütün dünya kâfir

barbarlar (Türkler) tarafından işgal edildi ve ıssızlaştırıldı…”. Bkz. Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türkİslâm

Medeniyeti, Ötüken Yayınları, İstanbul 2009, s. 277.

26 Moğolların Anadolu’yu henüz istila etmeden önce, Maverahünnehr, Kafkasya ve İran havzasında

gerçekleşen siyasî ve askerî faaliyetler için bkz. Muammer Gül, Orta Çağlarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Bilge

Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2010, s. 85-103.

27 Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, s. 303.

28 Moğol baskısının etkisiyle Anadolu’da yaşanan göç olayına dair örnekler için bkz. Halil İnalcık,

“Osmanlı Devleti’nin Doğuşu Meselesi”, ğüt’ten İstanbul’a (Der. O. Özel-M. Öz), Ankara 2000, s. 227-232.

29 Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, s. 300.

30 Nitekim 1300’lere gelindiğinde Denizli civarında iki yüz bin, Kastamonu havalisinde yüz bin,

Kütahya-Karahisar arasında ise otuz bin çadır kadar konar-göçer Türkmen yaşamaktaydı. Köyceğiz-

Uşak-Denizli sahasındaki Türkmenlerin sayısı iki yüz bin çadırı bulmuştu. Ermenek-Mut ve Anamur

bölgesinde ikamet etmekte olan Karamanoğulları, Eşrefoğulları ve Germiyanoğulları Moğol güçlerine

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 905

 

kısımlarında ve Suriye’de Türkmen varlığı o derecede yoğunlaşmıştı ki, Memlüklü

Devleti’nin kuzey sınırları (Malatya’dan Gazze’ye kadar olan saha) neredeyse

Türkmenlerden sorulur olmuştu31.

Aksaray ve Kırşehir merkezli Orta Anadolu kırsalındaki yerleşimlerde günümüzde

yaşamakta olan ahalinin buralara gelerek yerleşme serüvenleri yukarıda anlatılanlar

ile birebir ilişkili olmakla beraber, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da egemenlik

sürmekte olan Akkoyunlu Devleti’nin zamanla ortadan kalkması nedeniyle

bu devletin hâkimiyetinde bulunan konar-göçer teşekküllerin ilkin Antep-Halep

taraflarına, devam eden süreçte ise Dulkadirli toprakları ile Sivas-Malatya-Kayseri

sahalarına yayılmaları/gelmeleri süreci ile daha çok ilişkili görünmektedir32.

Orta Anadolu kırsalının günümüzdeki toplumsal örgütlenmesinin daha ziyade bu

son süreçle ilgili olduğunu söylemek mümkündür. Diğer bir ifade ile 1500’lere kadar

Sivas-Kayseri-Maraş-Halep-Musul sahaları ve bu hattın ötesinde kalan coğrafyada

çoktandır yerleşik olan ahali, günümüzde Orta Anadolu’da yaşamakta

olan nüfusun ilk yaşam alanlarındandır. Şöyle ki:

Akkoyonlu Devleti, Oğuzların Üçok koluna bağlı Bayındır boyu Türkmenlerince

kurulmuştu33. Devletin hâkimiyet alanlarında yaylakları Erzurum-Erzincan-

Kemah ve Kars’a kadar uzanan ve Karakoyunlu Ulusu’nu meydana getiren

daha başka konar-göçer tayfalar da bulunmaktaydı. Bu tayfalar, güz mevsiminin

gelmesiyle birlikte Memlük sınırında bulunan Urfa, Birecik, Mardin ve Rakka gibi

yerleşimlere giderek kışlamaktaydılar. Yani güney-kuzey eksenli bir kışlak-yaylak

hayatı söz konusuydu. Moğolların, Anadolu’da yaklaşık 80 yıl hâkimiyet sürdükten

ve son Moğol-İlhanlı hükümdarı Said Bahadır Han’ın 1335’te, geride evlat bırakkarşı

koyabilecek idarî-toplumsal güçlere/yapılara dönüşmüşlerdi. 1300’lere doğru, başka bir Türkmen

boyu olan Çepnilerin, Trabzon Rum İmparatorluğu üzerinde kurmuş olduğu askerî baskılar, Rumların

kırsaldaki hâkimiyetlerini yitirmelerine ve şehirlere çekilmelerine yol açmıştı. Bkz. İbrahim Tellioğlu, “Doğu

Karadeniz Bölgesinde Komnenos Hâkimiyeti ve Türkler”, Pontus Sorunu, Ankara 2007, s. 115.

 

31 Bu Türkmenler, Memlüklü Devleti adına, Çukurova’daki Ermeni Krallığı üzerine seferlere teşebbüs

etmişler; ele geçirdikleri yerleri yurt tutarak küçük beylikler kurmuşlardı. Bölgeye uğrayan seyyah Broquiere,

mesela Tarsus’u, Türkmenler ile dolu olarak tasvir etmektedir. 1275’te Kilikya Seferine çıkan Memlûklu

Sultanı Baybars’ın çevresinde “memleketi ve geçitleri çok iyi bilen bu aşiretler sultanla birleştiler” şekliyle

tavsif olunan Türkmenler bulunmaktaydı. Vahram Vekayinamesi’ne göre Türkmenler, Memlûk ordusuna

180.000 atlı çıkarabilmekteydiler. Bkz. Altan Çetin, “Memlûklar Devrinde Türkmenlere Dair”, Ortaçağ

Anadolusu’nda Bir Türkmen Şeyhi Dede Garkın (Ed. A. Taşgın ve diğerleri), İstanbul 2014, s. 222-227.

32 İlhan Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, Eren Yayınları, İstanbul 2006, s. 55-83.

33 Faruk Sümer, “Akkoyunlular”, DİA, Cilt 2, İstanbul 1989, s. 270-274.906

 

NECMETTİN AYGÜN

 

madan vefatından34 sonra Anadolu’dan çekilmeye başlamaları ile zamanla, meselâ

1380’lere gelindiğinde, Musul’dan Erzurum’a kadar olan genişçe bir saha Akkoyunlu

Devleti hâkimiyetine girmiş durumdaydı. Aynı süreçte Maraş-Elbistan-Hatay

sahasında hâkimiyet sürmekte olan Dulkadirli Türkmenleri (1337-1522) de

fırsatı değerlendirerek Sivas-Bozok-Kırşehir havzasına doğru genişlemişlerdi35.

Akkoyunlu Uzun Hasan Bey’in Karakoyunlu Devleti’ne son vermesi, Akkoyunlu

sınırlarının Halep’e kadar uzanan koridora sahip olmasını mümkün kılmıştı.

Böylece Doğu ve Güneydoğu Anadolu sahasında yaşamakta olan Musullu, Pürnek,

Hamza Hacılı, Avşar, Bayat, İnallı, Tabanlı, Danişmendli ve Bicanlı gibi aşiret (boy) ve

cemaatler (oymaklar), devletin kurucu boyu olan Bayındır boyunun etrafında toplanarak

Akkoyunlu Devleti’ni meydana getirmişlerdi. Karakoyunluların ortadan

kalkması ile Alpavut, Çakirli, Karamanlı, Sa’dli gibi cemaatler Akkoyunlu boylar

birliğine dâhil olmuşlardı. Bunlara Dulkadir, Halep ve İsfendiyar bölgesindeki

bazı Türkmen boyları da katılmışlardı36. Otlukbeli Savaşı’nda (1473) Akkoyunluların

Osmanlılara yenilmesinin yanı sıra, Sufî-Şiî propagandasının konar-göçer

topluluklar arasında yaygınlaşmaya başlaması, Sünnî devlet yapısına sahip Akkoyunlu

devlet teşkilatının bozulup dağılmasına yol açmıştı. Varisler arasındaki taht

mücadeleleri, konar-göçer tayfaların devletten bağımsız hareket etmeye meyilli

oluşları gibi nedenler Akkoyunlu Devleti’nin yıkılış sürecini hızlandırmış ve devlet,

Şah İsmail’in darbeleriyle 1510’lara doğru tarih sahnesinden silinmişti. Akkoyunlu

Devleti’nin Anadolu’da etkisini kaybetmeye başlaması, Dulkadiroğullarının

kısmen Memlüklüler kısmen de Safevî ve Osmanlıların destekleriyle, Harput’tan

Kırşehir’e, Yozgat ve Sivas’ın güneyindeki Gürün’den Hatay’a kadar olan sahada

daha da etkin olmalarına yol açmıştı. Oğuzların Bozok kolundan oldukları

bilinen Dulkadirlilerin37, Maraş-Bozok sahasında hâkimiyet sürmeleri sayesinde,

pek çok Türkmen konar-göçerin de buraları vatan tutması mümkün olmuştur.

Ayrıca, Dulkadirlilerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerden birinin Yozgat sahası

olması, buranın Osmanlı idarî yapısında Bozok olarak adlandırılmasına imkân

vermiştir38.

Yavuz Sultan Selim zamanında Doğu (1514) ve Güneydoğu (1516-18) Anadolu’nun

Osmanlı idaresine girmesi neticesinde bu coğrafyada Akkoyunlu ve

 

34 Gül, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, s. 105-121.

35 Refet Yinanç, “Dulkadiroğulları”, DİA, Cilt 9, İstanbul 1994, s. 553-557.

36 Tufan Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2015, s. 28.

37 Orhan Sakin, Bozok Sancağı ve Yozgat, Doğu Kütüphanesi Yayınları, İstanbul 2012, s. 47.

38 Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, s. 77.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 907

 

Memlük teşekküllerinden miras kalan konar-göçer tayfalar şüphesiz Bozok ve

Üçok Türkmenleri ile bazı Kürt cemaatlerinden oluşmaktaydı. Osmanlı Devleti

ise bu konar-göçer gruplara, yeknesak bir grupmuş gibi Bozulus adını verip onları

bir idarî-malî ünite altında toplayarak yönetmeye/vergilendirmeye başlamıştı39.

Bozulus Türkmenlerini meydana getiren aşiretler arasına zamanla, Anadolu’nun

güneyinde en yoğun konar-göçer grupların yaşadığı yerlerden olan Dulkadirli ve

Halep Türkmenlerine mensup aşiretler de katılmışlardı. Bu bağlamda, Bozulus

Türkmenleri içinde Dulkadirli Türkmenlerinden olan 40 kadar aşiret bulunmaktaydı.

Avşar, Çağırganlı, Cerid, Karacaaraplı, Gündeşli, Çimeli, Dodurga ve Mihmadlı bunlardan

bazılarıdır. Bahsi geçen cemaat adlarına, 1830’lara tarihli muhtelif nüfus

defterlerinde, daha ziyade Boynuinceli Aşireti adıyla anılan cemaatler veya bu cemaatlere

ait köy isimleri olarak sıklıkla rastlamak mümkündür. Halep Türkmenlerinden

olduğu bilinen ve daha Akkoyunlular zamanından beri Halep ve civar

yerleşimlerde ikamet etmekte olan Harbendeli, Beğdili, Eymür, Döger, Acurlu, Avşar ve

Alpli gibi bazı cemaatler de Bozulus teşekkülünün içinde yer almaktaydı40.

Yaylak ve kışlak alanları arasında yer değiştirirlerken topraklarından geçtikleri

sancak idarecilerinin konar-göçerlerden kanuna aykırı vergi talep etmeleri,

yaylamak için Osmanlı-Safevî sınır boylarına kadar açılan konar-göçerlerin

Kızılbaş eşkıyasının saldırılarına uğramaları gibi etkenler, Anadolu’nun doğusunda

yaylak-kışlak hayatı süren konar-göçer tayfaları, Orta Anadolu’ya doğru göçe

sevk etmiştir41. Bu şekilde Türkmenlerin 1600’lere doğru yurtlarını terk etmeye

39 Osmanlı devlet adamlarının şüphesiz malî (daha ziyade vergi toplama) beklentiler temelinde

gerçekleştirdiği bu idarî yapılanmaya niçin “Bozulus” adını vermiş oldukları tam olarak açığa

kavuşturulamamıştır. Kaynaklara göre, Akkoyunlular zamanında idaresi altındaki konar-göçer tayfalara

“Bozulus” adının verilmesi vaki değildir. Bununla beraber, bölgede daha Akkoyunlular devrinden kalma

olan “Karaulus” adındaki aşiretlerden müteşekkil bir konar-göçer adın mevcudiyeti söz konusudur. Bu

nedenle, Karaulus’a nispetle “Bozulus” adının tercih edildiği akla uygun düşmektedir. Akkoyunlular

zamanından kalma Karaulus denilen teşekkül ise Türk, Moğol ve Kürtlerden oluşmaktaydı. Ayrıntısı için

bkz. Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, s. 40.

 

40 Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, s. 42.

41 Halep, Dulkadirli ve Bozulus Türkmenlerinin yaylak arama bahanesi ile Orta Anadolu’ya

gelmesinden sonra, ziraat alanlarını hayvanlarına yedirmeleri veya çiğnetmeleri köylülerin kesintisiz

şikâyetlerine yol açmıştı. Yine bazı aşiret mensuplarının köylere saldırarak eşkıyalığa tevessül etmeleri, Orta

Anadolu’daki yerleşik düzeni bozmuştu. Devlet, Orta Anadolu’ya dolmaya başlayan göçerleri 1600’lerin

ilk 50 yılında Orta Anadolu’ya kabul etmeyerek geriye göndermek için emirler çıkartmış ise de, bu çabalar

ile bir sonuç alınamamıştır. Gelinen aşamada devlet; konar-göçer grupları eski vatanlarına göndermeye

çabalamak yerine; onları 1600’lerin ikinci yarısında yeniden sayıma tutarak Orta Anadolu’da kalmalarına

müsaade etmişti. Bkz. Ankara Şer’iyye Sicilleri, Defter Nr. 18, s. 270; BOA. Kâmil Kepeci Tasnifi, Defter Nr. 2638,

  1. 5-57 ve BOA. Maliyeden Müdevver Defterler, Defter Nr. 3739, s. 4-33’ten naklen Gündüz, Anadolu’da Türkmen

Aşiretleri, s. 86. Ayrıca bkz. Küçük Asya’nın Bin Yüzü Ankara (Haz. S. Aydın-K. Emiroğlu-Ö. Türkoğlu-E. D.908

 

NECMETTİN AYGÜN

 

başlayıp, Orta Anadolu’ya gelerek yerleşmeye başlamalarının arkasında, Bozulus

Türkmenleri özelinde, pek çok etken bulunmaktadır:

“Gerek sınır ötesinden (Safevî Devleti’nden) gelen taarruzlar ve büyük sayılara

ulaşan hayvan kayıpları, gerekse yaylak ve kışlak güzergâhı boyunca

mahallî idarecilerin aşırı vergi talepleri ve bunların merkezî hükümet

tarafından bir türlü önüne geçilememesi, Bozulus’un Berriye42-Erzurum

koridorundaki hayatını iyice çekilmez hale getirmişti. Öte yandan, Osmanlı-

Safevî savaşlarının yeniden başlaması (1578) sebebiyle aşiretlerin yaylalara

çıkması engellenmiş, çıkabilenler de eşkıya saldırısına maruz kalmıştı.

Bu durum büyük koyun sürülerine sahip olan ve mevsimleri takip eden Bozulus’un

otlak sıkıntısı çekeceğinin ve yavaş yavaş çatışmalardan etkilenen

bölgeleri terk ederek ülkenin iç kesimlerine doğru kaymaya başlayacağının

işareti gibi görünmektedir. Diğer taraftan, XVI. yüzyıl sonlarında (mesela

1578-1639 yılları arasında fasılalarla devam eden Osmanlı-İran savaşları

  1. etkisiyle) ortaya çıkan büyük malî güçlüklerin ve bunu takip eden Celalî

buhranının Bozulus’un hayatını da yakından etkilemiş olabileceğini akla getirmektedir.

Çünkü malî sarsıntı ve Celalî Fetreti’nin Anadolu’da kır hayatının

geniş ölçüde şehirlere çekilmesine ve yer yer boşluklar doğmasına yol

açtığı bilinmektedir. Bu boşlukların ziraî faaliyetlere eğilimli olmayan Bozulus,

Dulkadir ve Halep Türkmenleri gibi konar-göçerler tarafından tabiî bir

şekilde doldurulmaya çalışıldığı öne sürülebilir. Çünkü yeni yaylak ve kışlak

alanlarının aşiretler için câzip olabileceği akla gelmektedir. Bunların yanı

sıra aşiretler açısından XVIII. yüzyılda Orta ve Batı Anadolu’daki ekonomik

şartlar Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya göre daha elverişli hale gelmiş

olabilir. Öte yandan aşiretlerin, kendilerine önceden tayin edilmiş bölgelerin

dışına çıkarak dağılmaları, Ulus’un sancak statüsünü kaybetmesine

sebep olmuştur. Bu gelişmeler aşiretlerin ödemeleri gereken vergilerinden

kaçmaları için imkân hazırlamış gibi görünse de kısa sürede disiplin altına

alınmaları yüzünden bu hususun kendilerine fazla bir menfaat sağlayamadığı

savunulabilir. Bu cümleden olarak onların, Orta Anadolu’ya gelişlerinde

vergi hususunun müessir bir rol oynadığını söylemek zordur. Öte yandan,

  1. Selim döneminde (1566-1574) yapılan tahrirde, Bozulus’un nüfusunda

Özsoy), Dost Kitabevi, Ankara 2005, s. 156-160.

 

42 Berriyecik, 1518’de Diyarbekir Eyaleti’ne bağlı bir sancak idi. Sancağın sınırları şimdiki Suriye’nin

kuzeyine kadar inmekteydi. Bölgeden geçen bir yabancı seyyahın anlatısına göre, “Türkmen erkeklerin

yüzleri kısa, geniş ve düzdü. Kısa boylu, düz burunlu, geniş ağızlı ve sakallı idiler. Türkmen kadınları ve

erkekleri Araplara nazaran oldukça iyi ve temiz giyimliydiler. Erkekler umumiyetle sarık kullanıyorlardı.

Kadınlar ise peçe takmıyorlardı”. J. S. Buchingham, Travels in Mesopotamia’dan naklen Gündüz, Anadolu’da

Türkmen Aşiretleri, s. 77-78.

 

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 909

 

görülen fevkalâde artışın aşiretlerin yeni otlak ve yaylak alanları aramak

mecburiyetinde kaldığını akla getiriyorsa da Bozulus’un Berriye-Erzurum

koridorunu boşaltmasının, bir nüfus ihracı şeklinde değil, topluluğun ezici

çoğunluğunun göç etmesi tarzında olması ve geride dikkate değer oranda

ahali kalmaması sebebiyle bu hususun da mutlak amiller sayılması müşkil

gözükmektedir”43.

Konar-göçer aşiretlerin Anadolu’nun doğusundan gelerek Orta Anadolu’yu

yurt tutmalarının44 arkasında yatan etkenlere, Aksaray coğrafyasında; Aksaray-

Nevşehir karayolu üzerinde bulunan ve 1530’larda Eyyubili Nahiyesi’ne bağlı

olan Alayî veya bilinen adıyla Alayhanı Köyü örneğinde cevap bulmak mümkündür.

Merhum Konyalı’nın, 1970’lerde Alayhan Köyü ahalileri ile gerçekleştirdiği

sözlü mülakatlara kaynaklık teşkil eden rivayetler arşiv vesikası hükmünde olup,

belirtilmeye değerdir:

“Dedelerimiz vaktiyle Van’ın Tatvan İlçesi’nden Diyarbekir’e gelmişler. Diyarbekir

Kalesi tamir ediliyormuş. Dedelerimizden kıl ve süt vergisi istemişler.

Bu pek ağır bir vergi imiş. Dayanamamışlar. Hayvanlarına, davarlarına

Rum’da (Orta Anadolu’da) daha iyi ve rahat otlaklar bulacakları ümidiyle

Anadolu’ya gelmişler. Aksaray çok ıssız ve harap bir halde imiş, burada bir

sene kadar kalmışlar. Bataklıklarda üreyen sinekler onları rahatsız etmiş.

Kendilerine yaylak ve yurt aramışlar. Büyükekecikdağı’ndaki Çavdarlılar,

Sınandı Gökkaya köyleri çevrelerine yerleşmişler (…) Doğu’dan gelenlerin

bir kısmı Alayhanı Köyü’ne yerleşmişler. Beyler bilhassa Alayhan Köyü’nü

tercih etmişler. Aşiretlerin beyleri Alayhanı’nı uzun yıllar yönetmişler. Hana

inenlerden para alırlarmış”45.

Alayhanı ahalisi örneği, doğudan gelip Orta Anadolu’yu yurt tutan bütün konar-

göçerlerin göç hikâyelerinin esaslı bir örneğidir. Anadolu’nun doğu kısmında-

 

43 Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, s. 84.

44 1530’larda Adalı, Cüneydli ve Erdevan cemaatleri Karaman’dan, adları belirtilmeyen perakende

bazı cemaatler Antep, Adana ve Karaman’dan gelerek Haymana Ovası’na yerleşmişlerdi. Orta Anadolu’ya

doluşan konar-göçerlerin daha ziyade şarktan (doğudan) veya güneyden gelmiş olmaları ile ilgili örnekler

için bkz. Emine Erdoğan, “Ankara Yörükleri (1463, 1523/30 ve 1571 Tahrirlerine Göre)”, OTAM, Sayı 18,

Ankara 2005, s. 119-135. Bahsi geçen “Adalı” konar-göçerleri, 1830’larda Boynuinceli Aşireti Cemaatler

Birliği içinde yer almakta olan bir cemaat olup, Koçhisar sahasında meskûn idiler.

45 İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri İle Niğde Aksaray Tarihi, Cilt II, Fatih Yayınevi, İstanbul

1974, s. 1818. Bozulus’a mensup bazı grupların, XVI. yüzyıl sonlarında ve XVII. yüzyılda Orta ve

Batı Anadolu’da görünmeleri, bulundukları eski memleketlerinde nüfuslarının artması ve yaylak-kışlak

mahallerinin yeterli gelmemesi yanında, göç ettikleri yeni memleketlerin kendilerine daha fazla ekonomik

avantaj sunmasıyla bağlantılıdır. Bkz. Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, s. 79.910

 

NECMETTİN AYGÜN

 

ki konar-göçer aşiretlerin Orta Anadolu’ya gelip yerleşmelerinin arkasında yatan

sebepler için yukarıda belirtilen etkenler dışında46 Çaldıran, Mercidabık ve Ridaniye

zaferleri ile başlayan ve Irakeyn Seferi (1533-1536) başarısı ile devam eden

siyasal ortamın etkisi de kanaatimizce önemli olmalıdır. Bu zaferler ile Osmanlı

sınırlarının Bağdat ve Basra’dan Adalar Denizi’ne kadar uzanır hale gelmesi, doğal

olarak geçim kaynakları hayvan beslemek olan konar-göçer aşiretlerin daha

iyi şartlara sahip ve daha güvenli alanlara doğru yaylak arama merkezli göçlerinin

önünü açmış, onlara daha geniş sahalara doğru yelken açma fırsatı vermişti.

1530’larda başlayan bu yer değiştirme hareketlerinin 200-250 yılı aşkın bir süreçte

tamamlanmış olduğu dikkate alındığında, konar-göçerlerin doğudan batıya doğru

yer değiştirmelerinde daha farklı etkenler aramanın gereği yoktur. Tüm bu gelişmeler

neticesinde, bir zamanlar Anadolu’nun doğu ve güneydoğu kısımlarında

yaşamakta olan aşiretler ve bu aşiretlere mensup cemaatlerin her biri, 1700’lerin

ortalarına gelindiğinde Orta Anadolu’yu vatan edinmiş durumda idi.

 

  1. Boynuinceli Aşireti: Teşekkülü, Sosyal ve İdarî Yapısı

 

Aksaray ve Kırşehir sahasında birçok konar-göçer menşeli aşiret/cemaat

mevcuttu. Bunlardan Aksaray ve onunla komşu sahalarda yaşamakta olup, varlıkları

1830’lara kadar süregelenleri şu şekilde sıralamak mümkündür: Boynuinceli

Aşireti (ve ona mensup 18 cemaat), Şerefli Aşireti, Çemeli Aşireti, Harbendeli Cemaati,

Ekecik Kürtleri, Karkın Aşireti, Muhacirin (Acem) Cemaati, Kırkıl Cema-

46 Aksaray, konar-göçerlerin meskûn olduğu bir sahadır. 1500’de Aksaray nüfusunun yaklaşık

%30’u; 1522’de yaklaşık %44’ü ve 1584’te ise yaklaşık %9’u konar-göçer cemaatlerden oluşmaktaydı.

Tahrir Defterlerine dahi yansıyan bu duruma göre, mesela 1584 tahririnde Aksaray’daki 13 kadar

köyün Yüzdeciler, Atçeken Cemaatleri, Adana Perakendeleri (veya Dulkadiriyye Perakendesi) ile Ankara

Haymanaları’nın yerleşmeleriyle köy halini aldığı belirtilmiştir. 1571’de Koçhisar Kazası’ndan 50 cemaat,

Aksaray Kazası’ndan ise 45 cemaat Haymana Tayfası arasına; Ankara Sancağı’na nakledilmişti. Bu

devirde Aksaray’daki en büyük cemaat “Yüzdeciler” olarak kayıtlara giren cemaatti. Yüzdeciler Cemaati

mensupları Aksaray, Koçhisar, Eskiil, Ereğli, Niğde, Anduğu ve Ürgüp kazalarına yayılmış durumdaydı.

Bkz. Doğan Yörük, XVI. Yüzyılda Aksaray Sancağı, Tablet Kitabevi, Konya 2005, s. 67-89. Ancak bu cemaatin

adına 1830’lara tarihli nüfus defterlerinde rast gelinmemektedir. Muhtemel bunlar, zamanla yerleşik hayata

geçirilerek tımar sistemine alınmışlar ve böylece yek-vücud (müstakil) olma durumları zamanla kaybolup

gitmiştir. Yüzdeciler, Haymana Kabilesi, Tataran-ı Şeyullah Kabilesi ve Bektaşlular 1500’lerin ikinci

yarısında Aksaray’daki en önemli konar-göçer menşeli cemaatlerdi. Bkz. Yörük, XVI. Yüzyılda Aksaray Sancağı,

s.81-87. 1530’larda Yörük Dündarlı, Sarıkız, Elagöz, Baymış, Mundi veya Mondi Hasan Dağı’nda yaylayan

cemaatlerdendi. Bektaşlı cemaatleri ise bir hayli genişçe bir sahada yaylak-kışlak hayatı sürmekteydi. Bkz.

Konyalı, Niğde-Aksaray Tarihi, Cilt I, s. 636. Bektaşlı veya Bektaşoğlu, kişi adı olarak olmasa da “sülale” adı

olarak 1830’lara tarihli nüfus defterlerinde Aksaray’ın hem şehir merkezinde, hem de kırsalında bir hayli

yaygındır.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 911

 

ati, Esbkeşan Tayfası, Cihanşahlı Aşireti ve Bozulus Türkmeni47. Bu aşiretlerden/

cemaatlerden pek çoğu48, sâkin oldukları kaza veya sancaklardan devlet tarafından

alınarak/ayrılarak, 1700’lerden beri mukataaya verilmekte, iltizam veya malikâne

sistemi dâhilinde işletilmekteydi.

Aksaray ve Kırşehir sahasında meskûn nüfusça en büyük aşiret, konumuz

olan Boynuinceli Aşireti’dir. Boynuinceli Aşireti, irili ufaklı on sekiz cemaatten

oluşmaktaydı. Bu 18 cemaat 1830’larda Küçükdanişmendli Kazası adı verilen bir

idarî yapıda temsil edilmekteydi. Küçükdanişmendli Kazası Orta Anadolu’da, günümüzdeki

Seyfe Gölü’nden Tuz Gölü’ne kadar olan genişçe bir alanda; Kızılırmak’ın

her iki tarafında konumlu idi. Büyük konar-göçer teşekküllerden (Bozulus,

Dulkadirli vb.) bir şekilde kopan aşiretlerin 1580’lerde Danişmendli adı altında

birleştirilmesiyle Danişmendli Kazası’nın ortaya çıktığı ifade edilmektedir49.

Aşirete adını verdiği düşünülen Danişmendli Beyliği, 1071-1178 yılları

arasında Sivas-Tokat-Kayseri-Malatya sahasında hüküm sürmüş bir Türkmen

hânedanıdır.50 Beyliğin çökmesi neticesinde, beylikten arda kalan bazı komutan-

 

47 Aygün, Nüfus Defterleri’nde Aksaray’ın Sosyal Ve Ekonomik Tarihi, Cilt I, s. 1-258.

48 Bu aşiretler veya cemaatler, 1830’lardan neredeyse bir yüzyıl önceye ait ve vergi tahsilinde yaşanan

bir sıkıntıdan dolayı kaleme alınan arşiv kaydına şu şekilde yansımıştır: “Karaman valisine ve Konya

Kazası nâibine hüküm ki, Aksaray Kazası Nâibi Mevlânâ Şeyh Mustafa zîde ilmehu mektûb gönderüb

Aksaray Kazası ahalisi meclis-i şer’a varub Karaman valilerine ta’yîn olunan imdâd-ı seferiyyeden Aksaray

Sancağına iki bin üç yüz (2300) guruş isabet itmekle meblağ-ı mezkûrun bin yüz elli (1150) guruşu Aksaray

Kazası ahalisiyle kaza-i mezbûrda sâkin tekâlif alınmak icâb eder emlâk ve arâzî tasarruf iden Hacıahmedlü

ve Şark Ekrâdı ve Muhacîrîn ve Danişmendlü ve Akkaşbekdiği’ne ve Mamalu Cemaati’ne ve bakı bin yüz

elli (1150) guruş dahi liva-yı mezbûrda vakı’ Eyyubili ve Koçhisar kazaları ahalileriyle kazâ-i mezbûrânda

sâkin Türkman cema’atlerine (Şerefli Aşireti ile 1830’larda Hacıahmedli’ye bağlı olan ancak bu belgenin

tarihinde bağlılıkları söz konusu olmayan cemaatler kast ediliyor…) isabet idüb beş altı sene bu vech üzere

edâ iderler iken zikr olunan cema’atler malikâne olmağla seferiyyeleri tenzîl ve ahardan taleb olmak (?)

üzere emr-i âlî sâdır olmuşken mezkûr Hacıahmedlü cema’atinin yüz guruş ve Mamalu cema’atinin yirmi

guruş ve Akkaşbeğdiği cema’atinin elli guruş ve Danişmendlü cema’atinin elli guruş cem’an iki yüz yirmi

(220) guruş hisselerine isâbet eden seferiyyeleri tahsil ve şurût-ı hatt-ı hümâyûn mucebince mübaşiriyye ve

ve harç-ı bâb ve hüddâmiyye ve kâtibiyye vesâir bahane ile nesne taleb olunmamak bâbında sen ki vezir-i

müşârun ileyh ve mevlânâ-yı mûmâ-ileysin size hitaben fermân-ı âlîşân sudûrunu iltimaslarıyla mevlânâ-yı

mûmâ-ileyh arz itmekle kuyûd-ı ahkâm görüldükde Şeyhlü maa Hacıahmedlü mukata’ası olub Karaman

valileri ve Aksaray mutasarrıflarının imdâd-ı hazeriyyelerinden mu’âf olmak üzere otuzbeş (h.1135: m.1722)

tarihinde emr-i şerîf virildiği mukayyed bulunmağın bu takdirce seferiyyeden mu’âfları içün emr-i şerîf

virilmekle ancak hazariyyeden mu’âf olmaları iktizâ idüb seferiyyeden tahammüllerine göre hisselerine

düşeni bulundukları kazâ ahalileriyle ma’en virmek lâzım geldiğin bi’l-fi’il re’isü’l-küttâb olan Mehmed

Ragıb dâme mecduhu i’lâm itmeğin i’lâmı mucebince amel olunmak içün yazılmışdır fî evâsıtı Receb sene

1155” (11-20 Eylül 1742). Bkz. BOA. Karaman Ahkâm Defterleri, Defter Nr. I, s. 27/3.

49 Tufan Gündüz, XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Danişmendli Türkmenleri, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2005,

  1. 41-48.

50 Malazgirt Savaşına da katılmış olan Danişmend Gazi, kendisine ikta olarak verilen Sivas’ı fethederek 912

 

NECMETTİN AYGÜN

 

lar ile önemli bir nüfus kitlesi Selçuklu hizmetine girmişti. Hatta Miryokefalon

Savaşı’nın kazanılmasında bu Danişmendli kuvvetlerinin büyük etkisi olduğu

kabul edilmektedir51. Siyasî varlığı sona eren Danişmendli Beyliği’nin bakiyeleri

olan Danişmendli Aşireti mensupları, Anadolu’da birçok bölgeye dağılmışlardı.

Anadolu’nun dört bir tarafında Danışmendli adındaki yerleşim ve mevki adlarına

sıklıkla rast gelmek mümkündür. Nitekim Danışmendli konar-göçerlerinden bir

kol 1548’de Yeniil Türkmenleri içinde, Sivas’ın güney kısmında, başka bir kol ise

1540’da yapılan Diyarbekir tahririnde Bozulus Türkmenleri içinde görülmektedir.

Erken sayılabilecek bir zamanda, XVI. yüzyılın sonlarına doğru, Orta Anadolu’ya

kaydıkları arşiv kayıtlarıyla sabittir. Onlar 1500’lerin sonlarında artık Bozok

Sancağı’ndadırlar. Danişmendli Türkmenleri, 1582 tahririnde Kayseri’de görülmektedirler.

Kayseri’de görülen bu tayfa, buraya şark tarafından gelmiş olup, Suriye’de kışlamakta,

Kayseri dolaylarında da yaylamaktaydı. Vergi veren 2673 kişi ile Danişmendli Cemaati önemli

bir nüfus büyüklüğüne sahipti52. 1582 tahririnde Bozulus, Dulkadirli, Yeniil ve Bozok

Türkmenlerinden pek çok aşiretin kolları (üyeleri) Danişmendli Türkmenleri çatısı

altına girmiş ve bu çatı örgütlenme Danişmendli Kazası olarak anılmaya başlanmış

durumdaydı. Danışmendli teşekkülleri, 1600’lerin başlarında ise Suriye’de

kışlamayı bırakarak Anadolu’da kışlamaya başlamışlardı: “Danişmendli ve Boynuinceli

ve Kürd Mihmadlı ve Kulak nam cemaat ve sairleri kadimü’l-eyyamdan yazın Rum’da

yaylayıp ve eyyam-ı şita irişdikde Şam Eyaletlerinde vâki olan mahallerde kışlayub reaya ve

hanedanlığını oluşturmaya başlamıştır. Oğlu Gümüştekin döneminde hanedan daha da güçlenmiştir.

Gümüştekin, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan ile birlikte Haçlı saldırılarına karşı koymuş, başarılar

elde etmiştir. Beylik, II. Kılıçarslan tarafından 1175’de Malatya’nın alınmasıyla ortadan kalkmıştır.

Bkz. Abdülkerim Özaydın, “Danişmendliler”, DİA, Cilt 8, İstanbul 1993, s. 469-474. Beyliğin kurucusu

hakkında: “Melik Danişmend gündüz silahşorluk talimi, gece de ilim tahsili yaparak eğitimini tamamlar.

Bu süreçte en yakın arkadaşlarından biri Sultan Turasan’dır”. Bkz. Danişmend Gazi Destanı, (Haz. N. Demir),

Hece Yayınları, Ankara 2006, s. 21.

 

51 Günümüzde Konya İline bağlı Kadınhanı İlçesi’ne adını veren Kadın Hanı, adını Selçuklu gelini

  1. İzzeddin Keykavus’un eşi Danişmendli Yağıbasan Muzafferüddin Mahmud’un kızı olan Raziye Devlet

Hatun’dan almıştır. Bu itibarla Danişmendliler ile Selçuklular arasındaki akrabalık ilişkileri bir hayli eski

ve iki devlet arasındaki ilişkiler siyasî neticeleri itibariyle de bir hayli etkilidir. Bu minvalde Muzafferüddin

Mahmud, I. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde (1205-1211) Aksaray valisi olmuştu ve o, Aksaray’da birçok

hayır-hasenat eseri inşa ettirmişti. Muzafferiye Medresesi, Melik Mahmud Gazi Hangâhı, Beramuniye

Medresesi ve Bedriye Medresesi bunlardandır. Bkz. Mehmet Ali Hacıgökmen, “Selçuklu-Danişmendli

İlişkileri Çerçevesinde Kadınhanı’na Adını Veren Raziye Devlet Hatun”, Vakıflar Dergisi, Sayı 44, Ankara

2015, s. 37-45.

52 Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s.97. Bu tarz göç hareketlerinin arkasındaki sebeplerden en

önemlisinin 1578-1639 yılları arasındaki Osmanlı-İran harpleri olduğundan şüphe yoktur. Bkz. Emine

Erdoğan, “Göç Olgusunun 16. Yüzyıl Osmanlı Kırsal Yaşamına Etkisi Üzerine Bazı Tespitler”, 38. ICANAS,

Cilt I, Ankara 2011, s. 348.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 913

 

berayaya ta’addi itmezler iken birkaç seneden berü olıgelene muhalif ve eyalet-i Rum’da kışlayıp…”

  1. 53. Bu durum, onların 1600’ler ile birlikte Kayseri’den batıya; Orta Anadolu’ya

doğru yayılmaya başladıklarının başka bir işaretidir. Danışmendlilere tam

olarak hangi tarihte kaza statüsü verildiği belli değilse de, Kayseri merkezli olmak

üzere Kayseri ile Suriye arasında yaylak kışlak hayatı yaşadıkları bir zamanda,

1582 tahririnden/sayımından az bir zaman önce, kaza haline getirildiklerine dair

işaretler mevcuttur54. Bu tarihten sonra birçok cemaatin Danışmendli Kazası’na

dâhil olması veya kaza idaresinden ayrılması söz konusudur. Halep, Dulkadirli ve

Bozulus Türkmenlerinin yaylak bahanesi ve sair sebepler ile Anadolu’nun doğu

ve güneydoğusundan Orta Anadolu’ya (Yozgat-Kırşehir-Ankara) gelerek yerleşmeye

başladıkları 1500’lerin sonlarında veya 1600’lerin başlarında, onların yine

çeşitli sebepler etkisinde bazı gayr-ı kanunî işlere bulaştıkları görülmektedir. Nitekim

1600’lerin ilk çeyreğinde Mihmadlı, Küçüklü, Boynuinceli, Tece(i)rli, Avşar,

Şeyhli, Tabanlı ve Harbendeli gibi aşiret veya cemaatlerden bazıları yanlarına

eşkıya toplayarak köyler basmaya, yol kesmeye, ahalinin mal ve erzakını zorla ellerinden

almaya başlamışlardı55. Bu örnek, Boynuinceli Aşireti’nin ve 1830’larda

Boynuinceli Aşireti’ne bağlı cemaatlerden biri olarak kayda giren Kürdmihmadlı

Cemaati’nin-Aksaray olmasa da-Yozgat-Kırşehir-Ankara sahasında 1600’lerin ilk

çeyreğinde var olduklarını göstermektedir. Yine, bu olayda yerleşik ahaliye verdikleri

zararlar neticesinde eski yaylaklarına döndürülmelerine gayret edilmiş olmaları56,

onların Orta Anadolu’ya bu olaylardan ancak kısa bir süre önce (tahminen

1590’larda) gelmiş olabileceklerini düşündürmektedir.

1656 tahririne göre, Danışmendli Kazası teşekkülleri iki ana kola ayrılmış durumdaydı.

Boynuinceli, Herikli, Salarlı, Danişmendli, Dumanlı, Deliler, Sıddıklı,

Şerefli, Savcılı, Bekdikli, Karacakürd, Kurudlu, Turhasanlı, Küşne, Kütüklü, Kabaklı

Ceridi ve muhtelif Avşar cemaatleri gibi pek çok aşiret veya cemaat Rum Evi;

 

53 Ahmed Refik, Anadolu’da Türk Aşiretleri, s. 69’dan naklen Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 51.

54 1582’de aşiretlerin Kayseri’de iken tahrire tutulduğu esnada bazıları henüz kışlak sahalarında

bulunduklarından sayım dışı kalmışlardı. Bu şekilde 115 cemaatin 35’i sayılmamıştı. Vergi problemleri

ortaya çıktığından sayılamayan bu 35 cemaat Danışmendli kadısına başvurarak sayıma alınmışlardı. Bu

yıllarda Danişmendliler’in bir kadıya sahip olmaları “kaza” statüsüne geçmiş olduklarına yorumlanmaktadır.

Bkz. Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 50. Ayrıca bkz. Suraiya Faroqhi, “XVII. Yüzyılın İkinci

Yarısında Devecilik ve Anadolu Göçebeleri (Danişmendli Mukataası)”, IX. Türk Tarih Kongresi (21-25 Eylül

1981-Ankara), Cilt II, Ankara 1988, s. 925.

55 1600’lerin ilk çeyreğine tarihli olan bu vukuat için bkz. Ankara Şer’iyye Sicilleri, Defter Nr. 17, s. 168 ve

Defter Nr. 20, s. 178’den naklen Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, s. 92.

56 Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, s. 92.914

 

NECMETTİN AYGÜN

 

Cihanşahlı, Kürdmihmadlı ve Karamanlı gibi birçok aşiret veya cemaat ise Aydın

Evi kolunu teşkil etmişti. Aydın Evi, Orta Anadolu’nun batısına, Konya ve Afyon’dan

Aydın’a kadar olan sahaya göç etmişti57. Bu ayrışma, muhtemel konar-göçer

teşekküllerin Kayseri’de yaşamaya devam etmekle birlikte, Orta Anadolu’ya

yayılmaya başladıkları bir zamanda gerçekleşmişti. Nüfus artışı ve yaylak-kışlak

yetersizliği sebebiyle bir kolun, Orta Anadolu’dan Konya ve ötesine geçerek yerleşmiş

olması mümkündür. Nihayetinde Danişmendli Kazası, aslında idarî anlamdaki

bir yapılanma ihtiyacından dolayı ortaya çıkmış olan ve muhtelif aşiretlerin

birleşmesinden doğan; homojen bir yapı özelliği göstermeyen bir aşiretler birliği

idi.

Arşiv belgelerine dayalı yukarıdaki bilgilere göre, Danışmendli Kazası idarî sahasında

bulunan aşiret veya cemaatler, 1650’lerde henüz Boynuinceli Aşireti çatısı

altına girmiş ve Boynuinceli adıyla anılmaya başlamış değillerdi. Onlar bu yıllarda

Danişmendli Kazası idarî sahasında Kayseri merkez olmak üzere genelde Kayseri

ile Kırşehir arasındaki sahada yaşam sürmekteydi58. Ancak Kürdmahmadlı59 ve

Salarlı60 cemaatleri örneğinde olduğu gibi, içlerinden bazılarının 1600’lerin ortalarına

doğru Kızılırmak’ın beri tarafına; yani Aksaray Sancağı sınırlarına girerek

yurt tutmaları söz konusudur. 1830’larda Aksaray-Koçhisar sahasında 30 kadar

 

57 Ayrıntısı için bkz. Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 31-51.

58 Bu yaşam tarzına bağlı olarak Danişmendli Türkmenlerinden olan Boynuinceli Aşireti’nin, Develi

ve Erciyes kazalarında yayladıkları, Aksaray ve Kırşehri sancaklarında ise kışladıkları ifade edilmektedir.

Bkz. Cevdet Türkay, Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler, İşaret Yayınları, İstanbul 2012, s. 215.

59 Kürdmihmadlı Cemaati, 1530’larda Maraş-Elbistan’da Bozulus Türkmenleri arasında, 1532’de

Yeniil’de (Sivas Kazası’nda) Dulkadirli Türkmenleri arasında, 1580’lerde Yeniil’de görülmekteydiler.

Orta Anadolu’ya doğru devam eden bu yürüyüşleri esnasında onlar bu sefer Eylül-Ekim 1656 tahririnde

Aksaray Sancağı’na bağlı Aksaray Kazası’nda Danişmendli Türkmenleri arasında, 23 Nisan 1697 ve Nisan-

Mayıs 1701’de yine Aksaray Sancağı’na bağlı Aksaray Kazası’nda Danişmendli Türkmenleri arasında

görülmektedir. Bkz. Yusuf Halaçoğlu, Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar, Cilt IV, Togan Yayınevi,

İstanbul 2011, s. 1579-1581.

60 Oğuzların Üçok Kolu’nun Salur Boyu’ndan oldukları kabul edilen Salarlı Cemaati, Diyarbekir

merkezli Bozulus Türkmenleri teşekküllerinden biridir. Bir kısmı, 1540-41 tahririnde Diyarbekir Sancağı’nda

Bozulus Türkmenleri arasında kayıtlıdır. Diğer bir kısmı, 1560’larda Malatya Sancağı-Kâhta Kazası-Samsad

Nahiyesi’nde Ekrat Cemaati arasında kayıtlıdır. Onlar, 1568-89’da Urfa Sancağı’nda Karaulus Taifesi

altındadır. Kayseri dolaylarında iken gerçekleşen 1582’deki ilk Danişmendli tahririnde Saları Cemaati’nin

adı geçmemektedir. Muhtemel onlar, Danişmendli Türkmenleri Orta Anadolu’ya geldiklerinde bir şekilde

Danişmendlilere dâhil olmuşlardı. Salarlı Cemaati’ne, Aksaray Sancağı’na bağlı Aksaray Kazası’nda ilk kez 1656’daki

sayımda Danişmendli Türkmenleri arasında rast gelinmektedir. 1665’te ise Aydın Sancağı’nda görüldüklerine göre,

Salarlıların batıya göçleri tamamlanmak üzeredir. 1700’lerin ilk yıllarına tarihli arşiv kayıtlarında onlar

ikiye ayrılmış durumdadırlar. Bkz. Halaçoğlu, Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar, Cilt IV, s.1932-1934 ve

Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 118.

 

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 915

 

köy ile en büyük aşiretlerden birini oluşturan Şerefli Aşireti mensuplarına, 1711’de

hâlen Kayseri’de rast gelinmesi61, Danişmendli teşekküllerinin Aksaray sahasına

doğru gerçekleştirdikleri yayılma ve yerleşme sürecini henüz tamamlamamış olmalarına,

yaylak-kışlak ekseninde Kayseri’ye gidip geldiklerine yorumlanabilir62.

En nihayetinde 1580’lerde Kayseri ve Bozok’ta, 1600’lerin ilk çeyreğinde Ankara

sahasında görülen Danışmendli Kazası teşekküllerinin devam eden süreçte,

bilhassa 1600’lerin ortalarından 1700’lerin ilk çeyreğine kadar, Kırşehir sahası

üzerinden Aksaray’a kadar yayılma faaliyetini tamamlamış oldukları söylenebilir.

Danişmendli adının zamanla unutulmaya yüz tutması ve yerine Boynuinceli adının

öne çıkması hususunu, Gündüz şu şekilde izah etmektedir: “Rum Evi Danişmendlilerinin

(bu çalışmada Boynuinceli Aşireti Cemaatler Birliği adı ile sıkça anılan

teşekkülün) boybeyi Boynuinceli Aşiretinden çıktığı için tahrirlerde veya resmi yazışmalarda

bölgedeki aşiretler, Boynuinceli’ye tâbi olarak kaydettirilmiştir. Bundan dolayı her ne kadar Danişmendli

Türkmeni oldukları ve Boynuincelilerin de Danişmendlilere tâbiliği vurgulanmaya

devam etse de, gerek mukata’a olarak ayrılmaları gerekse bölgede istikrarlı bir hayat sürmeleri

sayesinde Danişmendli adı giderek yerini Boynuinceli adına bırakmıştır. Nitekim 1718 yılında

yapılan tahrirde aşiretler Boynuinceli Mukata’ası adı altında kaydedilmiştir”63. Bu bilgi, Danışmendli

Kazası’na mensup Danişmendli konar-göçer teşekküllerinin 1700’lerin

ilk çeyreğinde Boynuinceli Aşireti adı ile anılmaya başladıklarını açığa kavuşturmaktadır.

Yine bu bilgi, nüfus çokluğundan ziyade devlet veya diğer aşiretler ile olan

ilişkilerde yetenek ve dirayet sahibi, sözü dinlenir kimselerin cemaatler birliğine

boy beyi olduğu ve zamanla ilgili cemaatler/aşiretler birliğinin bu boy beyinin

mensubu olduğu cemaatin/aşiretin adıyla anıldığına işaret olabilir. Bu minvalde,

Boynuinceli Cemaatler Birliği’nden olan Kürdmahmadlı64 ve Karacakürd65 ce-

 

61 Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 124.

62 Benzer şekilde, 1740’larda Karacakürd Cemaati mensuplarına Kayseri’de rast gelinmektedir.

Anlaşılan onlar Kayseri’de ikamet etmenin yanında Kayseri ile Orta Anadolu arasındaki sahada yaylakkışlak

hayatına devam etmektedirler. Karacakürd Aşireti, 1742 tarihli bir arşiv belgesine göre, Kayseri’de

Sarımsaklı Köyü ahalilerinin buğday ve arpa ekinliklerini hayvanlarına çiğnetip mahvettiklerinden dolayı

köylüler ile mahkemelik olmuşlardı. Bkz. BOA. Karaman Ahkâm Defterleri, Defter Nr. 1, s. 48/4.

63 Gündüz, Danışmendli Türkmenleri, s. 91.

64 Sivas’ı yaylak, Şam ve çevresini kışlak olarak kullanan Dulkadirli Türkmenleri ile Diyarbekir

merkezli Bozulus Türkmenleri teşekkülleri arasında görülen Kürdmahmadlı Cemaati zamanla Sivas

üzerinden Orta Anadolu’ya vardıklarında, güneyden gelmiş olmalarına nispetle bu ad kendilerine verilmiş

olabilir. Nitekim 1830’lara tarihli nüfus defterlerinde Kürdmahmadlı Cemaati adı altında kayda giren Balcı,

Çatin, Ozancık, Cumalı, Gödele ve Pirli köyleri ahalileri, günümüzde Türkçe konuştukları gibi Türkmen

olduklarını da belirtmektedirler.

65 Cemaatin adına yanılmamak gerekir. Karacakürd Cemaati’nin adına 1540 Bozulus Türkmenleri 916

 

NECMETTİN AYGÜN

 

maatleri çatısı altında kayda giren köylerde meskûn ahalinin günümüzde Kürtçe

konuşmamaları ve Türkmen olduklarını ifade etmeleri, benzer bir sürecin sonucu

gibidir. Bununla birlikte, 1700’lerde Boynuinceli Aşireti’nin yukarıda bahsi geçen

diğer cemaatler üzerinde çok da baskın olmadığı söylenebilir. Nitekim 1746 tarihli

bir belgede yer alan ifadeler bu açıdan önemlidir. Nevşehir kadısının ifadelerine

göre, “Türkman taifesinden Danişmendlü ve Hacıahmedlü maa Şeyhlü ve Şereflü ve Boynuincelü

cemaatleri reâyâsı öteden berü kışlaklarından yaylaklarına ve yaylaklarından kışlaklarına

mürûr u ubûr andan Kesikköprü ve Acıöz ve Divleöyüğü ve Malyanlı mahallerinden mürûr u ubûr

idegelmişler iken birkaç seneden berü Kesikköbrü harab bahanesiyle…”66 Nevşehir sahasından

gidip-gelerek ahalinin ekinlerine, bağ ve bahçelerine zarar vermişlerdi. İlgili

ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla Kırşehir-Aksaray-Nevşehir sahasında hüküm

süren Danişmendli, Hacıahmedli, Şerefli ve Boynuinceli cemaatleri birbirlerine

sayıca müsavî nüfusa sahip büyük cemaatlerdi ve Şeyhli hariç, Boynuinceli Cemaati’nin

diğerleri üzerinde bir üstünlüğü yoktu. Yine yukarıdaki belgede Hazine-i

Âmire’de saklanan defterlere göre, “Şeyhlü ve Hacıahmedlü ve Şereflü ve Boynuincelü

mukataaları reâyâsı dahi Nevşehir ve Develü ve Kırşehri sancaklarında sâkinler olub…”, ifadeleri

geçmektedir. Anlaşılan Boynuinceli’ye tâbi cemaatlerin esas veya eski yaşam

alanları Nevşehir, Kırşehir ve Develi sancaklarından müteşekkil sahaydı67.

Nevşehir’in bir köyden kasabaya dönüşmesi sürecine Boynuinceli Aşireti’ne

mensup cemaatlerin büyük katkısı vardır. Bilindiği üzere Nevşehir, Muşkara adındaki

köyün yeni baştan imar ve inşasıyla köyden şehre dönüştürülmüş bir yerleşimdi.

III. Ahmed devri sadrazamı Nevşehirli Damad İbrahim Paşa, Ürgüp Kazası’nın

Uçhisar Nahiyesi’ne bağlı Muşkara Köyü’nde doğmuştu. Muşkara, zamanla

bölgedeki Likvanik eşkıyası başta olmak üzere eşkıya tehdidi altında kalmış olduğundan

şenlendirilmesi gerekmekteydi. İbrahim Paşa, ilk aşamada memleketi

Muşkara’nın kendisine hibe ve temlik edilmiş olduğu ile ilgili kararı kayınpederi

olan padişahtan çıkartarak işe koyulmuştur. Bu amaçla 1721 yılıyla birlikte Muşsayımında;

ayrıca Maraş-Elbistan merkezli Dulkadirli Türkmenleri arasında rast gelinmemektedir.

Karacakürd Cemaati, Kayseri-Kırşehir arasında yaylak-kışlak hayatı sürmekteler iken, Danişmendli

Türkmenleri içinden ortaya çıkmış Orta Anadolu menşeli bir cemaattir. Anadolu’da Karacakürd adına

ilk kez Kırşehir Sancağı-Kırşehir Kazası’nda Danişmendli Türkmenlerine mensup Boynuinceli Aşireti

teşekkülleri arasında, 1656 sayımında 68 hâne olarak rast gelinmiştir. Bkz. Halaçoğlu, Anadolu’da Aşiretler,

Cemaatler, Oymaklar, Cilt III, s. 1262 ve Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 105.

66 BOA. C.DH, 84/4154.

67 BOA. C.DH, 84/4154. 1746 yılına tarihli bu belgedeki bilginin, çok eskilere, 1600’lere işaret ettiği

unutulmamalıdır ve bu tür atıflar veya göndermeler Osmanlı kayıt sisteminin bir özelliğidir. Bu ifadelerden

1746’da Boynuinceli’ye tâbi cemaatlerin Aksaray’da meskûn olmadıkları anlamı çıkarılmamalıdır.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 917

 

kara ve Ürgüp’te çeşme, cami, medrese, mektep, imaret, kitaplık, han, hamam,

dükkân gibi pek çok dinî ve sosyal tesis bina edilmişti68. Genellikle kesme taştan

inşa edilen bu binalar için İbrahim Paşa, devrin ünlü şairlerinden Nedim, Dürri,

Vehbi ve Asım’a kitabeler yazdırtmıştı. Binalar için gerekli olan kesme taşın taşınması

işine de Boynuinceli, Mamalı, Pehlivanlı ve Kocabeyoğlu Türkmenleri

gibi konar-göçer gruplar memur edilmişti69. Böylelikle İbrahim Paşa Muşkara’yı

bir kasaba olarak yeniden inşâ ettirmiş ve kasabanın adını da 1726’da Nevşehir

olarak değiştirtmişti. Paşa, Ürgüp’te oturan ve haftada iki gün Muşkara’ya gelen

Ürgüp kadısının sürekli olarak Nevşehir’de oturması, Pazartesi ve Perşembe günleri

kasabada pazar kurulması kararlarını aldırtmıştı70. Böylece İbrahim Paşa’nın

adını taşıyan bir vakıf toprağı olan Nevşehir, Ürgüp’ten daha önemli bir yerleşim

olmaya başlamıştı.

Kasabada imar faaliyetlerinin devam etmekte ve nüfusun da artmakta olması

nedeniyle günden güne mâmur ve âbadan olan ahalinin odun ve kereste ihtiyacı

için yakınlardaki Ertaşdağı, İstanbul’dan gönderilen bir emirle tahsis edilmişti71.

Yine İbrahim Paşa’nın kararıyla vakfa tahvil olunan kasabanın şenlendirilmesi

için bu sefer nüfus nakline başlanmıştı. Örfî vergilerden muaf tutma, vakıf toprağında

ev yapma, bağ-bahçe olarak kullanma ve ekin ekme imkânı verme gibi

kolaylaştırıcı etkenler neticesinde bir kısım halk kendi istekleriyle Nevşehir’e gelip

yerleşmeye başlamıştı. Vakfa dönüştürülen Nevşehir, doğal olarak vakıf imkânlarından

yararlanmak isteyen ahalinin teveccühüne mazhar olmaktaydı. 1727’de

Avanos ve Meliköy gibi birkaç yerleşim de Nevşehir’e bağlanmıştı72. Öte yandan

bölgedeki konar-göçer menşeli cemaatlerden bazıları da zorunlu iskâna tâbi tutulmuşlardı.

1727 yılıyla birlikte Nevşehir ve köylerine yerleştirilen cemaatler

şunlardı: Çayan/Çapan (120 hâne), Karahacılı (18 hâne), İnallı (43 hâne), Eskil

 

68 Paşa, sadece Nevşehir’i değil, Ürgüp’ü de yeniden inşa etmişti. Bu itibarla Aşıklı Dağ’dan su

getirtmiş; kaleyi de onartmıştı. Bu sayede kasaba susuzluktan kurtulmuştu. Devlet ayrıca, Nevşehir’de

ticaretin artması için İstanbul’daki 20-30 odalı hanlar gibi han yapılmasına gerek olup olmadığı hususunda

Nevşehir kadısına ve Nevşehir’de bina emini olan Mustafa’ya 1727’de yazı göndermişti. Bkz. Mustafa F.

Gül, “Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın İskân Faaliyetleri: Lâle Devri’nin Şanslı Şehri Nevşehir”, Tarihin

Peşinde, Sayı 10, Konya 2010, s. 244, 248.

69 Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, s. 250-52.

70 Zeynep Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, I. Cilt, Ankara Üniversitesi DTCF Yayınları, Ankara

1977, s. 9.

71 BOA. Mühimme Defterleri, Defter Nr. 134, s. 213’ten naklen Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı

İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara 1991, s. 74.

72 Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, s. 10-11.918

 

 

NECMETTİN AYGÜN

 

Türkmenleri (65 hâne), Karacaaraplı (6 hâne), Dumanlı (138 hâne), Kızılkoyunlu

(65 hâne), Danişmendli (25 hâne), Musahacılı (35 hâne), Şerefli (85 hâne), Boynuinceli

(800 hâne; bunların 79 hânesi Bekdik, 59 hânesi Karacakürt ve 107 hânesi

ise Herikli cemaatindendi), Tohtimürlü (6 hâne), Saman, Eymür, Abdallar, Yabanlı

ve Mamalı73.

İbrahim Paşa’nın İstanbul’dan çıkarttığı/yayımlattığı fermanlar ile 1727 ve

sonrasında Nevşehir’e yerleştirilmeleri emredilen konar-göçer teşekküllerden biri

de Boynuinceli Aşireti’ne bağlı muhtelif cemaatlerdi. Boynuinceli mensupları genelde

Aksaray’a bağlı Eyyubili Kazası’nda oturmakta olup, resmî muamelât bakımından

Danişmendli kadılığına bağlı idiler74. Nevşehir’in nüfusça desteklenmesi

maksadıyla, Boynuinceli Türkmenlerine bağlı konar-göçer teşekküllerden 800

hânenin veya 1486 kişinin yazılarak/seçilerek kasabaya iskânına karar verilmiş,

konu ile ilgili 17 Ağustos 1729 tarihli emir İstanbul’dan Kayseri mollasına ve mahallin

sair idarecilerine gönderilmişti. Uzun bir süreden beri Nevşehir’e çok yakın

bir yer olan Eyyubili Kazası’nda yaşıyor olmalarının yanı sıra, bunlar arasında

okur-yazar, hac görevini yapmış, kudretli (servet sahibi) kimselerin bulunması Boynuinceli

Türkmenlerinin tercih edilmesinde etkili olmuştur75. Nitekim yukarıda

belirtildiği üzere, Nevşehir’e zorunlu iskâna tâbi tutulan konar-göçer tayfalar içerisinde

en kalabalık kısmı Boynuinceli’ye bağlı muhtelif cemaatlere mensup olanlar

oluşturmaktaydı. Nevşehir’e yerleştirilen Boynuinceli Aşireti Birliği’ne bağlı cemaatlerin

adları ve hâne sayıları şu şekildeydi: (birliğe adını veren) Boynuinceli

98 hâne (ev), Büyüksalarlı 102 hâne, Hacıahmedli 60 hâne, Küçüksalarlı 10676

hâne, Karacakürdlü 59 hâne, Danışmendli, Dumanlı 127 hâne, Sıdıklı77, Herikli

107 hâne, Bekdik 79 hâne, Çeçeli, Turasanlı, Kütüklü 35 hâne, Deliler 29 hâne,

Savcılı 174 hâne, Kurtulu 43 hâne, Kürdmihmadlı 72 hâne, Horasanlı (Turasanlı)

22 hâne, Kursulu 40 hâne, Kurutlu 40 hâne ve Adakurutlusu 65 hâne78.

 

 

 

 

 

 

 

 

73 Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, s. 11-27. Bunlar haricinde daha küçük nüfuslu bazı cemaatlerin

(Büğdüz, Mudanlı ve Burhan) de Nevşehir’e yerleşmeleri söz konusudur. Bkz. Gül, “Lâle Devri’nin Şanslı

Şehri Nevşehir”, s. 245.

74 Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, s. 20.

75 BOA. MAD, Defter Nr. 2135, s. 8-11 ve 45-69’dan naklen Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, s. 253.

76 Bu tarihte Salarlı Cemaati’nden ayrıca 30 hâne Gülşehir’e iskân edilmişti, bkz. Gündüz, Danişmendli

Türkmenleri, s. 115.

77 Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, s. 254.

78 Bilgiler, Z. Korkmaz ve İ. Şahin’in ilgili çalışmalarından derlemedir. Her iki araştırmacı Kuyud-ı

Kadime’de mevcut 2135 numaralı Nevşehir Evkaf Defteri’nden istifade etmiş olmakla birlikte, iskâna esas

olan cemaat adları ile bu cemaatlerin nüfusları hususunda verilen bilgilerde farklılıklar bulunmaktadır.

 

 

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 919

 

Bunlardan hâli-vakti yerinde olanlar, taştan evler yapmak şartıyla kasaba

merkezinde iskân edilmişlerdi79. Bu iskân esnasında Boynuinceli cemaatlerinden

olup kasabada taş evler yapıp oturmaya kudreti yetmeyenler ise, kasaba dışında

kalan otlu ve sulu olan harap köylere yerleştirilmişlerdi. Gerek kasaba içerisine

ve gerekse köylere yerleştirilenlere, Nevşehir’in ekime müsait arazisi sınırlı olduğundan,

Eyyubili Kazası’nda bulunan mümbit ve sulak, fakat harap durumda

bulunan köyler ile Kırşehir Sancağı’na bağlı İbrahim Paşa Vakfı’ndan olan Süleymanlu’daki

boş ve harap köyler ekinlik veya otlak sahası olarak tayin edilmişti.

Eyyubili’nden gelenlere, geldikleri yerdeki toprakları yeniden tahsis edilmişti80.

Kasabada yerleştirilmek amacıyla 800 kişinin iskânı emredilmiş ve bu doğrultuda

1729’da kasabada 400 ev inşa edilmişti81. Arşiv belgelerine dayalı olarak izah edilen

bu iskân olayı, 1830’larda genelde Aksaray Sancağı’na bağlı Eyyubili Kazası’nı

yurt tutan Boynuinceli Aşireti cemaatlerinin bu sahayı 1700’lerin başlarından

beri yurt tutmuş olduğuna, 1830’lardaki Boynuinceli cemaatlerinin yapısal olarak,

1730’larda Boynuinceli adı altında çoktandır bir teşekkül oluşturduklarına delil

teşkil etmesiyle önem taşımaktadır.

 

  1. Nüfus Defterleri’nde Boynuinceli Aşireti

 

1830’larda Aksaray, Konya merkezli Karaman Eyaleti’ne bağlı bir liva (sancak)

idi. Aksaray, Koçhisar ve Eyyubili ise sancağa bağlı kazalardı82. Bu tarihler-

 

79 Aşiretlerin adları ve iskâna tâbi tutulan hâne sayıları hususunda bkz. Halaçoğlu, İskân Siyaseti ve

Aşiretlerin Yerleştirilmesi, s. 76 ve Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’unda Aşiretlerin İskânı, Eren Yayınları,

İstanbul 1987, s. 111. Bu cemaatlerden başka Pirioğlu Cemaati’nin de kasabada taştan evler yaparak

yerleşmeye başladığı bilinmektedir. Bkz. Halaçoğlu, İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, s. 76. 1830’lara

tarihli nüfus defterlerine göre Piroğlu, Sarıkaraman Köyü’nde oturmaktadır ve Boynuinceli Aşireti’ni

vergilendiren voyvoda konumundadır. Bkz. BOA. NFS.d 3520, vrk.3.

80 Ertaş Yaylası, tahsis edilen diğer bir sahaydı. Nevşehir’e iskâna tâbi tutulan Boynuinceli ahalisi

“şehir evi” olarak kaydedilmiş ve bunların işlerine Boynuinceli Türkmen ağaları ile cemaat kethüdalarının

yanı sıra Danişmendli kadılarının her türden müdahaleleri yasaklanmıştı. Bkz. Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi

Ağızları, s. 20-21. Devlet, onların yaylağa dahi çıkmayarak böylece şehirlileşmeleri yönünde karar almış ise

de, bir müddet sonra bu kararı yumuşatarak Üçkapılı Yaylağı’na çıkmalarına müsaade etmiş, ancak yaylak

zamanı şehirdeki evlerde hâne halkından birilerinin mutlaka kalması emredilmişti. Bkz. Şahin, Osmanlı

Döneminde Konar-Göçerler, s. 255 ve Gül, “Lâle Devri’nin Şanslı Şehri Nevşehir”, s. 246.

81 Mühimme Defterlerindeki muhtelif hükümlerden naklen Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’unda

Aşiretlerin İskânı, s. 111. Nevşehir böylelikle bir köyden kasabaya dönüştürülmüştü. Aradan geçen 90 yılda,

mesela 1820’de Nevşehir ve Ürgüp nüfusu 15.000 evi (hâneyi) aşar hâle gelmişti. Niğde Mutasarrıfı İbrahim

Paşa’nın İstanbul’a gönderdiği bir şikâyete göre, her türlü tekâliften (örfî vergilerden) muaf tutulmaları

nedeniyle nüfusun bu derecede arttığı, ancak ahalinin hiçbir iş yapmaması nedeniyle bu nüfusun Niğde

Sancağı için taşınmaz bir yük olduğundan şikâyet edilmekteydi. Bkz. Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, s.

26.

82 Aygün, Nüfus Defterleri’nde Aksaray’ın Sosyal Ve Ekonomik Tarihi, Cilt I, s. 1-258.920

 

NECMETTİN AYGÜN

 

de Kırşehir, Aksaray gibi Karaman Eyaleti’ne bağlı bir sancaktı83. XIX. yüzyılda

hemen her alanda başlayan yeniden yapılanma, idarî/mülkî taksimat alanında

da gerçekleşmiş ve yeni bir merkezî yönetim ağı oluşturmak amacıyla mülkî taksimat

yeni baştan örgütlenmişti. Osmanlı Devleti’nde klasik eyalet sisteminin yapısı

değişmeye, idarî yapı yeni baştan örgütlenmeye başlamıştı84. Bu süreçte sancaklar

yeni baştan bölünmüş; bazı sancaklar kazaya, bazı kazalar nahiyeye, bazı nahiyeler

de kazaya dönüştürülmüştü. 1840’larda Aksaray’ın sancak statüsü lağvedilmiş,

Aksaray kazaya dönüştürülerek Niğde Sancağı’na bağlanmıştı. Niğde ise sancak

statüsüyle Konya merkezli Karaman Eyaleti’ne bağlı kalmaya devam etmiştir.

Aksaray’ın tam olarak hangi tarihte kaza statüsüne indirildiği bilinmiyorsa da,

1844’deki nüfus sayımında sancak statüsü ile kayıtlı olduğu açıktır85. Bununla beraber

1845 tarihli bir nüfus icmali defterinde Aksaray’ın kaza olarak Niğde Sancağı’na

bağlı olduğu kayıtlıdır86. Dolayısıyla Aksaray ve aynı şekilde Kırşehir’in,

Niğde’ye bağlanma işleminin 1845’te gerçekleştiği muhtemeldir. Bu münasebet

neticesinde Aksaray ve Kırşehir, mesela 1854’te Niğde Sancağı’na bağlı kazalar

olup87, bu idarî yapı uzun süre değişmeden kalmıştır.

 

83 İlhan Şahin, Tarih İçinde Kırşehir, Eren Yayınları, İstanbul 2011, s. 55, 168.

84 Halil İnalcık, “Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkileri” Tanzimat, (Ed. H. İnalcık-M.

Seyitdanlıoğlu), Ankara 2006, s. 110-124 ve İlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840–

1880), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2000.

85 BOA. NFS.d 3499, s. 159.

86 BOA. NFS.d 3691. Niğde Kaymakamlığı tarafından nüfus sayımı tamamlanan kazalar (1845): Niğde,

Nevşehri maa Ürgüp, Bor maa Kayı, Aksaray, Koçhisar, Eyyübili, Kırşehri, Hacıbektaş, Mucur, Arabsun,

Bereketli nam-ı diğer Çamardı, Anduğu nam-ı diğer Urumkaya, Yahyalı, Şücauddin, Büyüksüleymanlı,

Cerid maa Küçüklü. Bkz. BOA. NFS.d 3691. Bu değişiklik ile Aksaray’ın Koçhisar ve Eyyubili üzerindeki

baskın olma konumları sona ermiş, Aksaray, Koçhisar ve Eyyubili “kaza” statüsüyle birbirlerine eşitlenerek

Niğde Sancağı’nı oluşturan alt birimlere dönüştürülmüştü.

87 Kırşehir, Aksaray, Nevşehir, Ürgüb, Bor maa Kayı, Bereketli (Çamardı), Şücaaddin, Arabsun

(Gülşehri), Koçhisar, Eyübabad, Anduğu, Yahyalı, Hacıbektaş, Sultanhisar, Salmanlı-i Kebir ve Mucur

“kaza” statüsüyle Niğde Sancağı’na bağlıdır. Bkz. Gülin Erdem Öztürk, “19 ve 20. Yüzyıllarda Niğde

Sancağının İdarî Taksimatı”, Niğde, Aksaray ve Nevşehir Tarihi Üzerine, İstanbul 2008, s. 71.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 921

 

Tablo 1: Aksaray Sancağı ve Aksaray Sancağı ile İrtibatı Bulunan

Konar-Göçerlerin Nüfusları (1830-1835)

Kaza/Mahalle/Köy

1830 Nüfusu 1834 Nüfusu

Erkek Toplam Erkek Toplam

Aksaray Kazası 7894 15.788 9180 18.360

Eyyubili Kazası 220 440 210 420

Koçhisar Kazası 834 1668 922 1844

Aksaray Sancağı Geneli 894888 17.896 10.312 20.624

Esbkeşan’dan Eskiil Kazası 757 1514 88389 1766

Yeniil Kazası’na bağlı

Harbendeli Cemaati

29390 586 279 558

Yeniil Kazası’na bağlı

Çemeli Aşireti

30591 610 336 672

Küçükdanişmendli

Kazası’na bağlı Boynuinceli

cemaatleri

- - 524292+488993 20262

Darphâne-i Âmire’ye bağlı

Şerefli Aşireti cemaatleri

144094 2880 165395 3306

Konar-Göçer Aşiretler - - 13.282 26.564

Toplam - - 23.594 47.188

88 89 90 91 92 93 94 95

Nüfus defterlerine göre, 1830’larda Boynuinceli Aşireti bir cemaatler birliği

özelliği göstermektedir. Birliğin 1830’larda sâkinleri büyük oranda Aksaray ve Kırşehir

sahasında ikamet etmekte olmasına rağmen, onlar idarî anlamda Aksaray ve

Kırşehir sancaklarına bağlı değillerdi. Boynuinceli Türkmenleri Kızılırmak’ın ya-

 

88 BOA. NFS.d 3489 ve 3490.

89 Bu sayım defteri 1833 tarihlidir. Bkz. BOA. NFS.d 3392, vrk.3-27.

90 Harbendeli Cemaati ilk kez 1831’de sayılmıştır. Bkz. BOA. NFS.d 3518, vrk.63-65.

91 Çemeli Cemaati ilk kez 1831’de sayılmıştır. Bkz. BOA. NFS.d 3518, vrk.59-63.

92 Kızılırmak’ın Aksaray tarafındaki erkek nüfus.

93 Kızılırmak’ın Kırşehir tarafındaki erkek nüfus.

94 Şerefli Aşireti ilk kez 1831’de sayılmıştır. Bkz. BOA. NFS.d 3518, vrk.67-88.

95 Şerefli Aşireti ile ilgili bu sayım 13 Mayıs 1835 tarihlidir. Burada verilen toplam erkek nüfus 1834

yılının değil; 1835 yılının kayıtlarıdır.922

 

NECMETTİN AYGÜN

 

kın ve uzak çevresinde; çoğunlukla Aksaray-Kırşehir-Koçhisar üçgeninde meskûn

olan bir konar-göçer teşekküldü. 1830’lara tarihli nüfus defterlerine göre, Aksaray-

Kırşehir-Koçhisar sahasında meskûn olan konar-göçer menşeli teşekküllerin

en fazla köye ve dolayısıyla en fazla nüfusa sahip olan kısmını Boynuinceli Aşireti’ne

bağlı cemaatler oluşturmaktaydı. Boynuinceli Aşireti cemaatleri, 1831 yılına

ait olan ve Aksaray sahasındaki aşiretleri gösteren ilk nüfus sayım defterinde, Pirzâde

Aşireti imlâsı ile kayda alınmıştır: “Darbhâne-i Âmire merbûtâtından Aksaray Sancağında

kâin Karye-i Sarıkaraman ve mülhakatına merbut on sekiz cemâ’at itibariyle mutavattın

Pirzâde Aşiretinin sinn ve eşkâl ve esâmilerini mübeyyin tertib olunan defterdir”96. Kayıt, Sarıkaraman

Köyü97 merkezli olarak Aksaray Sancağı’nda yaşamakta olan Pirzâde

Aşireti’ni gösterirken, aşiret ahalisinden tahsil edilen yıllık vergilerin Darphâne tarafından

vergilendirilmekte olduğunu da ortaya koymaktadır. 1831 yılına ait aynı

nüfus defterinin başka bir kısmında ise, Pirzâde Aşireti kaydı ile gerçekte Boynuinceli

Aşireti’nin ifade edildiği görülmektedir: “Boynuincelü Mukata’ası on sekiz cemâ’at olmak

üzere mukatâ’a-i mezbûr cemâ’atlerinden Kırşehri Sancağında mutavattın ve zirâ’at ile me’luf

olmakda olan Pirzâde Aşiretinden Savcılı Karyesinde mutavattın Savcılı Cemâ’aitinin…”98.

1834 yılına ait Boynuinceli Aşireti nüfus sayım defterinde ise Pirzâde Aşireti’nden

bahis yoktur. Defterin ana başlığında, Boynuinceli Mukataasına99 bağlı olan Boynuinceli

Aşireti ahalileri mealinde bir kayıt mevcut olup100, bu ana başlığın devamında ise

1834’te Boynuinceli Aşireti’nin Küçükdanişmendli (Danişmendli-yi Sağîr) Kazası’na

bağlı olduğu kayıtlıdır. “Pehlivanlı Aşireti” örneğinde olduğu gibi, konar-göçer

teşekkülleri devlet adına vergilendiren101 ve gerçekte aynı aşiretten veya cemaatten

 

96 BOA. NFS.d 3518, vrk.2.

97 Günümüzde Aksaray İli, Ortaköy İlçesi’ne bağlı, Kızılırmak’a yakın bir köydür.

98 BOA. NFS.d 3518, vrk.89.

99 Nüfusları büyük olan konar-göçer teşekküllerin vergilerinin yerelde sağa sola dağılarak tarumar

olmaması, daha rahat toplanması ve yaylak-kışlak olarak bulundukları sahanın sancakbeyleri ve sair ehl-i

örf taifesi tarafından vergi bahanesi ile rahatsız edilmemeleri için padişah haslarına dâhil edilmeleri, valide

sultan haslarına dâhil edilmeleri veya İstanbul merkezli Darphâne ve Tersane gibi devletin herhangi bir

kurumu tarafından idare edilmeleri geleneği mevcuttu. Sair sebeplerle Aksaray sahasında meskûn olan

Boynuinceli, Şerefli ve Çimeli gibi aşiretler de mukataaya verilerek idare edilmekteydiler. Aşiretlerin hukukî

örgütlenme biçimleri için bkz. Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, s. 185-200.

100 BOA. NFS.d 3520, vrk.3.

101 Pirzâde sülalesi gerçekte Boynuinceli Aşireti cemaatlerinin devletle olan ilişkilerini sağlayan “Ağa”

konumundaki sülaledir. Boynuinceli Aşireti cemaatleri gerçekte bir “mukataa” olarak müstakil bir vergi

birimi olarak teşkilatlandırılmakta ve ihaleye sunularak işletilmekteydi. Buradaki “işletmekten” kasıt, aşiretin

vergilerini toplama hakkını devletten ihale ile üzerine alan müteşebbisin faaliyetlerini ifade etmektedir.

Bu münasebetle, mesela 1821-22 yılları arasında Abdülfettah Bey, Ahmed Bey, Hamza Bey ve Selim Bey

Boynuinceli Mukataası’nı işletmek (vergilendirmek; vergilerini toplamak) üzere devletten ihale ile almışlardı.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 923

 

olan bu kimselerin kendi adları veya tâbi oldukları sülale adları sıklıkla konar-göçer

aşiretlerin adı olarak da kayıtlarda yerini alabiliyordu. Ayrıca, Danişmendli

Kazası’nın bölünerek Küçükdanişmendli adının ne zaman ortaya çıktığı şimdilik

bilinmiyor ise de, bu gelişmenin 1700’lerin ortalarında gerçekleşmiş olduğu söylenebilir.

Kısmen tarihî geçmiş birlikteliğine ve kısmen de kullanılan ortak yaylak-kışlak

alanları merkezindeki coğrafî birlikteliğe göre vücut bulmuş olduğu açık olan

Küçükdanişmendli Kazası’nda yurt tutan Boynuinceli Aşireti, ifade edildiği üzere

irili ufaklı on sekiz cemaatin birleşmesinden meydana geliyordu. 1834 yılına ait

olan 3520 numaralı nüfus defterindeki sıralamaya göre bunlar şunlardı: Büyüksaları,

Hacıahmedli, Karacakürd, Kurutlu, Herikli, Boynuinceli, Savcılu, Sıdıklı,

Kürdmahmadlı, Küçüksaları, Harbendeli, Kütüklü, Danişmendli, Camili, Bekdik,

Dumanlı, Durmuşlu ve Delüler. Görüldüğü üzere Boynuinceli Aşireti teşekkülleri,

1729’da Muşkara’ya yerleştirilen Boynuinceli cemaatleri esas alındığında, aradan

bir yüzyıl geçmesine rağmen çok büyük oranda yapısını korumuş bir teşekküldür.

Boynuinceli Aşireti’ni oluşturan cemaatlerin 1834 yılına ait nüfus defterine yansıyan

insan-mekân merkezli hususiyetlerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

Büyüksaları Cemaati: 1656’da Aksaray sahasını yurt tutmuş olan konar-

göçer teşekküllerden biridir. Büyüksaları Cemaati, Boynuinceli Aşireti Cemaatler

Birliği’nin idare merkezi olan Sarıkaraman Köyü başta olmak üzere toplam

12 köy ve bu köylerde meskûn olan 623 erkek (toplam 1246 kişilik102) nüfusa

sahipti103. Cemaatin sahip olduğu köyler Aksaray Sancağı’na bağlı olan Eyyubili

Kazası sahasındaydı. Bu köyler günümüzdeki idarî ayrıma göre Aksaray İli-

Ortaköy İlçesi’nin kuzeydoğusunda kalan Saları Alaca’yı, ilçenin kuzeydoğusundaki

Sarıkaraman ile doğusunda kalan Bozkır Kasabası’nı ve Nevşehir il sınırında

Bu kimseler, genelde İstanbul’da yaşamakta olan emekli veya emekliliği gelmiş olan Saray’ın deneyimli

bürokratları ile diğer memurlar idi. Bkz. Erol Özvar, Osmanlı Maliyesinde Malikâne Uygulaması, Kitabevi

Yayınları, İstanbul 2003, s. 57-77. İlgili ihalede ortaklar mukataanın sadece dörtte üçünü alabilmişler, dörtte

birlik kısmı ise Darphâne’nin hissesinde kalmıştı. Boynuinceli Mukataası’nın bir yıllık hazine geliri 16.061

kuruş idi. Bkz. BOA. D. BŞM, 9113. Anlaşılacağı üzere, Boynuinceli Mukatası’nı ihale ile alanlar devlete karşı

sorumlu iken, aşiretin ağası konumundaki Pirizâde de mukataayı vergilendiren bu dört kişiye karşı sorumlu

idi. Boynuinceli kethüdası veya kâhyaları ile halk da Pirizâde’ye karşı sorumluydu. Böylelikle devlet, içi içe

geçmiş bu himaye sistemi ile vergisini toplayabilmekteydi. Mukataa sisteminin işleyişine örnekler için bkz.

Necmettin Aygün, Karadeniz’den Osmanlı Ekonomisine Bakış, Cilt I, Trabzon Ticaret Ve Sanayi Odası Yayınları,

Ankara 2016, s. 301-342.

102 Erkek sayısı kadar kadın sayısı da mevcut olduğu hesaba katıldığında ortaya çıkan toplam sayıdır.

103 BOA. NFS.d 3520, Vrk.3-19.924

 

NECMETTİN AYGÜN

 

konumlanmış olan Satansarı Köyü’nü içine alan sahayı kapsamaktaydı. Cemaatin

köylerinden biri olan Abuuşağı Köyü ise daha uzak ve kuzeyde kalan bir sahada,

Kızılırmak’ın Aksaray yakasında, günümüzde Gülşehir İlçesi’ne bağlı bir köy olarak

Nevşehir, Kırşehir ve Aksaray il sınırlarının kesiştiği bir noktadaydı.

 

Hacıahmedli Cemaati: Cemaat 46 köy ve 2226 erkek (toplam 4452 kişilik)

nüfus ile Boynuinceli Aşireti’nin nüfusça en büyük ikinci kısmını oluşturmaktaydı104.

Cemaate bağlı köyler, Aksaray-Ankara karayolu üzerinde yer alan

Ulukışla ve Çardak’ı (Altınkaya) içine alarak kuzeye doğru devam etmekteydi.

Koçhisar Kazası sınırlarına yakın olan Avşar, Demircili ve Abalı köyleri Hacıahmedli

Cemaati’nin en batıdaki köylerini; Panlı Köyü (Ağaçören İlçe merkezi) ise

en kuzeydeki köyü; Hacıahmedlitepeköy, Hocabeyli, Hacıibrahimuşağı, Boyalı ve

Nurgöz köyleri de en doğudaki köylerini oluşturmaktaydı.

 

Karacakürd Cemaati: Cemaat 44 köy ve 2878 erkek (toplam 5756 kişilik)

nüfus ile Boynuinceli Mukataası’nın en büyük nüfusa sahip kısmını oluşturmaktaydı105.

Cemaate bağlı köyler Kızılırmak’ın kuzeydoğusunda, Kırşehir tarafında kalmaktadır.

Günümüzdeki idarî ayrıma göre, Kırşehir şehir merkezinden başlayarak

Seyfe Gölü nihayetine kadar olan yerleşimler ile buradan güneye, Hacıbektaş ilçe

merkezine gelene kadar mevcut olan köyler (Başköy, Küçükburunağıl, Çiğdem ve

Mikâil’i kapsayan hat) Karacakürd Cemaati’ne mensuptu. Karacakürd Cemaati’ne

bağlı olan bu 44 köy, günümüzde çoğunlukla Kırşehir İli Mucur İlçesi’ne;

daha az sayıda olmak üzere Kırşehir merkez ile Kaman ve Hacıbektaş ilçelerine

bağlıdır. Karacakürd Cemaati kendi içinde Hacıvelli, Maksudlu, Harablı, Kürdaliuşağı,

Nefesli, Hayvan (veya Hivan) Yağmurlu ve Çadırlı adlarındaki mahallelere

(obalara) ayrılmıştı. Bu bağlılıktan dolayı, mesela Çadırlıobası “Çadırlıkürd” imlasıyla

da kayıtlarda yerini almaktaydı.

 

Kurutlu Cemaati: Koçhisar Kazası havzasında meskûn olan bu cemaat,

17 köy ve 993 erkek (toplam 1986 kişilik) nüfusa sahipti106. Cemaate ait köyler, günümüzde

Koçhisar ilçe merkezinde, Ankara yolunun solunda; Tuz Gölü kenarında

kalan Karamollauşağı ve Hamzalı’yı, kuzeyde ise Acıkuyu Köyü’nü içine alacak

şekilde Hirfanlı baraj gölüne kadar uzanmaktaydı. Cemaatin meskûn olduğu

saha kuzeydoğudaki Gülhüyük, Parlasan, Musular ve Seymenli köylerini de kap-

104 BOA. NFS.d 3520, Vrk.19-63.

105 BOA. NFS.d 3520, vrk.63-115.

106 BOA. NFS.d 3520, vrk.167-185.

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 925

samaktaydı. Kurutlu Cemaati’ne bağlı olan Poyrazlı Köyü ise, diğerlerinin aksine

Kızılırmak’ın karşı yakasında; Kırşehir’de kalan bir yerleşimdi107. Cemaatin doğudaki

sınırlarını Hacıahmedli Cemaati köyleri, kuzeydeki sınırlarını Şerefli Aşireti

köyleri ile Kızılırmak, batıdaki sınırlarını da Tuz Gölü oluşturmaktaydı. Kurutlu

Cemaati kendi içinde Ada, Süleymankethüda ve Kırıkali adlarında üç mahalleye

(obaya) ayrılmıştı. Bu ayrım kayıtlara, “Adakurutlusu” imlasıyla da yansımıştır.

Mesela Hamzalı Köyü, 1831’deki nüfus sayımına Adakurutlusu Mahallesi başlığı adı

altında girmişti. 1830’lara tarihli Aksaray nüfus defterlerindeki kayıtlara göre, bu

yıllarda Koçhisar Kazası’na sadece dört yerleşim (Koçhisar’ın kaza merkezi olan

Koçhisar Köyü, Boğazköy, Sarıyahşi ve Çakınağıl) bağlıydı108. Görüldüğü üzere,

1830’larda Koçhisar sahası neredeyse bütünüyle menşei konar-göçer olan teşekküllerin

yaşam alanıdır.

 

Herekli Cemaati: Herikli adıyla da meşhur bu cemaat 16 köy ve bu köylerde

sâkin 731 erkek (toplam 1462 kişilik) nüfusa sahipti109. Cemaate ait köyler

günümüzdeki idarî ayrıma göre Nevşehir İli’ne bağlı Kozaklı, Hacıbektaş ve Gülşehir

ilçeleri sahasında meskûndu. Cemaatin yaşam sahası şu şekildeydi: Seyfe

Gölü’nün doğusundaki Kozaklı İlçesi’ne bağlı Kalacık Kasabası ile Gerce ve Abdi

köyleri, Hacıbektaş İlçesi’ne bağlı Kayaaltı, Kızılağıl ve Köşektaş köyleri; Hacıbektaş

İlçesi merkezi hariç, Hacıbektaş’a bağlı Karaburna Köyü ve Kızılırmak

kenarında konumlanmış olan (Gülşehir İlçesi’ne bağlı) Şahinler, Yeşilli ve Hacılar

köyleridir.

 

 

Boynuinceli Cemaati: Altı köy ve bu köylerde sâkin 434 erkek (868 kişilik)

nüfusa sahipti110. Cemaate ait köyler Kızılırmak’ın Kırşehir tarafındadır. Bunlar,

kuzeyden güneye olacak şekilde Kırşehir İli’ne bağlı Kaman İlçesi idarî sahasında

bulunan Karahabalı ve Meşeköy’ü, Kırşehir İli merkeze bağlı olan Kızılırmak

kenarındaki Karaduraklı Köyü olarak sıralanmaktaydı.

 

Savcılı Cemaati: Üç köy ve bu köylerde meskûn 512 erkek (1024 kişilik)

nüfusa sahipti111. Cemaatin yerleşkesi Kızılırmak’ın Kırşehir tarafındadır. Bunlar,

Keban baraj gölüne bakan Savcılıbüyükoba ve Savcılıebeyit köyleri sahasını içine

alan dar bir sahada konumlanmışlardır.

107 BOA. NFS.d 3520, vrk.139.

108 BOA. NFS.d 3489, vrk.100-113.

109 BOA. NFS.d 3489, vrk.115-129.

110 BOA. NFS.d 3489, vrk.129-136.

111 BOA. NFS.d 3489, vrk.137-145.

926 NECMETTİN AYGÜN

 

Sıdıklı Cemaati: Üç köy ve bu köylerdeki 490 erkek (toplam 980 kişilik)

nüfusa sahiptir112. Cemaatin yerleşkesi Kızılırmak’ın Kırşehir tarafındadır. Sıdıklı

Cemaati’ne ait köyler, Boynuinceli Cemaati sahasının doğusunda, Keban baraj

gölünün başlangıcında aynı addaki köylerin bulunduğu sahadadır.

 

Kürdmahmadlı Cemaati: Altı köy ve bu köylerde meskûn olan 495 erkek

(toplam 990 kişilik) nüfusa sahiptir113. Cemaatin köyleri Kızılırmak’ın Aksaray

tarafındadır. Bu köyler, Ortaköy İlçesi’nin doğusunda kalan Balcı Köyü merkez

olmak üzere Nevşehir İli sınırındaki Ozancık Köyü’nü içine alacak şekilde uzanan

sahada yer almaktadır. Cemaatin merkezi olması nedeniyle Balcı Köyü, halk arasında

aynı zamanda Kürdmahmadlı Köyü olarak da anılmaktadır.

 

Küçüksaları Cemaati: Dört köy ve bu köylerde sâkin 146 erkek (toplam

292 kişilik) nüfusa sahiptir114. Cemaatin yerleşkesi Nevşehir İli Gülşehir İlçesi’ne

bağlı olan Fakıuşağı-Emmiler-Kızılkaya köylerini ve bu köyler arasındaki sahayı

kapsamaktadır.

 

Harbendeli Cemaati: Harbendeli adındaki bir köy ve bu köyde sâkin

olan 92 erkek (toplam 184 kişilik) nüfusa sahiptir115. Günümüzde Harmandalı

adıyla bilinen bu köy Kızılırmak’ın Aksaray tarafında yer almakta olup, Ortaköy

İlçesi’ne bağlıdır.

 

Kütüklü Cemaati: Kütüklü adındaki bir köy ve bu köyde sâkin 35 erkek

(toplam 70 kişilik) nüfusa sahiptir116. Ağaçören İlçesi’ne bağlı olup, Harmandalı

Köyü’nün bir miktar güneyinde konumludur.

 

Danışmendli Cemaati: Toplam iki köy (Devedamı ile Çiftevi) ve bu

köylerde meskûn olan 99 erkek (198 kişilik) nüfusa sahiptir117. Cemaate ait köyler

günümüzde Ortaköy İlçesi’ne bağlı olup, Ortaköy İlçesi’nin kuzeyinden Kızılırmak’a

doğru art arda sıralanmaktadır. Devedamı Köyü’nün doğu sınırlarını Kırşehir

ili sınırı oluşturmaktadır.

112 BOA. NFS.d 3489, vrk.145-155

113 BOA. NFS.d 3520, vrk.157-165.

114 BOA. NFS.d 3520, vrk.165-167.

115 BOA. NFS.d 3520, vrk.185.

116 BOA. NFS.d 3520, vrk.187.

117 BOA. NFS.d 3520, vrk.187.

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 927

Grafik 1: Boynuincelü Aşiretine Bağlı Cemaatler ve Nüfusları (1834)

Büyüksaları

6%

Hacıahmedlü

22%

Karacakürd

28%

Kurutlu

10%

Herikli

7%

Boynuincelü

4%

Savcılı

5%

Sıdıklı

5%

Kürdmahmadlı

5% Küçüksaları

1%

Harbendelü

1%

Kütüklü

0%

Danişmendlü

1%

Camili

0%

Bekdik

1%

Dumanlı

2%

Durmuşlu

1%

Delüler

0%

Grafik I: Boynuincelü Aşiretine Bağlı Cemaatler ve Nüfusları (1834)

 

Camili Cemaati: Bir köy (Camili Köyü) ve bu köyde meskûn olan 43 erkek

(toplam 86 kişilik) nüfusa sahiptir118. Köy, günümüzde Ağaçören İlçesi’ne bağlı

olup, ilçenin bir miktar doğusunda kalmaktadır.

 

Bekdik Cemaati: Bekdik adındaki köy ve bu köyde sâkin olan 56 erkek (112

kişilik) nüfustan ibarettir119. Köy, Sarıyahşi İlçesi’ne bağlı olup, ilçenin kuzeydoğusunda

ve Harmandalı Köyü’nün ise kuzeyinde kalmaktadır. Köyün kuzeydeki

sınırları Keban barajı gölü ile sınırlıdır.

 

Dumanlı Cemaati: İki köy ve bu köylerde ikamet eden 193 erkek (toplam

386 kişilik) nüfusa sahiptir120. Cemaate ait köylerin yerleşkesi Aksaray sahasında

tespit edilememiştir. 1729’da Muşkara’ya iskân edilen Boynuinceli Aşireti teşekkülleri

arasında Dumanlı Cemaati’ne mensup 127 hâne bulunmaktaydı121. Atçekenlere

mensup olan başka bir Dumanlı tayfası da Ertaş Yaylası’nın kuzey tarafına

118 BOA. NFS.d 3520, vrk.187.

119 BOA. NFS.d 3520, vrk.193.

120 BOA. NFS.d 3520, vrk.193.

121 Halaçoğlu, İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, s. 77.928

 

NECMETTİN AYGÜN

 

yerleştirilmiş ve bugün Nevşehir İlinin Kozaklı İlçesi’ne bağlı bulunan Bağlıca Köyü’nü

meydana getirmişlerdir122. Dolayısıyla, 1830’larda Dumanlı Cemaati’ne ait

bu iki köyün (Alaca: Dumanlı ile Karataş: Taşdumanlı) Nevşehir ilinin sınırlarında

kaldığı tahmin edilmektedir.

 

Durmuşlu Cemaati: Yaylalı adındaki bir köy ve bu köyde sâkin olan 51

erkek (102 kişilik) nüfusa sahiptir123. Cemaatin meskûn olduğu Yaylalı Köyü’nün,

Nevşehir İli Gülşehir İlçesi sınırlarında kaldığı tahmin edilmektedir.

 

Delüler Cemaati: İki köy ve bu köylerde meskûn olan 34 erkek (68 kişilik)

nüfusa sahiptir124. Cemaate ait köylerden Taşdeliler Köyü, günümüzde Yalıntaş

Köyü adı ile bilinmekte olup, Gülşehir İlçesi’ne bağlıdır. Bu durumda diğer köyün

de Gülşehir İlçesi idarî sahasında bulunması mümkündür.

Görüldüğü üzere, Boynuinceli cemaatlerinden 11’i Kızılırmak’ın beri tarafında,

Aksaray coğrafyası dâhilinde kalmaktaydı. Diğerleri ise Kırşehir başta olmak

üzere Nevşehir ile (1830’da Aksaray’a bağlı olan) Koçhisar Kazası taraflarında

kalmaktaydı. Boynuinceli Aşireti adı altında kayda giren 18 cemaat, 1834’te toplam

10.131 erkek (toplam 20.262 kişilik) nüfusa sahipti. Bu nüfus, 1834’te Aksaray

Sancağı’nı oluşturan Aksaray, Eyyubili ve Koçhisar kazalarının toplam nüfusuna

hemen hemen denktir (Bkz. Tablo I). Boynuinceli Aşireti çatısı altında kayda giren

18 cemaatin, 1834’te sahip olduğu toplam 10.131 erkek (20.262 kişilik) nüfusun

4889’u Kızılırmak’ın karşı (Kırşehir ve Nevşehir) tarafında, geri kalan 5242 erkek

(10.484 kişi) ise Kızılırmak’ın beri (Aksaray) tarafında meskûndu.

Boynuinceli Aşireti çatısı altında kayda giren 18 cemaatin idarî merkezi Eyyubili

sahasında bulunan Sarıkaraman Köyü idi. Bu mekânsal bağlılıktan dolayı

“Boynuincelü nam-ı diğer Sarıkaraman Aşireti” adlandırması ortaya çıkmıştır125.

1830’larda Boynuinceli Aşireti’ne mensup cemaatlerin başında boy beyine karşılık

gelen mir-i aşiret unvanıyla Pirizâde Bekir’in oğlu 50 yaşındaki Hacı Mehmed

bulunmaktaydı126. Hacı Mehmed, oğulları ve kardeşi Abdülfettah ve onun oğullarıyla

Sarıkaraman Köyü’nde ikamet etmekteydi. Babaları Bekir’in kardeşi olduğu

 

122 Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, s.17.

123 BOA. NFS.d 3520, vrk.197.

124 BOA. NFS.d 3520, vrk.199.

125 İsmail Uçakçı, Bozoklar, Cilt I, Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul 2015, s. 323.

126 BOA. NFS.d 3518, vrk.2.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 929

 

anlaşılan 30 yaşındaki Osman da yine çocuklarıyla Sarıkaraman’da yaşamaktaydı127.

Sarıkaraman Köyü 76 erkek (152 erkek-bayan) nüfusu ile Saları-yı Kebir

(Büyüksaları) Cemaati köylerinden olan Bozkır ve Solhanlı köyleri ile birlikte en

büyük nüfuslu üç köyden biriydi. Bahsi geçen Pir(i)zâde sülalesinin varlığı nedeniyle,

Boynuinceli Aşireti cemaatlerinin Piroğlu veya Pirioğlu Aşireti adıyla kayıtlara

girmekte olduğundan bahsedilmişti. Boynuinceli Aşireti’ne adını veren Piroğlu

veya Pirioğulları aslen Büyüksalarlı Cemaati menşeli idi128.

Aksaray sahasında meskûn konar-göçer tayfaların hususiyetleri yanında Boynuinceli

Aşireti Cemaatler Birliği’nin idarî ve sosyal yapısına dair bazı bilgileri,

bölgeyi 1837’de gezen Hamilton’dan edinmek mümkündür. Hamilton, 7 Temmuz

1837’de Aksaray şehir merkezine varmıştı. O, Hasandağı ve civar sahayı gezdikten

sonra Aksaray kasaba merkezinden Acemköy’e hareket etmişti. Hamilton’un,

Boynuinceli Aşireti ile ilgili bazı gözlemleri şu şekildeydi: “Şefleri, Koçhisar’dan Nevşehir’e

giden yolun üzerinde kuzey yönünde yirmi veya otuz mil uzaklıktaki Sarıkaraman’da ikamet

eder. Bunlar eskiden beyler tarafından yönetilirlerdi. Fakat şimdi Bab-ı Ali tarafından atanmış

bir voyvodanın yönetimi altındadırlar. Başlıca görevleri veya meşguliyetleri Küçük Asya’nın doğu

bölümündeki madenlerden İstanbul’a kurşun ve bakır taşımaktır”129. Seyyah 15 Temmuz

1837’de Sarıkaraman Köyü’ne varmıştır. Bura hakkındaki diğer gözlemleri ise

şöyledir: “…öğleden sonra 1’de voyvodanın konağı yanında yalnızca birkaç kulübeden oluşan

Sarıkaraman’a ulaştık. Burada iki reisle karşılaştım. Bir tanesi aşiretin lideri olan, halkının

çoğu gibi uzun ve yakışıklı ve yine onlar gibi kırmızının baskın renk olduğu parlak ve cırtlak

renkli bir elbise tutkunu olan bir adamdı. Diğeri Konya paşası (Konya vilayeti valisi) tarafından

atanmış olan ağa idi. Beni konağında ağırladı (…) Bu bölgenin Türkmenleri, eski Kapadokya

selefleri gibi büyük at üreticileridir”130. Hamilton’un gözlemleri doyurucu olmasa da,

verdiği bilgiler 1830’lara tarihli nüfus kayıtlarıyla çağdaş olması nedeniyle önem

taşımaktadır. Sarıkaraman’da iken Hamilton’un gördüğü aşiret reisi Pirioğlu Mehmed

Bey olmalıdır. 1834’te aşiretin miri olan Hacı Mehmed’in, 1814’te, yani 20

yıl önce yine aşiretin önderi olduğu ve Pirioğlu Mehmed Bey adı ile (henüz hacı

 

127 BOA. NFS.d 3520, vrk.3.

128 28 Haziran 1711 tarihli olan bu arşiv belgesine göre Büyüksalarlı Cemaati’nin aşiret miri Pirioğlu

Mustafa idi. Bu yılda Büyüksalarlı Cemaati “Danişmendli Türkmeni’nden” ibaresiyle kayda girmiş olup,

bu durum Boynuinceli Aşireti adının bu yıllarda henüz üst çatı olacak derecede bağlayıcı olmadığına,

Danişmendli adının halen kapsayıcı konumda olduğuna işarettir. Bkz. BOA. C. DH, 298/14854.

129 Fahri Yıldırım, Seyyahların Gözünden Aksaray Ve Çevresi, Aksaray Valiliği Kültür Ve Turizm Müdürlüğü

Yayınları, Aksaray 2012, s.102.

130 Yıldırım, Seyyahların Gözünden Aksaray, s. 115.930

 

 NECMETTİN AYGÜN

 

değildir) Aksaray-Kırşehir-Nevşehir sahasında kurşun taşıma işlerini yürüttüğü

arşiv kayıtları ile sabittir131.

Boynuinceli Aşireti’ne mensup cemaatlerin aşiret miri, yani boybeyi Sarıkaraman’da

ikamet etmekteyken, cemaatler birliği kethüdası da Çardak (Altınkaya)

132 Köyü’nde ikamet etmekteydi. Zira Boynuinceli Aşireti cemaatleri ile ilgili

olan 1831’deki ilk nüfus sayımına göre “Koç Salih Ağa”, Hacıahmedli Cemaati’nin

Kethüdası olarak kaydedilmişti133. Geriye kalan 17 cemaat içerisinde kethüda olarak

görevli resmiyette başka biri kayıtlı değildir. Bu durumda, Koç Salih Ağa’nın

aynı zamanda Boynuinceli Aşireti’ne mensup cemaatlerin kethüdası olduğu anlaşılmaktadır.

Bu nedenle olsa gerek, 1834’teki nüfus yoklamasında Hacıahmedli

Cemaati köyleri nüfus sayımına ilkin Çardak Köyü’nün nüfus sayımı ile başlanmıştır134.

Boynuinceli Aşireti cemaatlerinin idaresinde aşiret miri ve kethüdanın

haricinde kâhya unvanlı pek çok kimsenin varlığı söz konusudur. Kâhya unvanlı

bu kimseler, muhtemelen birkaç köyden oluşan daha küçük üniteleri idare etmekteydiler.

Bazı köylerde ise kâhya bulunmamaktaydı. Kâhya bulunmayan köylerin,

en yakında kâhyası bulunan köydeki kâhya tarafından idare edildiği söylenebilir.

Bilindiği gibi kethüdalık görevi babadan oğula geçerdi135. Aksaray-Kırşe-

 

131 Uçakçı, Bozoklar, s. 323.

132 Günümüzde Aksaray merkeze bağlı Altınkaya Beldesi.

133 BOA. NFS.d 3518, vrk.38.

134 BOA. NFS.d 3520, vrk.19.

135 Aşiretin veya cemaatin ihtiyarları ile sair ileri gelenleri bir aday belirlerlerdi. Aday belirlendikten

sonra durum mahallin kadısına iletilirdi. Kadı da durumu İstanbul’a bir arz ile bildirerek onay isterdi. Kadı

arzında kethüda adayı için, “yarar kimesnedür, mahaldür, maslahatgüzâr, kethüdalık uhdesinden gelür,

kethüda oğlu kethüdadır” şeklinde övücü ifadelerde bulunurdu. İstanbul gerekli incelemeleri yaptıktan sonra

ilgili kimseye berat verirdi. Bkz. Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, s. 175. Kethüda, aşiretin iç düzeni

ve idaresinden sorumluydu. Aşiret Miri’nden sonra gelirdi. Voyvoda ise, aşiretin vergilerini toplayarak

devlete ulaştıran kimseydi (bu kimse 1830’larda yerini kethüdaya bırakmıştır). Onlar, devletin kendilerine

yüklemiş olduğu bazı görevler karşılığında vergiden muaf tutulmaktaydılar. Ancak bu uygulama genellik

ifade etmemekteydi. Genelde onlar, idarecisi olduğu cemaatin halkı gibi birer vergi mükellefi olup, devlet

onların vergi vermekten kaçınmalarına müsaade etmezdi. Bkz. Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler,

s.182. Bununla birlikte voyvoda ile kethüdalar çoğu zaman vergi vermemekte, kendi hisselerine düşen

vergiyi ahalinin üstüne yıkmakta, yanlarında ikişer-beşer kişi istihdam ederek onları da vergi vermemeye

sevk ederlerdi. Yani aşiretin üst seviyedeki idarecileri kendilerini bir tür “askerî” pozisyonunda görerek

vergi vermeye yanaşmamaktaydılar. Ancak devlete göre, adı geçenler de vergilerini ödemeleri gerekiyordu:

“Kırşehri ve Aksaray sancakları mutasarrıflarına ve (boşluk) ve kadılarına hüküm ki (…) Mehmed ve

Ahmed ve Hacı Musa zide mecdühum mukaddema Divan-ı Hümayun’a arzuhal idüb ber-vech-i malikâne

uhdelerinde olan Şereflü Türkmanı Mukataasının tahrir-i cedid defterinde mukayyed (…) reaya ve raiyyeti

oğullarından Yunus veled-i Osman nam reaya ben mukaddema kethüda olmuş idim deyu ve Yusuf nam

reaya ben dahi mukaddema voyvoda idüm deyu ve Deli Yahya nam reaya dahi ben pir u ihtiyarım deyu

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 931

 

hir-Nevşehir-Koçhisar sahasında toplamda 168 köyden müteşekkil Boynuinceli

Aşireti cemaatlerinin kethüdası görevinde bulunan Koç Salih Ağa’nın varlığı,

1970’de köy ahalisinden derlenen anlatılara şu şekilde yansımıştır: “Bu köyde, köylülerin

yapılış tarihini bilmedikleri güzel ve tarihi bir konak varmış. Yıkılmış, yerine ev yapılmıştır.

Eski köyün ağası burada oturur, köyü yönetirmiş. Rivayetlere göre köy halkının kendisine hürmetsizlik

yaptığını görünce köyü terk edip gitmiştir. Çardak’ın bir aşiret kolu olduğunu söylediler”136.

Boynuinceli Aşireti’ne mensup cemaatlerin tümüne adını veren iki eski cemaatin:

Danışmendli ile Boynuinceli cemaatlerinin, 1830’larda hem köy sayısı

ve hem de nüfus açısından Boynuinceli Aşireti cemaatlerinin en zayıf halkaları

haline gelmiş olmaları manidardır. Mesela Kayseri’yi yaylak, Kuzey Suriye sahasını

kışlak olarak kullanan Danişmendli adı, 1582 tahririnde 40 cemaatten ve

bu cemaate tâbi 1241 vergi nüfusundan oluşan teşekküle adını veren büyük bir

üst çatı teşekkülü konumundaydı137. Muhtemel aşiret üyeleri, aradan geçen birkaç

yüzyılda bölüne bölüne farklı cemaatlere ayrılmışlar, her bir cemaatin başındaki

beyin adı da bu cemaatler ile özdeşleştiğinden, ana çatı olan Danişmendli Aşireti

gitgide küçülmüş olmalıdır. Ayrıca 1580’lerde Kayseri merkezli olarak yaşamakta

olan Danişmendli Türkmenleri, Orta Anadolu’ya veya Anadolu’nun muhtelif

sahalarına doğru yer değiştirirlerken veya 1700’lerde devlet tarafından zorunlu iskâna

tabi tutulurlarken dağıtılmış ve böylelikle küçül(tül)müş de olabilirler. Nitekim

1530’larda Aydın’dan Kocaeli’ye, Menteşe’den Kırşehir’e, Saruhan’dan Maraş ve

Adana’ya kadar Anadolu’nun dört bir tarafında görülen Danişmendli Türkmenmuafiyet

iddia ile mirîlerin virmeyüb ve bundan başka her biri kendülere ikişer beşer reayayı hizmetkâr idüb

bizlerin hizmetkârlarımız mirî vermek iktiza eylemez deyu salyane itdirmeyüb mezburların rüsum-ı mirîleri

sairlerine tahmil ve tahsil olunmak elzem gelse mucib-i gadr bir halde olmakla hilaf-ı kanun iddialarına amel

ve i’tibar olunmayub rüsum-ı mirîleri tamamen tahsil etdirilüb kimesneye teallül ve muhalefet itdirilmemek

içün emr-i şerif verilmesini istid’a eyledikleri ecilden Hazine-i Âmiremde mahfuz olan Başmuhasebe

Defterlerine nazar olundukda Kırşehri ve Aksaray sakinleri Şerefli Cemaati Mukataası muma-ileyhimin

ber-vech-i malikâne uhdelerinde olduğu ve mukataa-i mezbura tabi Büyükşerefli Cemaatinin Yunus veled-i

Osman Kethüda ve Yusuf dahi mukaddema voyvoda ve Deli Yahya pir ü ihtiyar olmakla rüsumların hâlî

kayd olundukları ve rüsum-keş Türkman cemaatlerinin kadimi reaya ve raiyyeti oğullarından olub kal’a

neferin ve derbend hidmeti mukabili yedlerinde berat ve emr-i şerif olmayanların sonradan muafiyetlerine

amel ve itibar olunmayub rüsum-ı mirîleri tahsil içün evamir-i şerife viregeldiği derkenar olunduk da

derkenarı mucebince 1153 senesi Muharremin gurresi gününde (29 Mart 1743) Hüdavendigar-ı sabık

merhum ve mağfurun-leh () Sultan Mahmud Han zamanında emr-i şerif verilmekle verilen emr-i şerifin

tecdidi rica etmekle ‘hilaf-ı ferman yoğsa tecdid ola’ deyu ferman emr-i şerif yazılmak içün tezkire… fî 8

Receb 1168” (20 Nisan 1755). Bkz. BOA. C. ML, 621/25569.

136 Konyalı, Niğde Aksaray Tarihi, Cilt II, s. 1867. Köylülerin, üyesi oldukları aşiret veya cemaat hakkında

daha fazla bilgiye sahip olmamaları “sözlü anlatıların” aradan geçen bir yüzyılı aşkın sürede (140 senede)

unutulmaya yüz tutmakta olduğuna işaret etmektedir.

137 Gündüz, Danışmendli Türkmenleri, s. 97.932

 

 

NECMETTİN AYGÜN

 

lerinin138, 1830’lara gelindiğinde buharlaşıp yok oldukları düşünülemez. Onlar,

şüphesiz başlarındaki muhtelif beylerin adlarıyla Anadolu’da var olmaya devam

etmekteydiler. Bu minvalde meselâ Boynuinceli, Karacakürd ve Hasanlı gibi aşiretlerin

eski dönemlerde, meselâ 1500’lerde kendi adları ile mevcut olmadıkları,

aksine Danişmendli Türkmenleri içerisinden çıktıkları kabul edilmektedir139. Bahsi

geçen etkenler yanında Danişmendli Cemaati’ne mensup bazı hânelerin cemaatten

ayrılarak başka mahallere çekip gitmeleri belirtilenler kadar etkili olmalıdır.

Nitekim 1822 yılına tarihli arşiv belgelerinde yer alan bilgilere göre, aynı zamanda

“Kaşıkçı Danişmendlisi” olarak da anılmakta olan Danişmendli Cemaati’nden 110

hâne, son sekiz on yılda (1812-1822) Danişmendli Cemaati’nden ayrılarak Karalı

ve Sermayeli Aşireti’nin aşiret miri olan Gedeşoğlu Hacı Yusuf Bey tarafına geçip

orada meskûn olmuşlardı. Durum üzerine Danişmendli Cemaati’nin bağlı olduğu

üst çatı olan Boynuinceli Mukataası’nın kethüdası ve sair ileri gelenleri Küçükdanişmendli

nâibine giderek durumu anlatmışlar ve gidenlerin geri getirilmesi için

nâib vasıtasıyla, 15 Temmuz 1822 tarihli bir yazının (i’lâm’ın) devlet merkezine

(İstanbul’a; Divan’a) ulaşmasını sağlamışlardı. Divan’a sunulan yazıda, gidenlerin

geri gelmemesi durumunda devlete olan aynî ve nakdî sorumlulukların yerine getirilemeyeceği,

cemaatin perişan olacağı vb. anlatılmakta, gidenlerin asıl aşiretlerine

geri getirilmesi için devletten bir emir rica edilmekteydi140.

Yukarıdaki etkenlerin yanında, devlete ve ağalarına veya sancağın yıllık

masraflarına verilmek üzere hisselerine düşen yıllık vergileri veremeyecek/

ödeyemeyecek duruma düşenlerin bir çare olarak sağa-sola dağılmaları (memleketlerini

terk ederek sancak veya kaza dışına çıkmaları) konar-göçer cemaatlerin

sayıca azalmalarına yol açan önemli bir etken olmalıdır. Bu münasebetle Aksaray

Sancağı sınırlarında meskûn olan Ekecik Aşireti ahalisinin durumu belirtilmelidir.

Ekecik Aşireti her yıl İstanbul baruthânesine, barut yapımında kullanılan

 

138 Halaçoğlu, Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar, Cilt II, s. 582-590.

139 Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 97.

140 BOA. C.DH, 109/5402-1,2,3,4,5,6. Durum üzerine İstanbul’dan Kırşehir ve Aksaray havalileri

nâibleri ile Darbhâne-i Âmire’de bu işe görevli olan memurlara yazı yazılmıştır. 29 Eylül 1822 tarihli

olan bu yazıya göre, Gedeşoğlu’na firar edenleri geri, asıl aşiretlerine getirtilerek iskân edilmeleri

emredilirken, Ankara Sancağı’nda yaşamakta olan Tabanlı (Tabanlu nam-ı diğer Bozulus Türkmeni)

Hassına bağlı Danişmendli nam-ı diğer Karamanlı adındaki cemaati ile (bu Danişmendli’ye bağlı olduğu

anlaşılan) Veleduşakı Mahallesi’nin yanı sıra Karalı ve Sermayeli cemaatlerine müdahale olunmamasına

dikkat edilmesi istenmekteydi. Yine aynı belgeden anlaşıldığı kadarıyla Gedeşoğlu tarafına firar edenler

Boynuinceli Mukataası’na bağlı Kaşıkçı Danişmendlisi Oymağı’ndan Harbendeli, Arzumanoğlu ve

Şehinzaroğlu (Şahnazaroğlu) mahalleleri (obaları) ahalileri idi. Karalar ve Kaşıkçı cemaatleri için bkz.

Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 104-109.

 

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 933

 

12.000 vukıyye (14.400 kg) âdi güherçile göndermenin yanında, bu güherçilenin

İstanbul’a naklinden de sorumluydular. Bu yıllık vazife karşılığında onlar devlete

başkaca vergi ödememekteydiler. Geriye sadece ağalarına vermekte oldukları

çeşitli adlardaki ödemeler kalmaktaydı. Ancak hem devlete ve hem de ağalarına

karşı her yıl yerine getirmek zorunda oldukları bu vazifeleri bazı yıllarda aksamaktaydı.

Bu aksamanın arkasında, mesela 1833 yılına ait bir arşiv belgesine

göre, aşiret ahalisinin üzerlerine binen ağır vergileri ödeyemeyecek hâle gelmeleri

karşısında çoğu hânelerini terk ederek başka mahallere gidip yerleşmişler ve geride

kalanlar gidenlerin vergilerini de vermek zorunda kaldıkları için ekonomik

olarak perişan olmuşlardı141. Aksaray Sancağı’nda meskûn konar-göçer aşiretler

gerek Baruthâne’ye ve gerekse mahallindeki idarecilerine olan yıllık ödemelerini/

sorumluluklarını yerine getirmekte zorlandıklarından onlardan bazıları (yüzden

fazla hâne: 100 x 5= yaklaşık 500 kişi) terk-i vatan ederek Ankara Sancağı’na

bağlı Haymana’daki Cihanbeyli Aşireti içine girmiş, bazıları da Ilgın ve Bereketli

Madeni’ne bağlı Develi Karahisar (Yeşilhisar/Kayseri) Kazası’na giderek orasını

vatan tutmuşlardı142. Anlaşılacağı üzere vergilerin ağırlaşmasından kaynaklanan

geçim şartlarının zorlaşması vergilerin ödenememesine ve akabinde konar-göçer

ahalinin memleketlerini terk etmelerine yol açıyordu. Benzer saikler altında gerçekleşen

göçler ise şüphesiz konar-göçer cemaatlerin nüfusça küçülmelerine (ve

dolayısıyla adlarının unutulmasına) veya (kaçak göç alan cemaatler açısından ise)

nüfusça büyümelerine yol açmaktaydı.

1834’te Boynuinceli Aşireti çatısı altında kayda giren 18 cemaatin 7’si nüfusça

büyük sayılabilecek yapıya sahip iken, geriye kalan 11 cemaat için aynı şeyi

söylemek mümkün değildir. Bu 11 cemaatten her birinin-1834 yılına göre-en az

200-300 yıllık bir tarihi vardır ve bunlar, bir zamanlar aşiret (boy) hüviyeti taşıyan

nüfusça çok daha büyük teşekküllerdi. O halde, bu cemaatler bir veya birkaç

köyden oluşan küçük ünitelere nasıl dönüşmüşlerdi? Şüphesiz bu cemaatlerin bazı

tayfaları birkaç yüz yıl önce yerleşik hayata geçip konar-göçer olma hususiyetlerini

kaybederek yerleşik ahaliye karışmış ve böylelikle aşiret tahrirlerinin (sayımlarının)

dışında kalmış olabilirler. Ayrıca, Anadolu’da ilk yaşam alanları olan Doğu ve Güneydoğu’dan

Orta Anadolu’ya girerlerken yaşanan yer değiştirme hareketi sürecinde

cemaate bağlı bir kısım tayfalar eski memleketlerinde kalmış da olabilirler.

 

141 Durum üzerine Ekecik ahalisi ileri gelenleri devletten yıllık ödemelerinde indirime gidilmesini talep

etmişlerdi. Bkz. BOA. Cevdet-Askeriye, 346/14329.

142 Devlet ise durum karşısında gidenlerin geri gönderilmesi için Ankara mütesellimine ve diğer ileri

gelen vazifelilere emir yazmıştır, bkz. BOA. Cevdet-Askeriye, 346/14329.934

 

NECMETTİN AYGÜN

 

Bu gelişmelerden öte, devletin boş ve harap haldeki köyleri veya ziraat alanlarını

şenlendirme maksatlı olarak 1691’de uygulamaya koyduğu iskân politikasının çok

daha etkili olduğu söylenebilir. Zira bu politika, Anadolu’nun dört bir tarafına

yayılmış olan aynı menşeden cemaatlerin daha da parçalanmasının önünü açmıştır.

Parçalanarak küçülme durumunu, Boynuinceli Aşireti çatısı altında bulunan

her bir cemaat için tek tek ayrıntısıyla ele almak mümkün olmakla birlikte, bu

şekildeki bir teşebbüs ayrıca bir araştırmayı gerekli kılmakta olduğundan, burada

sadece Bekdik Cemaati’ni ele alarak soruya cevap bulmak, diğerleri için de yeterli

açıklamayı sağlayacaktır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, 1469’da Aksaray’ın Osmanlı idaresine girmesinin

akabinde yapılan tahrirleri gösteren Tapu Tahrir Defterleri’nde Danişmendli,

Bayındır, Göktaş, Saları, Yağan, Yıva, Bektik, Avşar, Todurga, Uzartık, Musular

  1. adındaki mezraa, köy, mevki ve kişi adlarına sıklıkla rast gelinmesi söz konusudur.

Zira daha önce de ifade edildiği üzere Aksaray’ın içinde bulunduğu Orta

Anadolu, Anadolu’daki ilk Türk yerleşim sahaları arasındadır. Bu nedenle, Boynuinceli

Aşireti çatısı altında bulunan bahsi geçen aşiret veya cemaatler daha Aksaray’a

henüz avdet etmedikleri zamanlarda, onlarla aynı adlardaki mezraa veya

köy adları Aksaray sahasında çoktan mevcuttu. Bunlardan biri de Bekdik adıdır.

1530’da Aksaray Kazası’na bağlı Eyyubili Nahiyesi’nde Bekdik adında bir

mezraa mevcuttu. Bu mezraa, Çatin (günümüzde Ortaköy İlçesi’ne bağlı Çatin

Köyü) yanındaydı143. Bugün de aynı sahada (Ortaköy İlçesi sahasında) Bekdik

adında bir köy mevcuttur. Ancak bu köy, Çatin Köyü yakınlarında değil, daha

kuzeyde Kızılırmak kenarındadır. Her ne şekilde olursa olsun, 1530’larda adı

mevcut olan Bekdik Mezraası ile günümüzde var olan (ve Boynuinceli Aşireti teşekküllerinin

bakiyesi olduğu düşünülen) Bekdik Köyü, birbirleriyle aynı sahada,

Eyyubili Nahiyesi’nde (şimdiki Ortaköy İlçesi’nde) bulunması söz konusudur. Bu

durumda, yer değiştiren cemaatler her hangi bir sahaya yerleşirlerken kendileriyle aynı menşeden

gelen toplulukların sahalarını mı tercih etmekteydiler sorusu akla gelmektedir. Zira benzer

bir durum Salarlı Cemaati için de geçerlidir144.

Danişmendli Türkmenlerinin Kayseri havalisinde bulundukları sırada ger-

 

143 Konyalı, Niğde Aksaray Tarihi, Cilt I, s. 615.

144 1530’da Eyyubili Nahiyesi’nde “Salur” adında bir mezraa mevcuttur. 1830’larda da Saları-yı Kebir

ve Saları-yı Sağir adındaki iki büyük cemaatin yerleşim sahası yine Eyyubili Nahiyesi’dir. Günümüzde

ise aynı sahada, Saları Alaca adında bir köy vardır. Ve bu köy, 1830’lardaki Saları Cemaati köylerinin

bulunduğu saha içindedir.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 935

 

çekleşen 1582’deki tahrirde Bekdik adında bir teşekküle rast gelinmemektedir.

Ancak, daha 1530’da, Kırşehir sahasında Varsak Aşireti’ne bağlı olan bir Bekdik

Aşireti mevcuttu145. Bu durumda, 1530’da Aksaray’da, Eyyubili Nahiyesi’nde var

olan Bekdik Mezraası’nın, Kırşehir’deki bu Bekdik Aşireti’nin yaylak alanı olması

gerektiği akla gelmektedir. Zira Eyyubili Nahiyesi sahası ile Kırşehir sahası birbirleriyle

sınır komşulukları olan aynı coğrafyadaki iki farklı sahadır. Günümüzdeki

Bekdik Köyü de bir yönü ile Kırşehir idarî sahasına bakar şekilde konumludur.

Dolayısıyla, Anadolu’da Bekdik adına en erken tarihli rast gelinen yerlerden birinin

Kırşehir-Aksaray sahası olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, Kayseri

ve havalisinden geldiği açık olan Boynuinceli Aşireti adındaki cemaatler birliğinin,

Kırşehir-Aksaray sahasına geldiklerinden bir müddet sonra, bu sahanın

yerlilerinden olan Bekdik Aşireti’ni de bünyesine katmış olduğu anlaşılmaktadır.

Nitekim onlar, yani Bekdik Aşireti, 1656’daki tahrirde 73 hâne vergi nüfusu ile

Kırşehir-Nevşehir-Aksaray sahasında bulunan Rum Evi Danişmendlileri (bu teşekkül

daha sonraları Boynuinceli Aşireti veya Boynuinceli Mukataası adını alacaktır)

çatısı altındadırlar146. Kısacası Bekdik Aşireti, 1656’da Boynuinceli Aşireti

önderliğindeki aşiretler birliğine girmiş durumdadır.

1700’lere gelindiğinde ise Bekdik Aşireti için zorunlu iskân günleri başlar.

Bu minvalde, Bekdik Aşireti’nin 1713’ten biraz önce Maraş’a iskân edildikleri ve

buradaki Bektutiye Medresesi’ne vakıf reayası yazıldıkları görülmektedir. Bunlar

vergilerini Maraş’ta bulunan Bektutiye (Mektutiye) Câmii ve Medresesi’ne

vermekteydiler. Maraş’ta bulunan (Kara) Bekdik ahalisinin vergilerini Bektutiye

Vakfı’na vermeyi kendilerinin talep etmiş olmaları147, onların vakıf statüsünden

yararlanmak istemelerinin sonucu olmalıdır. Böylece onlar devlet memurlarının

(ehl-i örfün vb.) kanuna aykırı vergi taleplerinden kurtulmuş olacaklardı. Bu durum

onların, ayrıca nüfuslarında ve dolayısıyla da iktisadî güçlerinde sıkıntılı bir

hâlde bulunmakta olduklarına da işaret olmalıdır. Nitekim onlar 1714’te Maraş’taki

iskân yerlerini terk edip Aksaray yakınlarına gelerek burada yerleşmişler,

hudutlarında zabit olmaması sebebiyle de yolları basarak, yolcuların mallarını

yağmalamışlar, benzeri kötülüklerde bulunmuşlardı. Şekavetlerinin gittikçe artması

ve devlete olan 5000 kuruş borçlarını da ödememeleri üzerine, vergilerine 5000

145 Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 88.

146 Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 88.

147 Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 88.936

 

NECMETTİN AYGÜN

 

kuruş daha zam yapılması istenmişti148. Anlaşılan Bekdik ahalisi, Kırşehir-Aksaray

sahasında yaşadıkları günlerde kendi hallerinde olmayıp, ahaliye zarar vermeleri,

şekavetle meşgul olmaları veya aynı sahadaki bir başka konar-göçer teşekkül

ile problem yaşamaları nedeniyle olsa gerek devlet tarafından Maraş’a zorunlu

iskâna tâbi tutulmuşlardı. Bu yıllarda, yani 1700’lerin ilk çeyreğinde, Aksaray Sancağı’nda

sâkin Boynuinceli Mukataası cemaatleri 14 cemaatten oluşmakta olup,

cemaatlerin her birinin içinde eşkıya ve sair iskândan kaçan grupların bulunması

nedeniyle, bunların da devlete olan 15.000 kuruşluk borçları üzerine 5000 kuruş

daha zam yapılması istenmişti. Ayrıca yine bu cemaatlerden biri olan Hacıahmedli

Cemaati’ne de diğer cemaatlerden evlerin (hânelerin) gelip girmesi sebebiyle yıllık

ödemelerine 1000 kuruş daha zam yapılması, Hacıahmedli Cemaati’nin bu yıllardaki

malikâne mutasarrıfı-işletmecisi Baltacılar Kethüdası Ali Ağa tarafından,

İstanbul’a bildirilerek talep edilmişti149. Osmanlı arşiv kayıtlarına dayalı bu son

bilgi, Hacıahmedli Cemaati’nin sonraları; 1830’larda kalabalık bir nüfusa sahip

olmasının arkasında yatan etkenlere ışık tutuyor olmasıyla da önem taşımaktadır.

Görüldüğü gibi, 1700’lerin ilk çeyreği hem Bekdik ve hem de Boynuinceli

Türkmenlerine mensup diğer cemaatler için sıkıntılı bir sürece karşılık gelmektedir.

Ancak süreç devam etmekteydi. Maraş’tan ayrılan Karabekdik adındaki bu teşekkül,

1722’de, bu sefer Ereğli ile Karapınar arasında bulunan Hortu Hanı adındaki

mahalle iskân edilmişti150. Onlar devlet tarafından buraya iskân edildiğinde,

aynı zamanda her bir hânesine de ziraat alanları verilmiş, boşta duran Yenice

ve Ağaçlı köyleri de kendilerine tahsis edilmişti. Bununla birlikte Bekdik ahalisi,

çeşitli bahaneler ileri sürerek iskân mahallerini terk etmeye ve konar-göçerliğe yeniden

dönmek için devletten yeni taleplerde bulunmaya başlamışlardı. Devlet ise,

bu talepleri kesinlikle reddetmişti151. 1729’da, yukarıda bahsi geçtiği üzere, Muş-

 

148 Halaçoğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti, s. 53 ve İlyas Gökhan-Kasım Bal, Dulkadirli ve

Bayezidli İdareciler, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2013, s. 43.

149 Halaçoğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti, s. 53.

150 1757’ye tarihli bir arşiv kaydına göre burası Bekdik adıyla anılmaktaydı. Devlet, ana yollar üzerinde

bulunan hanları aynı zamanda bir derbent noktası olarak görmekte olduğundan, çeşitli etkenlere bağlı

olarak ıssızlaşan bu sahaları şenlendirmeye gayret göstermiştir. Ayrıntısı için bkz. Doğan Yörük, “II.

Mahmud Döneminde Konya Çevresindeki Derbendlerle İlgili Yapılan Düzenlemeler”, İkinci İktisat Tarihi

Kongresi (24-25 Haziran 2010, Elazığ), Elazığ 2013, s. 205.

151 Günümüzde Konya İli Ereğli İlçesi’ne bağlı olan ve genelde Ereğli İlçesi’nin kuzeyinden Aksaray

sahasına doğru uzanmakta olan sahada yer alan Tatırlı, Halaçlı, Adabağ, Taşağıl, Aşıklar, Tatlıkuyu,

Acıkuyu, Sarıtopallı, Kargacı, Türkmen, Akhüyük, Bulgurlu, Çiller, Kamılıkuyu, Yeniköy, Aşağıgöndelen,

Yukarıgöndelen, Zengen, Karaburun, Kuskuncuk, Sazgeçit (Hortu) ve Selvili adındaki 22 köy ile Niğde İli

Bor İlçesi sahasında kalan Kızılca, Çukurkuyu, Badak, Emen, Nazaran ve Bereke köylerinin Bekdik Aşireti

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 937

 

kara’nın nüfusça takviye edilmesi sürecinde Bekdik Cemaati’nden de 79 evin (hânenin)

Muşkara’ya iskâna tâbi tutulduğu ve böylece kasabada Bekdik adında bir

mahallenin vücut bulduğu bilinmektedir152. Aslen Kırşehir-Aksaray coğrafyasında

meskûn olan ve bu şekilde, iskâna tabi tutularak farklı coğrafyalara dağıtılan Bekdik

Cemaati’nden bir kısım ahali, 1830’lara tarihli nüfus defterlerinde yer alan kayıtlara

göre, eski yurtları olan Eyyubili Kazası sahasında Bekdik Cemaati’ne bağlı

Bekdik adındaki köyde 18 hânede 56 erkek (toplamda 112 kişilik) nüfus ile ikamet

ediyorlardı. Anlaşılan Bekdiklerden bir kısmı iskân esnasında, iskândan kaçarak

veya iskân edildikleri yerlerden zamanla ayrılarak eski yurtlarında; Aksaray’da

kalmayı/toplanmayı başarabilmişlerdir.

 

  1. Boynuinceli Türkmenlerinin “Kaza” Statüsünü Alması

 

Boynuinceli Türkmenlerine mensup boyların 1840’larda tıpkı Aksaray, Koçhisar

ve Eyyubili gibi kaza statüsü elde ettiğini belirtmek gerekmektedir. Bu gelişmenin

  1. Mahmud zamanında başlayan ve Tanzimat-ı Hayriye’nin ilanıyla

(1839) hızlanan modernleşme hareketleri ile rabıtası söz konusudur. Tanzimat

Fermanı’nın üç temel ilkesi olan askerlik, vergi ve asayiş konusu, her açıdan konar-

göçer aşiretlerin klasik örgütlenmelerini derinden etkilemişti. Aşiretlerin Tanzimat-

ı Hayriye’ye uygun olarak mal ve mülklerinin yazılıp bundan böyle yerleşik

ahali gibi herkesin tahammülüne göre vergilendirilmesinin yeni usulün gereği olduğunun

hicrî 1256/miladî 1840’da Meclis-i Vâlâ tarafından kabul edilmesiyle bilhassa

aşiret idarecilerinin sıkıntılı bir sürece girmiş olduklarını tahmin etmek güç

değildir153. Zira eskiden aşiretler tek tek birey olarak vergilendirilmek yerine topluca

vergilendirilmekte, kimden ne kadar vergi tahsil edileceği aşiret miri veya aşiret

kethüdası tarafından belirlenmekte, bu sırada pek çok kişiden vergi alınmayarak

onların vergileri de aşiretin fakir fukarasından tahsil edilmekte, aşiret üyelerinden

bu şekilde toplanan vergiler bazı zamanlarda hazineye ulaşamadan aşiret beylerinin

ellerinde kalarak tarumar olmakta, bu sefer ağalar veya beyler bir yıl içerisinde

ikinci kez aşiret ahalisinden vergi toplamaya kalkışarak ahaliyi iyice perişan

hâle getirmekteydiler. Dolayısıyla yeni düzenlemelere bağlı olarak, 1840’lardan

tarafından kurulduğu ifade edilmektedir. Günümüzde bu köylerdeki bazı aileler kendilerinin Maraş’tan

geldiklerini söylemektedirler. Ayrıntısı için bkz. Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s. 89.

 

152 Bekdik ahalisi, Nevşehir Kalesi’nin ardına düşen Kahveci Dağı’nın batı yamacında kendilerine

tahsis edilen arsalara ev yaptırmak kaydıyla yerleştirilmişlerdi. Bkz. Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, s. 23.

153 Abdullah Saydam, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Aşiretlerin İskânına Dair Gözlemler”, Anadolu’da

ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler (Sempozyumu Bildirileri, Tarsus, 14 Mayıs 2000), Ankara 2000, s. 221.938

 

NECMETTİN AYGÜN

 

itibaren aşiret reisleriyle devlet veya devletin taşradaki temsilcileri (kaza, sancak

ve vilayet meclislerindeki idareciler) sıklıkla karşı karşıya gelmeye başlamışlardı.

Tanzimat’ın ilanından sonra vergilerin âdil şekilde toplanması amacıyla taşrada,

her bir kazada tesis edilen muhassıllık meclisleri154 kısa sürede olumlu etki

göstermişti. Nitekim Aksaray sahasında meskûn Boynuinceli aşiretlerinden bazı

cemaatler (başta Hacıahmedli Cemaati olmak üzere) ile Şerefli Aşireti, aşiret idarecilerin

zulümlerinden kurtulmak ve normal halkın sahip olduğu haklara sahip

olmak, Tanzimat-ı Hayriye şartlarında idare edilmek için devlete başvurarak Aksaray

Kazası Muhassıllığı’na bağlanmayı talep etmişlerdi155. Boynuinceli Aşireti’nin

üst yönetimi ise bu sırada Aksaray Muhassılı Said Ağa’nın, Aksaray sahasındaki

konar-göçer menşeli aşiretleri yerli ahali ile bir tutarak vergilendirmeye kalkması

karşısında yaşanan sıkıntıları bertaraf etmekle meşguldü. Zira Boynuinceli Aşireti’ne

bağlı cemaatlerin Aksaray sahasında kalanları yerli ahali gibi sayılıp vergilendirilirken,

aynı aşiretin Kırşehir, Nevşehir, Arapsun ve Bozok sahasında kalan

hâneleri (veya cemaatleri) olduğu gibi bırakılmış, bu durum vergi kaybına yol açtığı

gibi çeşitli dedikodulara da mahal vermişti. Aşiret yönetimi ayrıca İstanbul’a

giderek, bulundukları kazaların ahalisiyle irtibatları olmadığını, onlara pek de

uyum sağlayamadıklarını, her tarafa muhassıl tayin edilerek ora ahalilerinin rahata

kavuştuklarını belirterek, müstakil bir kaza olmayı devletten talep etmişlerdi156.

Durum Meclis-i Vâlâ’da enine boyuna görüşülmüş ve aşiretler üzerinde Tanzimat

ilkelerinin şimdilik uygulanmayarak, ülke genelindeki aşiretlerin durumlarının yeniden

düzenlenmesi için daha ayrıntılı çalışmaların yapılması kararına varılmıştı

(1840). Ayrıca Meclis-i Vâlâ’da 5 Kasım 1840’da yapılan görüşmede Şerefli Aşireti’nin

de Boynuinceli Aşireti’ne bağlanarak Konya Vilayet Meclisi tarafından

gönderilecek bir muhassıl tarafından idare edilmesi; 1841 yılından itibaren ise bütün

aşiretlerin Tanzimat usullerine göre yönetilmesi kararlaştırılmıştı. Bu karara

 

154 Muhassıllık veya Memleket Meclisleri’nin işleyişi için bkz. Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahallî

İdareleri, s. 32-45.

155 BOA. Cevdet-Dahiliye, 7620 ve BOA. İrade-Meclis-i Vâlâ, 178’den naklen Abdullah Saydam, “Tanzimat

İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek: Boynuincelü Aşireti”, Türk Kültürü, Sayı 503-504, Ankara

2005, s. 17.

156 Arazi tahriri, vergilerin tespiti ve tahsili gibi hususlarda Tanzimat-ı Hayriye şartlarına uygun

olarak müstakil muhassıl ile müdürün yetkili olmasını, zabıta işlerinin de aralarından atanacak bir beye

havale edilmesini talep etmişlerdi. Böyle olursa eğer idarî ve malî yükümlülüklerini en iyi şekilde yerine

getirebileceklerini, Darphâne ve Baruthâne için tertip edilen kurşun ve güherçileyi nakletmeye devam

edeceklerini taahhüt etmişlerdi. Bkz. Saydam, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek:

Boynuincelü Aşireti”, s. 18.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 939

 

istinaden Boynuinceli Aşireti, 1841’de Konya Vilayeti’ne bağlı müstakil bir kaza

hâline getirilmiş, kazaya kaymakam, nâib ve müdür atanmıştı157.

Boynuinceli cemaatlerinin idarî anlamda kaza statüsüne kavuşmaları tabiidir

ki, onların Aksaray ile Koçhisar kazalarından hiç de geri kalmayan sayıda bir

nüfusa sahip olmalarının neticesidir. Daha önce ifade edildiği üzere 1830’larda

Aksaray-Koçhisar-Kırşehir ve Nevşehir sahasında meskûn olan Boynuinceli cemaatlerinin

toplam nüfusu, mesela 1834’te 5242 erkek (kadınlarla beraber 10.484

kişi) idi. Bu nüfus miktarı Aksaray Kazası’nın neredeyse yarısına, Koçhisar Kazasının

ise neredeyse beş katına karşılık gelmekteydi158. Yine ifade edildiği üzere

Boynuinceli Aşireti 18 farklı cemaatten oluşmaktaydı ve Aksaray-Koçhisar-Kırşehir-

Nevşehir coğrafyasında ikamet etmekte olan konar-göçer menşeli en büyük

cemaatti. Dolayısıyla nüfus açısından bakıldığında Boynuinceli Aşireti’ne mensup

cemaatlerin kaza olarak teşkilatlandırılması isabetlidir. Arşiv belgelerinde ifade

edildiği üzere Boynuinceli Aşireti kazaya veya kaymakamlığa dönüştürüldüğünde,

Şerefli Aşireti de bir müdürlük teşkil edilerek Boynuinceli Kazası’na bağlanmıştı159.

Zira Tanzimat’ın ilanı akabinde aşiret veya cemaat ağalarından vb. kaynaklanan

problemlerin yoğun şekilde devlet merkezine intikal etmesiyle, devlet adamları

aşiretlerin veya cemaatlerin yeni bir şekle sokulması hususunu ciddi şekilde ele

almışlardı. 1843 yılı sonlarından itibaren aşiret beyliği uygulamasının tamamen

ortadan kaldırılması konusu Bâb-ı Âlî tarafından değerlendirilmiş, ancak bu radikal

değişimin yeni problemlere yol açacağı düşünülerek, konunun aşiretlerin iskânı

tamamlandıktan sonra yeniden gündeme alınması kararlaştırılmıştı. Bu sırada

hükûmetin kararı aşiret beyliği uygulamasını kaldırarak yerine müdürlük kurumunun

tesis edilmesi olmuştur160. Şerefli Aşireti’nin bir müdürlük etrafında yeniden örgütlenmesinin

bu gelişmenin akabinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır161.

 

157 Ayrıca, aşiret ileri gelenlerinin katılımı ile bir “kaza meclisi” oluşturulmuştu. Kazaya kaymakam

olarak İstanbullu Salih Ağa, müdür olarak (Pirizâde) Hacı Hüseyin Bey ve nâib olarak da Alaiyeli Mehmed

Sadık Efendi atanmıştı, bkz. Saydam, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek:

Boynuincelü Aşireti”, s. 20-24.

158 Bkz. Tablo I.

159 BOA. A. MKT. UM, 70/61.

160 Saydam, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Aşiretlerin İskânına Dair Gözlemler”, s. 223.

161 Bu yıllar, Anadolu genelinde mevcut aşiretlerin müdürlük veya muhtarlık adı altında

teşkilatlandırılarak devlet sistemine adapte edildiği yıllardır. Teke Yöresi’ndeki yörüklerin değişen idarî

konumları için bkz. Mehmet Ak, Teke Yörükleri 1800-1900, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2015, s.

90-97.940

 

NECMETTİN AYGÜN

 

Tablo 2: Pirizâde Sülalesinin Nüfus Kütüğü (1834)162

Hâne İsim Fizikî Özellikler Diğer

Özellikler Yaş

1 Pirizâde Hacı Mehmed bin Bekir Sarı kır sakallı

-163

Vrk.3

50

Oğlu Hüseyin164 Az kara bıyıklı 25

Diğer oğlu Bekir Şâbb-ı emred 13

2 Pirizâde Abdülfettah165 bin Bekir Kara sakallı 40

Oğlu Süleyman 7

Diğer oğlu Mehmed 3

4

Pirîzâde Osman166 bin

Abdurrahman

30

Oğlu Hanefi 1

Abdurrahman bin Eyyub 13

Ahmed bin Hüseyin Ter bıyıklı 19

163 164 165 166

Boynuinceli Aşireti kazaya dönüştürülürken, eskiden aşiretin en saygın kişisine

karşılık gelen aşiret miri (mir-i aşiret) unvanına sahip Pirizâde sülalesi, Boynuinceli

Kazası’nın müdürlüğünü yürütmeye başlamıştı. Bu bağlamda 1845’lere doğru

kazanın müdürü Pirizâdelerden Osman Bey’dir167. Ancak o, yaşanan bazı olumsuz

durumlar neticesinde birkaç muhtarıyla birlikte, sorgulanmak üzere 1845’te

vilayet merkezi Konya’ya sevk edilmişti. Bu esnada Mehmed Ağa adında biri de

Boynuinceli Kazası’na kaymakam tayin edilerek, kaymakamlık merkezi olan Sarıkaraman’a

varmıştı. Sarıkaraman’a varan kaymakam, Piroğlu Osman ve sair

muhtarların Konya’ya celbinden de yararlanarak halktan kanuna aykırı, çeşitli

adlar altında para toplamıştı. Bu paranın toplanmasına olan tepkiden dolayı olsa

 

162 BOA. NFS.d 3520.

163 Aşiretle ilgili olan 1831’deki ilk nüfus sayımında “aşiret miri” olarak kayıtlıdır. Bkz. BOA. NFS.d

3518, vrk.2.

164 Boynuinceli Kazası’nın ilk müdürüdür.

165 Hacı Mehmed’in kardeşi olan Abdülfettah’ın, 1831’deki nüfus sayımında Yusuf (12) ve Süleyman

(D.T: 11 Muharrem 1247: 22 Haziran 1831) adlarında iki çocuğu vardır.

166 Kazanın Hüseyin’den sonraki müdürüdür.

167 1831’de ise kardeşi (abisi) olan 50 yaşındaki Hacı Mehmed, aşiretin miri idi. Aynı tarihte Osman 30

yaşında olduğuna göre (Bkz. BOA. NFS.d 3518, vrk.2), 1845’te 44 yaşında olmalıdır.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 941

 

gerek, idareciler ile ahali arasında huzursuzluk yaşanmış olduğundan bazı öldürme

olayları da vuku bulmuştu. Durum üzerine Kaymakam Mehmed Ağa ile kaza

müdürü ve sair ileri gelenler sorgulanmak üzere Nevşehir’e celb edilmişlerdi168.

Zira Tanzimat ilkelerine göre kaza idarecileri, kendilerine tahsis edilen maaşa

kanaat edip, halktan bir “habbe” almayacakları hususunda taahhütte bulunarak

devlete senet vermişlerdi169. Ancak kaza idaresi, görüldüğü üzere daha farklı bir

mecrada ilerlemekte, buna istinaden de aşiret ahalilerinin devlete olan şikâyetleri

eksik olmamaktaydı.

Boynuinceli Kazası’nın kötü idare edilmesi durumu sadece yukarıdaki menfur

durumlardan ibaret değildir. Kazanın ilk müdürü ve yine Pirizâdelerden olan

Hacı Hüseyin Bey’in de halktan toplamış olduğu devletin vergilerini vb. zimmetine

geçirmekten dolayı Varna’ya sürgün edilmesi emredilmiş, öncelikle sorgulanmak

ve muhasebesi görülmek üzere aşiretin bazı muhtarlarıyla birlikte Konya’ya

getirtilmişti (1842). Hacı Hüseyin Bey170 ve aşiret muhtarları yaklaşık 104.000

kuruşu (olmayan masraf harcaması olarak göstererek) zimmetlerine geçirmekle

itham edilmekteydiler171. Hâl böyle iken bu ihmalden sorumlu olanların üzerine

gidilmemiş, zimmete geçirilen para o şekilde araya kaynayarak gitmiş, yetmiyormuş

gibi ahaliden 132.000 kuruş daha toplanmış, akabinde yukarıda bahsi geçen

Osman Bey Boynuinceli Kazası’na müdür olarak atanmıştı. Hem Hüseyin Bey ve

hem de Osman Bey, hangisi müdür olur ise olsun ahaliden az veya çok gayrı kanunî

olarak akçe almakta172, yine kaza sandığında toplanan akçe de benzer şekilde

buradan yasal olmayan yollarla müdürler olan Pirizadelere geçmekteydi. Kaza

sandığında olması gereken akçenin nerede olduğu sorulduğunda ise ahalide olduğu

168 BOA. A. MKT, 30/60-1.

169 Saydam, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek: Boynuincelü Aşireti”, s. 22.

170 Hacı Hüseyin Bey, 1831’de Boynuinceli Aşireti Cemaatleri’nin aşiret miri olan Pirizadeler’den Hacı

Mehmed’in oğludur. O, 1834’te 25 yaşında olarak kayda girmiştir (BOA. NFS.d 3520, vrk.3). Bu durumda,

1845’te 35 yaşında olmalıdır.

171 Oysa 1842’den itibaren kaza kaymakamına, aşiret müdürüne ve diğer görevlilere yeterince tahsisat

ayrılmıştı. Bkz. Saydam, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek: Boynuincelü Aşireti”,

  1. 20-21.

172 Cemaat mensupları istenilen akçeyi vermemeleri durumunda zorla hapsedilerek yanlarındaki

koyun ve keçi gibi hayvanları satılarak bu akçe tahsil edilmekteydi. Emre itaat etmeyenler sorgusuz sualsiz

zincirlenmekte, üstelik de kendilerinden bir de zincir akçesi tahsil edilmekteydi. Boynuinceli cemaatlerinden

Hacıahmedli Cemaati öteden beri Bereketli Madeni’nden (Çamardı İlçesi/Niğde) İzmit İskelesine

kurşun nakletmekteydiler. Fakat cemaat ileri gelenleri hak sahiplerine bir kuruş ödeme yapmamaktaydı.

Yetmiyormuş gibi ahaliden her gün onar-on beşer kişi haksız yere zincire vurularak cezalandırılmaktaydı.

Bkz. Saydam, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek: Boynuincelü Aşireti”, s. 17.942

 

NECMETTİN AYGÜN

 

cevabı verilerek, böylece ahali devlete borçlu gösterilmekteydi. Bu nedenle Pirizâde

Osman, Konya Valisi Aşfer Paşa zamanında Konya’ya getirtilerek hapsedilmişti.

Ancak valinin görev yerinin değişerek Konya’dan ayrılması akabinde Müdür

Pirizâde Osman Bey serbest bırakılmıştı. Devam eden süreçte Osman Bey ve

onun adamları olan aşiret muhtarlarından geçmişe dönük olarak 45.000 kuruşluk

iki adet borç senedi alınmış, adı geçen Mehmed Ağa da yine kazaya kaymakam

olarak tayin edilmişti. Kaza müdürü Osman Bey ile muhtarlara esaslı (muhkem)

şekilde ikazlarda bulunularak kazanın idaresinde dikkatli olmaları hususu ifade

edilmişti. Bununla birlikte muhtarlardan Yeşiloğlu adındaki kimse ve ona bağlı

hâneler, hisselerine isabet eden akçeyi (borcu) reddetmiş olduklarından (muhtemel

aşiretin diğer ileri gelenleri) üzerine varıp muharebeye tutuşmuşlardı. Muharebe

esnasında Yeşiloğlu’nun kardeşi, birkaç gün sonra da küçük çocuğu obasında telef

edilmiş halde ölü bulunmuştu. Üstelik öldürülenlerin haklarını, Boynuinceli

Kazası idarecilerinden arayan soran olmamış, anlaşılan bir bakıma olayın üzeri

kapatılmıştı. Bunlar yetmemiş gibi Boynuinceli Kazası müdürü Osman Bey, ahaliye

132.000 kuruş borcu olmadığı hususunda ahalinin beyanını içeren (ahaliden) bir

senet almıştı173. Bu senedin baskı yoluyla; zor ile alınmış olduğu tahmin edilebilir.

Devletin bürokratları tarafından kaleme alınan ve 20 Eylül 1845 tarihli olan bahsi

geçen bu raporda yer alan olayların ne derecede doğru olduğu bilinmese de hiçbir

şeyin olmadığını, Boynuinceli Kazası’nı idare edenlerin her şeyi yollu yolunca

(kanunlar dairesinde) idare ettiklerini, adalet terazisinden ayrılmadıklarını iddia

etmek de zordur. Anlaşıldığı kadarıyla Boynuinceli Kazası, kaza statüsünü elde

etmiş olmakla birlikte, yönetsel anlamda kötü idare edilmekteydi. Hâlen idarede

aşiret gelenekleri icra ediliyor olmalıydı ve bu durum, yani kazanın bir aşiret gibi eski

geleneklere göre idare edilmesi, Boynuinceli Kazası’nın kaza olma statüsünün lağvedilmesi

için önemli bir sebep teşkil edecekti174.

Nitekim 1845 tarihli olan yukarıdaki belgede yer alan diğer kayıtlara göre

Seyyid Yahya Tevfik, Süleyman Nazım ve Mehmed Selim adındaki (üst düzey

devlet memuru oldukları tahmin edilen) kimselerin hazırladığı bir raporda, Boynuinceli

Aşireti’nin bir müdür ve muhtarlar ile idare edilmesine devam edilmesi,

ancak kaza statüsünün, yani kaymakamlık uygulamasının lağvedilmesinin yanı

sıra Boynuinceli Aşireti ahalisinin meskûn olduğu köyler kendilerine ait olmayıp,

 

173 BOA. A. MKT, 30/60-1.

174 Bu duruma, yani kaza idaresinde uygunsuz bazı olayların yaşanmasına, başka bir arşiv belgesinde

temas edilmiştir. Bkz. BOA. A. MKT. UM, 70/61.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 943

 

oturdukları veya ziraat ettikleri toprakların başka başka kazalarda yer almasından

dolayı175 anlaşmazlıklar devam edeceğinden, “hâne ve mer’a ve mezra’aları ahar kazalarda

olmak ve kendüleri Nevşehir’e merbut bulunmak mülabesesiyle oldukları mahall ahalisi ve

müdirleriyle beyinlerinde sözleri ve münaza’a eksik olmayacağına binaen”, aşiretin kaza olma

durumunun kaldırılarak, çevredeki kazalara bağlanması gerektiği devlete tavsiye

edilmekteydi. Bu tavsiyeler yapılırken en büyük memurundan (kaymakam, müdür

vb.) ağa ve beylerine varıncaya değin Boynuinceli’ye tâbi cemaat ahalilerinin

haksız vergi talepleriyle sömürülmekte olduğu, Boynuinceli’nin kaza statüsünden

çıkarılıp Aksaray ve Kırşehir gibi kazalara bağlanması durumunda ahalinin bu

sömürüsünün de ortadan kalkacağı iddia edilmekteydi. Yine bu teklife göre, aşiret

içerisinde etkinlikleri bulunan Boynuinceli Aşireti Müdürü Pirizâde Osman

Bey, Sandıklı Hacı Osman, Karacakürd Sipahioğlu Hacı Mahmud ve Hereklili

Mükremin’in-ki bu kimseler üyesi oldukları cemaatlerin kethüdaları görevindedirler-

sürgüne tâbi tutulmaları176 veya aileleriyle aşiret içinden çıkarılıp münasip bir

mahalle yerleştirilmeleri durumunda geriye kalan; başsız kalan ahalinin rahatça

Nevşehir’e bağlanabileceği belirtilmekteydi177:

“Diğer ma’ruzat-ı acizanemizde keyfiyetleri tafsil ü beyan kılınan Boynuincelü

ve Şereflü aşiretleri eğer ki lafzara aşair-i saire ile müşterek iseler

de zikr olunan Boynuincelü min-haysi’l-mecmu’ üçbin dörtyüz seksenbir

(3481) ve Şereflü üçyüz (300) kadar hâneden ibaret olarak mezkûr Boynuincelünün

ikiyüzelliüç hânesi nefs-i Nevşehir ve otuzbir hânesi Kırşehir ve

ondokuz hânesi Aksaray kasabaları derunlarında mine’l-kadim meskûn ve

nüfusları ceridelerinde mukayyed olub ahali-i saire ile beraber memleketçe

müretteb olan virgülerini virmede ve diğer üçbin yüzyetmişsekiz (3178)

hânesi Nevşehir ve Kırşehir ve Aksaray ve Arabsun kazaları ve Şereflü dahi

Aksaray’a tâbi Koçhisar Kazası toprağında mesken edüb bunlar bi’l-cümle

hâne ve tarla ashabından olarak emr-i ziraat ve harasetle iştigal etmekde

 

175 Boynuinceli Aşireti cemaatlerinin kaza merkezi Sarıkaraman Köyü’nde, yaylak ve kışlak sahaları

ise Aksaray, Kırşehir ve Nevşehir kazalarında bulunmaktaydı. Bu dağınıklık ister istemez aşiret ile bu kaza

idarecilerinin veya ahalilerinin çeşitli sebeplerle karşı karşıya gelmelerine yol açabiliyordu.

176 Bu ve benzeri raporlarda belirtilen telkinler Payitaht’ta dikkate alınmıştır. Buna göre 1845’te

Boynuinceli Aşireti’nden sürülenler ve sürgün mahalleri şu şekildeydi: Müdür Osman Bey Alaiye’ye,

Osman Beyin Yeğeni Yusuf Bey Antalya’ya, Hüseyin oğlu Hüseyin Bey Antalya’ya, Hacı Osman Kethüda

Isparta’ya, Süleyman Kethüda İçel-Ermenek’e, Hacı Mahmud Kethüda İçel-Ermenek’e Köroğlu İbrahim

Kethüda Burdur’a, İbiş Kethüda Alaiye-İbradi’ye, Mükremin Kethüda Teke-Elmalu’ya, Mehmed Kethüda

Alaiye-Manavgat’a ve Hüseyin Kethüda Alaiye’ye. Bkz. BOA. BEO, Sadaret Evrakı Mektubî Mühimme Kalemi,

1-A/94-1’den naklen Saydam, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek: Boynuincelü

Aşireti”, s. 26.

177 Bkz. BOA. A. MKT, 30/60-3.944

 

NECMETTİN AYGÜN

 

ve içlerinde deve ve ağnam sahibi olanlar yine hânelerinde şenlik kalmak

üzere familyalarından bazılarıyla yedlerinde bulunan hayvanları fakad eyyam-

ı sayfda (yazın) bir iki mah müddet yaylaka gönderüb getürmekde ve bunlar

başkaca kaimmakam ile idare olunmakda olarak ancak müstakıl toprakları

olmayub sâkin oldukları ve ziraat eyledikleri mahall ve arazi salifü’z-zikr

kazaların olmak178 ve üzerlerinde bulunan iştirak lafz-ı beliyyesinden dolayı

en büyük memurlarından muhtarlarına varıncaya kadar me’kel (geçim yeri-

yemek) ittihaz olunub mürettebat-ı miriyelerinden ma’ada şimdiye değin

kendülerinden daha nice akçeler alınmakda ve sâkin oldukları kazalarda

ra’y-i hayvanatdan (hayvan gütmekten) dolayı rencide olunmakda bulunmak

mülabesesiyle (münasebetiyle) çekdikleri sefalet ve mazarrat canlarına

binerek müdir ve muhtarlarının ibka ve kaimakamlıklarının lağvıyla fi’l-asl

Nevşehir’e olan merbutiyetlerinin te’kid ve icrası sureti istid’a olunmuş ve

eğer ki keyfiyet-i istid’âları başkaca mazbata-i resmiye ile ifade vü beyan

kılınmış ise de aşiret-i merkumeden sekiz mahalle olarak her birinin müstakıl

muhtarı ve cümlesinin bir müdiri olub ahalisinden dahi kimi el-hâle

hazihi müdirleri bulunan Osman Bey ve kimisi müdir-i sabık Hacı Hüseyin

Beyin tarafdarı olmakdan naşi kankısı müdir bulunur ise diğeri aleyhinde

olarak vuku’u beyan olunan fesad ânın azli ve kendüsinin nasbı garazından

neşet eyledüğü vâreste kayd-ı irad olunduğuna ve salifü’z-zikr istid’âlarına

müsa’ade-i aliyye şayan buyurulduğu takdirde dahi fesad-ı mezkûr mündef ’

olmamış olacağından başka hâne ve mer’a ve mezra’aları ahar kazalarda

olmak ve kendüleri Nevşehir’e merbut bulunmak mülabesesiyle oldukları

mahall ahalisi ve müdirleriyle beyinlerinde sözleri ve münaza’a eksik olmayacağına

binaen bu babda mülahaza olunan hüsn-i suret kaimmakamlık

ve müdirlik ve muhtarlıkların lağvı ve Bereketlü Maden-i Hümayunundan

me’mur oldukları kurşunu ke’l-evvel nakl etmek şartıyla mal-i mîrî ve muhassesat-

ı mu’ayyenelerinin virgü tahsisiyle umur-ı şer’iyye ve hususat-ı vakı’aları

bulundukları mahaller nüvvab (naibler) ve müdirleri taraflarından

ru’yet olunmak ve haklarında bir gûne cevr u ta’addi vuku’a gelmemesine

Nevşehir kaimmakamı bulunanlar canibinden daima dikkat kılınmak üzere

zikr olunan hânelerin bi’t-tefrik (ayrılarak, alınarak) bulundukları kazalara

suret-i irtibatları icra ve hisselerine isabet edecek virgülerinin mezkûr kazalar

tob virgülerine zamm ve ilave ile sal be-sal istifa olunması hem ahali-

i aşiretin mübtela oldukları ta’addiyatdan korunulmasını ve hem saye-i

ma’delet-vaye-i hazret-i mülukânede istihsal-i esbâb-ı kat’-ı varidatı demek

178 Daha başka bir arşiv belgesinde de ifade edildiği gibi, aşiret ahalilerinin tasarruf ettikleri araziler ile

normal ahalinin arazileri birçok köyde karışık halde, yan yana, iç içe idi. Bkz. BOA. Cevdet-Dahiliye, 7620’den

naklen Saydam, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek: Boynuincelü Aşireti”, s. 15.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 945

 

binâberîn (bundan dolayı) icrasında müşkilât gösterileceği bî-şekk (şüphesiz)

olduğundan evvel-emirde müdir-i merkum Osman Beyin ve aşiretçe nüfuzu

bulunan Sandıklı Hacı Osman ve Karacakürd Sipahioğlu Hacı Mahmud

ve Herekli(li) Mükremin kethüdaların şimdilik birer mahalle nefyi ve def ’i

veyahut familyalarıyla aşiret-i merkume içinden çıkarılub diğer münasib

yerlere iskân etdirilmesi ve merkum Hacı Hüseyin Beyin dahi şu irtibat

maddesi yoluna girince ve ahali-yi aşiret bu usule alışub evvelki idarelerinin

iâdesinden ümidleri kesilinceye kadar müngasında tevkifi (alıkonulması-tutuklu

tutulması) lazım geleceği muhat-ı ilm-i sami-i daveraneleri buyuruldukda

ol-babda emr u ferman hazret-i veliyyü’l-emrindir fî 18 Ramazan

1261” (20 Eylül 1845)179.

Bu tarz telkinler veya etkenler neticesinde, 1845 yılının sonlarına doğru Boynuinceli

Aşireti’nin kaza statüsü; yani kaymakamlık olma durumu ile kadı veya

nâib bulundurma (niyabet) hakkı kaldırılmış, aşirete bağlı köyler de Aksaray, Nevşehir

ve Kırşehir’e bağlanmaya başlanmıştı: “…işbu Boynuincelü ve Şereflü aşireti mukaddema

(1841) kaimmakamlık vechile müstakıllen idare olunmakda olduğu hâlde suret-i idarelerinde

malum olan bazı uygunsuz hallerden dolayı 61 (hicrî 1261/miladî 1845) tarihinde

kaimmakamlık ve niyabeti lağv olunarak zikr olunan kazalara ilhak olunmasına…”180. Boynuinceli

Aşireti’nin kaza olma durumunun kaldırılmasının aşiretten tahsil edilecek

olan vergilerin tahsilinde soruna yol açmayacağı, aşiretin bağlanacağı kazalardaki

müdürlerin vergi toplama meselesinin layıkıyla üstesinden gelebilecekleri, yine aşiretin

üzerinde olan kurşun ve güherçile taşıma işini de Ankara Eyaleti’nde meskûn

olan daha başka aşiretlerin rahatça yerine getirebileceği ileri sürülmekte ve böylece

Boynuinceli Aşireti’nin kaza statüsünün kaldırılmasından endişe edilmemesi

gerektiği, devlete telkin edilmekteydi:

“…eğer bakayalarının terakümü ve memur oldukları kurşun ve güherçilenin

nakline adem-i iktidarları beyan olunmuş ise de saye-i şevket-vaye-i

hazret-i şahanede bunların mülhak oldukları kazaların ekserisinde muvazzaf

müdirler olarak bakayalarının anlar marifetiyle hüsn-i istihsali mümkün

olduğu misillü kurşun ve güherçilenin dahi yalnız gayret-i ma’lumeye

mahsus olmayub Ankara Eyaleti dâhilinde iskân olunan aşair-i ma’lumenin

dahi bu misillü hidmet-i mahsusaları olmasıyla anlar nakli tesviye olmakda

ise bunun dahi ol-vechile yapılması lazım geleceğinden el-hâsıl iskân-ı aşâir

179 Zira aşiretler üzerinde bu şekilde idarî kararlar alınırken veya aşiretler iskâna tâbi tutulurken, aşiret

beylerinin olumsuz davranışlarına engel olabilmek için ikna metodunun yanında bir müddet gözaltına

alınmalarına veya sürgün yoluyla başka bir mahalle yerleştirilmelerine sıklıkla başvurulmuştur.

180 BOA. A. MKT. UM, 70/61.946

 

 

 

NECMETTİN AYGÜN

 

(aşiretlerin iskânı) maddesi bir tarafdan bi’l-iltizam icra olunub durur iken

emr-i iskânı takdir etmiş böyle bir aşiretin yine hey’et-i sabıkalarına irca’

olunması (yani aşiretlerin iskân olunarak yerleşik düzene geçmeleri teşvik

ediliyorken, diğer taraftan bu müdürlüğün yeniden tesisinin eskiye dönüş

olacağı) tecviz olunmayub (caiz görülmeyip-uygun görülmeyip) mamafih

bu def ’a ber-minval-i muharrer inha vuku’bulsa…”181.

İlgili arşiv belgesinde ileri sürülen yaklaşımın, Meclis-i Vâlâ’da alınan Kırşehir,

Hacı Bektaş, Aksaray, Nevşehir ve Arapsun kazalarındaki aşiretlerin normal

idarî organlarca yönetilip denetlenmesi kararının182 çıkmasına öncülük ettiği

söylenebilir. Boynuinceli Kazası’nın kaymakamlık olma durumu lağvedilince, kaza

ileri gelenleri ile Şerefli Aşireti ileri gelenlerinin iki adet mahzar ile devlete başvurdukları

görülmektedir. Başvuruda, Boynuinceli ve Şerefli aşiretlerinin idareleri

ve vergilerinin layıkıyla toplanabilmesi için bir müdürlük etrafında birleştirilmeleri;

müdürlüğün başına da Aksaray Kazası Müdürü Kapıcıbaşı Tosun Ağa’nın tayin

edilmesini talep etmişlerdi. Durum üzerine Anadolu Teftiş Memuru olan bir kimsenin

konu ile ilgili devlete sunmuş olduğu rapor Konya valisine iletilmiş, “aşiretlerden

gelen müdürlük talebinin eski durumlarına (kaza durumuna) dönmek demek olacağından,

bu talebin kabul edilmemesi” hususunda uyarılarda bulunulmuştu183.

Devlet (devleti temsil eden Konya Eyaleti veya Niğde Sancağı idarecileri),

kaza olma durumuna son verdiği aşiretin Aksaray’a bağlı sıradan köylerden veya

köylülerden bir farkı kalmaması için aşiretin elindeki yarı özerklik taşıyan diğer

yetkileri sonlandırmakta kararlıydı. 1845’te, idarî anlamda kaza olma durumu ortadan

kaldırılan Boynuinceli Aşireti cemaatlerinin, 1845-1860 yılları aralığında

zabt u rabt altına alınması için üzerine gidilmeye devam edildiği bir dönemdir.

Arşiv belgelerinden takip edilebildiği kadarıyla 1845’te kaza/kaymakamlık olma konumu

kaldırılan Boynuinceli cemaatleri ilkin aşiret/cemaat mensubu olan kethüda

ve kâhyalar, daha sonra da yine aşiret/cemaat mensubu olan muhtarlar tarafından

ser-muhtarlık adı verilen bir idare altında yönetilmeye başlanmışlardı.

Ancak bahsi geçen kethüda veya kâhyaların idarelerinden sorumlu oldukları

aşiret/cemaat ahalileri ile olan ilişkileri bilhassa vergi ve benzeri meseleler yü-

 

181 BOA. A. MKT. UM, 70/61.

182 BOA. İrade, Meclis-i Vâlâ, 1268 (Arz tezkeresi)’nden naklen Saydam, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere

Uygulanmasına Bir Örnek: Boynuincelü Aşireti”, s. 26.

183 Bkz. BOA. A. MKT. UM, 70/61.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 947

 

zünden hiç bitmemekte, ahalinin devlete olan şikâyetleri devam etmekteydi184. Bu

bağlamda Aksaray Kazası’nda meskûn Boynuinceli Aşireti cemaatlerine mensup

ahali 1846’dan 1850’ye kadar geçen dört yıllık süreçte her yıl vergilerini toplayarak

aşiretin ser-muhtar görevinde bulunan Halil Kethüda’ya teslim etmiş ve yıllık

vergilerini teslim ettiklerine dair Halil Kethüda’nın mührü ile mühürlü makbuzlarını

ellerine almış olmalarına, her bir mahalle muhtarında vergilerin ödendiğini

gösteren ilmühaber kâğıtları bulunmasına rağmen, Ser-muhtar Halil’in toplanan

vergileri mal sandığına teslim etmemesinden midir veya ahaliden biraz daha akçe

almak düşüncesinden midir, efkâr-ı fasidesinden midir her nasıl ise Kethüda Halil,

yaklaşık yedi yük (700.000 kuruş) daha üzerlerinde vergi borcu olduğunu iddia

ederek ahaliden yılda iki kez olacak şekilde vergi toplamaya teşebbüs etmişti. Durum

üzerine Boynuinceli Aşireti ahalileri devlete başvurarak, bu şekilde yılda iki

kez vergi ödemeye takatlerinin olmadığını, dolayısıyla kethüda Halil’in bu türde

bir salahiyetinin olup olmadığının tetkiki ve muhasebesinin görülmesi için vilayet

merkezi olan Konya’ya celb edilmesi hususunda Konya valisine hitaben bir emir

yazılmasını/çıkarılmasını talep etmişlerdi185. Ahalinin devlet merkezinden olan bu

talebi karşılık bulmuş, İstanbul’dan Konya valiliğine ilgili konuda yazı yazılmış

ve Konya valisi de gerekli olan incelemeleri yaptıktan sonra neticesini İstanbul’a;

devlet merkezine bildirmişti.

Konya valisinin 4 Ocak 1850 tarihli bu yazısına göre, Boynuinceli Aşireti adına

vergileri Halil, İbiş ve Veli adlarında üç kâhyanın toplamış olduğu, mal sandığında

olması gereken vergilerden Halil Kâhya’nın zimmetinde 64.628 kuruş, İbiş

Kâhya’nın zimmetinde 40.640 kuruş ve Veli Kâhya’nın zimmetinde de 7491,5

kuruş kaldığı tespit edilmişti. Ancak adı geçen kâhyalar bu paraları Niğde ve Aksa-

 

184 Ahali ile cemaat/aşiret kethüdaları arasındaki problemler, uzun on yılların meselesidir. Nitekim 15-

25 Şubat 1743 tarihli bir arşiv kaydı bu durumu ortaya koymaktadır. Buna göre Boynuinceli Mukataası’na

bağlı Karacakürd ahalisi, kethüdaları olan Süleyman’dan kaynaklanan sıkıntılar nedeniyle dertlerine

çare bulmak için soluğu devlet merkezine; payitahta gitmekte bulmuşlardı. Karacakürd ahalisinin

ifadelerine göre, kethüdaları Süleyman daha önceleri kendilerine rencide edici hareketlerde, baskılarda

bulunduğundan, bir daha bu şekilde davranmayacağı hususunda taahhütte bulunmuş, eskisi gibi zorbalığa

teşebbüs ederse (devlete) 5000 kuruş vereceğini (nezre bağlanacağını) kadı ve ahali huzurunda belirtmiş

ve bu durum mahkemede kayıt altına alınarak taraflara hüccet verilmişti. Bu hüccetin bir nüshası da

Defterhâne’de Başmuhasebe Defterleri’ne gönderilerek kaydedilmişti. Ancak Kethüda Süleyman, “huylu

huyundan vazgeçmez misali” ahaliye (çeşitli sebepler ile) yeniden zulmetmeye başlayınca Karacakürd

ahalisi, yukarıda belirtildiği gibi İstanbul’a giderek kethüdayı şikâyet etmek zorunda kalmıştı. Ahali, Kethüda

Süleyman’dan söz verdiği 5000 kuruşun tahsil edilmesi ve kethüdanın bir daha işlerine karışmaması için

mahallinde mahkeme görülmesi amacıyla bir emr-i şerif rica etmişler, nihayetinde emr-i şerif çıkartmayı da

başarabilmişlerdi. Bkz. BOA. Karaman Ahkâm Defterleri, Defter Nr. I, s. 82/5.

185 BOA. MVL 177/7.948

 

NECMETTİN AYGÜN

 

ray mal sandıklarına teslim ettikleri, ellerinde teslimi hâvî senetleri olduğu yönünde iddiada

bulunmaya devam etmişlerdir. Olayın hakkı hakikati daha ayrıntılı tetkik edildiğinde

Halil, İbiş ve Veli adındaki kâhyaların arkasında muînleri (yardımcıları) olan

kimselerin olduğu anlaşılmıştır. Bunlar Kaderoğlu İbrahim, Ateşinoğlu Osman,

Şabanlı Salih, Koca’nın oğlu Süleyman, Bekir’in Yakub ve Kurtlu Hasan adındaki

kâhyalar idi. Bu kâhyaların sorgulanmak üzere Konya’ya çağrılması hususunda

Konya’dan özel bir memur görevlendirilmiş olmasına rağmen, kâhyalar emre itaat

etmemiş, Konya’ya; Konya Eyalet Meclisi’ne ifade vermeye/sorgulanmaya gitmemişlerdi.

Bununla birlikte, adı geçen kâhyalar bahsi geçen paranın Halil, İbiş

ve Veli üzerinde olduğunu; geri kalanının da kendileri üzerinde olduğunu ilgili

memura şifahen ifade etmişlerdi186. Görüldüğü gibi Boynuinceli Aşireti idarecileri

konumunda olan kâhyalar ahaliden toplamış oldukları vergileri devlete teslim

etmemişler, muhasebelerinin görülmesi için davete rağmen, Konya’ya gitmeme

cesaretini dahi göstermişlerdir. Yine aynı belgede Konya valisi, (Aksaray Meclisi’nden

temin edilen mazbataya; yazıya göre) Boynuinceli ahalisinin Aksaray Kazası’na

bağlı kalmaktan hoşnud olduklarını, adı geçen kâhyaların idare ettikleri ahaliyi me’kel

(yemek, yiyecek; geçim yeri yani sömürülecek bir kaynak) olarak kabul ettiklerinden

normal bir ahali gibi meskûn olmalarına rıza göstermediklerini, aşiret olarak

idare etmeye niyetli olduklarını belirterek187 zimmetlerindeki paraların tahsil

edilmesinden sonra aşiret kâhyalarının münasip birer mahalle sürgün edilmeleri

durumunda asayişin sağlanmış olacağını ifade etmekte ve bu konuda padişahın/

devletin iznini talep etmekteydi188.

186 BOA. MVL, 83/22.

187 “…ahali-yi fukaranın kaza-i mezbure merbutiyetlerinden ve ahali-yi meskune hâkiminde

bulunmalarından bi’l-vücûh hoşnud ve müteşekkir oldukları aşikâr ise de zikr olunan kâhyalar aşiret-i

merkume ahalisini me’kel (yiyecek, geçinecek-sömürülecek kaynak) ittihaz etmiş olduklarından ahali-yi saire

misillü meskûn olmalarına ru’-yı rıza göstermeyerek aşâir hükmünde kullanıruz efkâr-ı fasideleriyle aşiret-i

merkume derununa ilga-yı fitne ve fesad ictisar etmekde oldukları melfuf Aksaray Meclisi mazbatasından

dahi malum-ı ilm-i rahimaneleri olacağı bedihi ve bunların bu suretle adem-i itaat ve su’i hareketleri ileride

aşiret-i merkume derununda ziyadece bir uygunsuzluğun vuku’u mülahazadan gayr-ı ba’id idüğü…”. Bkz.

BOA. MVL, 83/22.

188 BOA. MVL, 83/22.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 949

 

Tablo 3: Boynuinceli ve Şerefli Aşiretlerinin Yıllık Gelir-Giderleri (1845)

Boynuinceli Şerefli

Mal-i mirî: 150.000 Mal-i mirî: 12.750

Masarıf-ı kırtasiyye: 25.000 Masarıf-ı kırtasiyye: 3450

Güherçile nakliyyesi bedeli: 10.000 Maaş-ı müdir: 4800

Maaş-ı kaimmakam: 30.000 Maaş-ı neferat-ı zabtiyye: 3600

Maaş-ı müdir: 30.000 Maaş-ı muhtaran: 800

Maaş-ı kâtib: 6000 -

Maaş-ı neferat-ı zabtiyye: 36.000 -

Maaş-ı emin-i sandık: 3000 -

(Toplam): 290.000 (kuruş) (Toplam): 25.400 (kuruş)

İlerleyen yıllarda Boynuinceli Aşireti’nin Aksaray Kazası’na olan bağlılığının

sağlamlaştırılması ve asayişin temini ile ahalisinin rahata ermesi için Aksaray ve

Niğde idarecilerinin gayretleri devam etmiştir. Ancak 1863 tarihli bir arşiv belgesinden189

anlaşıldığı kadarıyla, 1850-60 yılları arasındaki 10 yılda Boynuinceli

Aşireti’nin Kızılırmak’ın kuzey veya kuzeydoğusunda yer alan cemaatlerinin Kırşehir’e,

diğer bir kısmının da Nevşehir’e bağlanarak iyice küçültüldüğü söylenebilir.

Anlaşıldığı kadarıyla bu süreçte Şerefli Aşireti köyleri ile Kurutlu Cemaati köylerinin

Aksaray Kazası’na190; Herikli ve Dumanlı cemaatlerine mensup köylerin

Arabsun ve Nevşehir’e; Savcılı, Sıdıklı, Boynuinceli ve Karacakürd cemaatlerinin

Kırşehir’e; Harbendeli, Kütüklü, Danişmendli, Camili ve Bekdik gibi cemaatlere

mensup köylerin Hacıahmedli Cemaati ile birlikte Hacıahmedlü adı altında Aksaray

Kazası’na; Büyüksaları, Küçüksaları ve Kürdmahmadlı cemaatlerinin de Saları

üst çatısı altında191 yine Aksaray Kazası’na bağlanarak Aksaray-Kırşehir-Nevşehir

sahasındaki konar-göçer menşeli teşekküllerin müstakil olma durumları ortadan

kaldırılıp günümüzdeki idarî yapılanmanın alt yapısı neredeyse oluşturulmuştur.

Bu süreçte, Aksaray sahasında meskûn olan ancak Boynuinceli Aşireti cemaatlerinden

olmayan Çemeli Aşireti köyleri ile Harbendeli Cemaati köylerinin de

Aksaray’a bağlandığı tahmin edilmektedir.

189 BOA. MVL, 409/34.

190 Zira 1888’de Şerefli ve Kurutlu birer “nahiye” olarak Aksaray Kazası’na bağlıdır. Bkz. Mustafa

Bay, Salnamelerde Aksaray, Aksaray Valiliği Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Aksaray 2013, s. 47.

191 Nitekim 1882 ve 1896’da Saları “nahiye” olarak Aksaray Kazası’na bağlıdır. Bkz. Bay, Salnamelerde

Aksaray, s. 47.950

 

NECMETTİN AYGÜN

 

1871 Vilayet Nizamnamesi ile birlikte nahiye idarî birimi XIX. yüzyılda ilk

kez resmî bir hüviyet kazandığından192 yukarıdaki bahsi geçen oluşumların bu tarihten

sonra nahiye adı altında Aksaray Kazası’na bağlanmaları söz konusudur193.

Bu süreçte Aksaray Kazası’na, Kızılırmak’ın güney veya güneybatısından başlayan

ve günümüzdeki Yeşilova’ya kadar uzanan, geçmişten beri Aksaray sahasında

en büyük nüfusu ve en çok köyü kapsayan Hacıahmedli Aşireti (Cemaati) ile Saları

ve Kurutlu cemaatlerinin kaldığı anlaşılmaktadır. Bunlar içerisinde Hacıahmedli

Aşireti’nin çok sayıda köy ile önemli bir nüfus yekûnuna sahip olması, bu sefer dikkatlerin

bu aşiret üzerine toplanmasına yol açmıştır. Nitekim Hacıahmedli Aşireti

adı, 1863 yılına ait bir belgede ilk kez Boynuinceli Aşireti’nden bağımsız olarak

kayda girmiştir; “Aksaray Kazası toprağında meskûn ve mutavattın bulunan Boynuincelü Aşireti

kaza-i mezbura rabt ve ilhak buyurulduğu o anda Hacıahmedlü Aşiretinin hey’et-i sabıkası

(eski yapısı) tagyir olunduğundan…”. Devlet anlaşılan Hacıahmedli Aşireti üzerinden

Aksaray’daki konar-göçer menşeli yapıları sona erdirmeyi ve böylelikle onları

devlet sistemine eklemeyi kat’i surette kararlaştırmıştır. Bu münasebetle, Niğde

Kaymakamı Galip Abdülhalim’in 1863’te İstanbul’a; devlet merkezine sunduğu

yazı önemlidir. Bu yazıya göre, Hacıahmedli Aşireti 54 köyden194 ve bu köylerde

meskûn 969 hâneden oluşmaktaydı. Yine Niğde kaymakamına göre, Boynuinceli

Aşireti Aksaray Kazası’na bağlandığında, Hacıahmedli Aşireti’nin de aşiret veya

cemaat olma durumu (yapısı) değişime uğramış; bozulmuştu. Yani artık Hacıahmedli

Aşireti’nin aşiret olma ayrıcalığı sona ermiş bulunmaktaydı. Buna rağmen,

ser-muhtarlık uygulaması devam etmekte; ser-muhtarlık adı altında görev yapan

(veya daha önce görev yapmış) kimseler ki, bunlar Çakır Ağa, Mamalıoğlu Mehmed

Kâhya, Hacı Yusuf ve Kıl Hüseyin olup, ahaliye çeşitli nedenlerle zulmetmeye

devam etmekteydiler. Bu nedenle ser-muhtarlığın kaldırılarak, bundan böyle

ser-muhtar nasb ve tayin olunmaması, her bir köyün kendi muhtarını seçerek bu

kimselerin muhtar olarak tayin edilmesi; aşirete ait vergilerin eskiden olduğu gibi

192 “1871 Nizâmnâmesi ile kaza ile köy arasında bir idarî birim olarak ilk kez nahiye oluşturulmuştu.

Beş yüz kişiden fazla nüfuslu köy ve çiftlikler bir nahiye olarak düzenlenmiş bulunuyordu. Nahiyeler ayrıca,

bir kaza içerisindeki köy ve çiftliklerin yakınlıkları ve ilişkileri göz önünde bulundurularak belirlenecekti.

Nahiye müdürü kendisine bağlı köylerin ihtiyar meclislerinden seçilen dörder üyenin katılımıyla oluşan

nahiye meclisi ile birlikte karar alarak yönetimi yürütecekti”. Bkz. Mehmet Seyitdanlıoğlu, http://yunus.

hacettepe.edu.tr/~mehmets/yerelyonetimmetinleri6.pdf.

193 1882-1888 yılları arasında Aksaray Kazası’na bağlı nahiyeler: Dağüstü, Suüstü, Ekecik,

Hacıahmedli, Şerefli, Kurutlu, Saları. Bkz. Bay, Salnamelerde Aksaray, s. 47.

194 Aradan geçen yaklaşık on yılda Hacıahmedli Cemaati ile komşu diğer cemaatlerin (bir köy ile

Harbendeli, bir köy ile Kütüklü, iki köy ile Danişmendli, bir köy ile Camili ve bir köy ile Bekdik) Hacıahmedli

Cemaati’ne katılmış olmaları mümkündür.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 951

 

topluca değil de köy be-köy hisselerine göre ayrılarak tahsil edilmesi gerektiği tavsiye

edilmekteydi195. Mahallindeki bürokratların devlet merkezine yapmış oldukları

yukarıdaki idarî değişiklikleri içeren tavsiyelerin yerine getirilmiş olduğu açıktır.

Çünkü 1860’lardan sonra bahsi geçen Boynuinceli ve Şerefli aşiretlerine mensup

cemaatlerin meskûn oldukları sahada artık birer nahiye olan ve Aksaray Kazası’na

bağlı olan Hacıahmedli, Saları, Kurutlu, Şerefli ve Ekecik adları mevcuttur. Böylelikle

Boynuinceli adı ile birlikte eskiden her biri cemaat veya aşiret adı taşıyan bahsi

geçen tarihî topluluk adları da tarihe karışmıştır.

 

Sonuç

 

1841’de kaza statüsü elde ederek Aksaray, Koçhisar, Nevşehir ve Arapsun gibi

önemli bir yapıya erişip Niğde Sancağı’na bağlanan Boynuinceli Aşireti, aşiret

 

195 “Pişgâh-ı merahim-destgâh-ı hazret-i vekâletpenahîye:

Maruz-ı çaker-i kemineleridir ki, Hak-i pay-ı rahima-yı cenab-ı vekâletpenahîlerine müstefi arz ve beyan

olduğu vechile Aksaray Kazası toprağında meskûn ve mutavattın bulunan Boynuincelü Aşireti kaza-i

mezbura rabt ve ilhak buyurulduğu o anda Hacıahmedlü Aşiretinin hey’et-i sabıkası tağyir olunduğundan

ser-muhtarlık tarafından ahali-yi fukara gûna-gûn zülm ü taaddi görmüş ve iki de bir de bunların azl

ve nasblarını müdiran-ı kaza me’kel ittihaz eylemiş olduklarından ser-muhtarlığın külliyen lağvıyla karye

be-karye muhtar nasb ve ta’yin olunması iktiza-yı irade-i aliyyeden bulunmuş ise de şimdiye değin bunun

icrasına her ne-vechile ise ma-selefde güzeran eden kaimmakamlık taraflarından muvafık olunamamış ve bu

def ’a vali-yi vâlâ-şân-ı eyalet-i canib-i âlisinden vuku’bulan irade ve iş’ar üzerine icra-yı salahat ve te’minat

zımnında mezkûr Hacıahmedlü Aşiretine muvasalat-ı çakeranem vuku’bularak saye-i asayiş-vaye-i hazret-i

şahanede yaveri-yi nev-cihan-ı ehass-âyât-ı cenab-ı fahamet-penahilerine aşiret-i merkume derununda cereyan

eden uygunsuzluk ve rabıtasızlığın külliyen def ’ ve izalesiyle huzur ve istirahat-ı daime-i sekenenin

istihsali hakkında olunan tedabir ve teşebbüsat sırasında ser-muhtarlık hizmetinde kullanılmakda olan Çakır

Ağa ve Mamalıoğlu Mehmed Kâhya ve Hacı Yusuf ve Kıl Hüseyin nam kimesnelerin yüzünden aşiret-i

merkume ahalisinin bu vechile zulm ü taaddi gördüğü ve hatta buraca mertebe-i sübut ve tevatürde bulunduğu

vechile bundan evvelce merkum Mamaluoğlundan 2500 guruş alınarak ser-muhtar nasb ve tayin

olunub on iki günden sonra azl edilerek yerine merkum Hacı Yusuf ’un tayin olunduğu misillü bunlar öteden

berü Aksaray Kazasının müdir ve hey’et-i meclisini bir-takrib ile itham ederek birisi azl olundukda derhal

diğeri tevarüs suretiyle ser-muhtarlığı yakalayub ifade-i hâl içün karyesinden ve belki hânesinden dışaruya

çıkamayacak bunca aceze-i fukara hakkında mütecasir oldukları enva’i zulm ü taaddilerinin önü kesdirilmesi

hey’et-i sabıkalarının tağyiriyle ser-muhtarlık nâmının ortadan kaldırılmasına mütevakkıf bulunmuş

ve ol-vechile ahali-yi kaza tarafından mahzar-ı umumî takdimiyle ba-söz-güdâz istid’a ve niyaz dahi vuku’bulmuş

ve mezkûr Hacıahmedlü Aşireti 969 hâneden ve 54 pare karyeden ibaret bulunmuş olduklarından

fi’ma-ba’de ser-muhtar nasb ve tayin olunmamak üzere bir karyeye ahali-yi kadime-i meskûne misillü

intihab-ı ahali ile (ahalinin seçmesiyle) birer muhtar nasb ve tayin olunarak ve emval-i virgü ve mürettebat-ı

saireleri dahi kayd-ı sabıkasına tatbîkan karye be-karye tefrik kılınarak ol-suretle dahi emniyet-i kâmile istihsaliyle

cümleden zat-ı şevket-simat-ı hazret-i hilafet-penahi ve cenab-ı hidiva-fehimleri içün dava-yı hayriye

isticlab kılınmış idüğünün beyanıyla arzuhal-ı memlükânem takdimine cür’et kılındı ol-babda ve her halde

emr u ferman hazret-i men lehü’l-emr ve’l-ihsan efendimizindir, Fî 19 Receb sene 1279 (10 Ocak 1863)

ve fî 29 Kânun-ı evvel sene 1278, Kaimmakam-ı Liva-i Niğde, Galib Abdülhalim”. 10 Ocak 1863 tarihli

bir mektup ile Niğde’den İstanbul’a giden bu yazı, 26 Ocak 1863’te görüşülmek üzere Meclis-i Vâlâ’ya

sunulmuştur. Buradan çıkan cevap (karar) yazısı ise padişah tarafından görüldükten sonra 23 Şubat 1863’te

mahalline (Konya-Niğde-Aksaray) yollanmıştır. Bkz. BOA. MVL, 409/34.952

 

NECMETTİN AYGÜN

 

idaresinden kaza idaresine geçerken gerekli olan zihniyet değişimini yapamadığından;

yani kazayı idare edenler onu aşiret gelenekleri dairesinde idare etmeye

devam ettiklerinden, 1845’te aşiretin kaza olma statüsü elinden alınarak, kazadan

geriye kalan köyler ise çevredeki kazalara (Kırşehir, Aksaray, Nevşehir) bağlanmıştır.

Bu sefer Boynuinceli Kazası ileri gelenleri ile Şerefli Aşireti ileri gelenleri

iki adet dilekçe (mahzar) ile devlete başvurmuşlardır. Başvuruda, Boynuinceli ve

Şerefli aşiretlerinin idareleri ve vergilerinin lâyıkıyla toplanabilmesi için bir müdürlük

etrafında birleştirilmelerini talep etmişlerdir. Ancak, bu talep karşılık bulmamıştır196.

Talepleri artık vilayet (Konya) idaresince dikkate alınmayan aşiret, bu

tarihten 1860’lara kadar ser-muhtarlık adı altında, eskiden kethüdalık veya kâhyalık

görevinde bulunan kimseler tarafından idare edilmeye başlanmıştır. Bu süreçte

aşiretin meskûn olduğu köyler peyder pey Kırşehir, Nevşehir, Koçhisar ve Aksaray

kazalarına bağlanarak iyice ufalanmıştır. Boynuinceli Aşireti’ne mensup cemaatlerden

Aksaray Kazası’na ise Kızılırmak’ın güneyinde kalan kısmı düşmüştür. Bu

kısım, şimdiki Kızılırmak’tan Yeşilova İlçesi’ne kadar uzanan sahadan ibaret olup,

burada Hacıahmedli Aşireti ile Saları ve Kurutlu cemaatleri meskûndu.

Aksaray sahasındaki aşiret veya cemaatlerin gerek kaza ve gerekse ser-muhtarlık

olarak idare edildiği zamanlarda kötü idare edilmeleri, idare edilen halkın idare

edenlere dönük şikâyetlerinin eksik olmamasına; dolayısıyla da Aksaray ve Niğde

idarecilerinin devlete başvurarak kaza ve ser-muhtarlık idarelerinin kaldırılmasını

talep etmelerine yol açmıştır. Böylelikle bir zamanlar Orta Anadolu’nun

en büyük nüfuslu aşiretlerinden biri olan Boynuinceli Aşireti’nin idarî anlamda

müstakil olma durumuna ait ne varsa kaldırılmış; aşirete mensup köyler en yakınındaki

kazalara bağlanarak, yüzü aşkın köyün sıradan köylere dönüşme süreci

tamamlanmıştır. Bu durum, yani devletin 1691’de başladığı konar-göçer menşeli

aşiretleri iskân ettirerek yerleşik hayata, ziraata alıştırma ve devamında aşiret

mensuplarının diğer yerleşik ahali gibi makbul vatandaş olma sürecinin 1870’lere

doğru tamamlanması anlamı taşımaktadır. Yaklaşık 200 yılı alan bu gayretin, hiç

şüphesiz ahalinin memnuniyetine; yüzyıllardır aşireti idare eden hanedanların ise

memnuniyetsizliklerine yol açmış olduğunu tahmin etmek güç değildir. Zira onların

yüzyıllarca eskiye giden aşiret miri, kethüda ve kâhya olma konumları ortadan

kalkmış; eğer kendilerini seçtirebilmişlerse, 1860’lardan sonra meskûn oldukları

köylerde muhtarlık göreviyle yetinmek zorunda kalmışlardır. Böylelikle onlar, vergi

ve askerlik gibi devlete karşı olan yükümlülüklerde, yüzyıllarca idarecisi oldukları

ahali ile ilk kez eşit olmaya ve onlarla aynı muameleyi görmeye başlamışlardır.

196 BOA. A. MKT. UM, 70/61.

 

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 953

 

KAYNAKLAR

 

Arşiv Kaynakları

 

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA):

NFS.d (Nüfus Defterleri) Nr. 3392, NFS.d 3489, NFS.d 3490, NFS.d 3499, NFS.d 3518,

NFS.d 3520, NFS.d 3691.

Karaman Ahkâm Defterleri, Defter Nr. I, Sayfa ve Hüküm Nr: 27/3, 48/4, 82/5.

  1. BŞM, 9113; Cevdet-Askeriye, 346/14329; Cevdet-Maliye, 621/25569; Cevdet-Dâhiliye,

84/4154; C. DH, 109/5402; C. DH, 298/14854; MVL, 83/22; MVL, 177/7;

MVL, 409/34; A. MKT 30/60; A. MKT. UM, 70/61.

 

Araştırma-İncelemeler

 

Adıyeke, Nuri, “Temettuat Sayımları ve Bu Sayımları Düzenleyen Nizamname Örnekleri”,

OTAM (Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama

Merkezi Dergisi), Sayı 11, Ankara 2000, s.769-823.

Ak, Mehmet, Teke Yörükleri 1800-1900, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2015.

Akdağ, Mustafa, Celalî İsyanları, Cem Yayınları, İstanbul 1995.

Aydın, Bilgin, “Salnâme”, DİA, Cilt 36, İstanbul 2000, s.51-54.

Aydın, Mahir, “Sultan II. Mahmud Döneminde Yapılan Nüfûs Tahrirleri”, Sultan II.

Mahmud ve Reformları Semineri (28-30 Haziran 1989), İstanbul 1990, s.81-106.

Aygün, Necmettin, Karadeniz’den Osmanlı Ekonomisine Bakış, Cilt I, Trabzon Ticaret Ve

Sanayi Odası Yayınları, Ankara 2016.

____________, Nüfus Defterleri’nde Aksaray’ın Sosyal Ve Ekonomik Tarihi, Cilt I, Aksaray

Üniversitesi Yayınları, Ankara 2016.

Bay, Mustafa, Salnamelerde Aksaray, Aksaray Valiliği Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları,

Aksaray 2013.

Beydilli, Kemal, “Yeniçeri”, DİA, Cilt 43, İstanbul 2013, s.450-462.

Birinci, A. M-Çakıcı M-Topal Z, Akçaabat Vakfıkebir Nüfus Kütüğü (1835-1845), İstanbul

Vakfıkebir Kültür ve Yardımlaşma Derneği, İstanbul 2012.

Çetin, Altan, “Memlûklar Devrinde Türkmenlere Dair”, Ortaçağ Anadolusu’nda Bir

Türkmen Şeyhi Dede Garkın (Ed. A. Taşgın ve diğerleri), İstanbul 2014, s.222-227.

Danişmend Gazi Destanı, (Haz. N. Demir), Hece Yayınları, Ankara 2006.

Emecen, F- Yüksel, A, Giresun Kazası Nüfus Defteri (1835-1845), Serander Yayınları,

954 NECMETTİN AYGÜN

Trabzon 2016.

Emecen, Feridun, Yavuz Sultan Selim, Yitik Hazine Yayınları, İstanbul 2010.

Erdoğan, Emine, “Ankara Yörükleri (1463, 1523/30 ve 1571 Tahrirlerine Göre)”,

OTAM, Sayı 18, 2005, s.119-135.

____________, “Göç Olgusunun 16. Yüzyıl Osmanlı Kırsal Yaşamına Etkisi Üzerine

Bazı Tespitler”, 38. ICANAS, Cilt I, Ankara 2011, s.341-351.

Faroqhi, Suraiya, “XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Devecilik ve Anadolu Göçebeleri

(Danişmendli Mukataası)”, IX. Türk Tarih Kongresi (21-25 Eylül 1981-Ankara), Cilt

II, Ankara 1988, s.923-932.

Fleischer, Cornel H, Tarihçi Mustafa Âli, (Çev. A. Ortaç), Tarih Vakfı Yurt Yayınları,

İstanbul 1996.

Gökhan, İlyas-Bal, Kasım, Dulkadirli ve Bayezidli İdareciler, Kitabevi Yayınları, İstanbul

2013.

Griswold, William J, Anadolu’da Büyük İsyan 1591-1611, (Çev. Ü. Tansel), Tarih Vakfı

Yurt Yayınları, İstanbul 2000.

Gül, Muammer, Orta Çağlarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Bilge Kültür Sanat Yayınları,

İstanbul 2010.

Gül, Mustafa F, “Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın İskân Faaliyetleri: Lâle Devri’nin

Şanslı Şehri Nevşehir”, Tarihin Peşinde, Sayı 10, Konya 2010, s.237-253.

Gündüz, Tufan, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2015.

____________, XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Danişmendli Türkmenleri, Yeditepe Yayınları,

İstanbul 2005.

Hacıgökmen, Mehmet Ali, “Selçuklu-Danişmendli İlişkileri Çerçevesinde Kadınhanı’na

Adını Veren Raziye Devlet Hatun”, Vakıflar Dergisi, Sayı 44, Ankara 2015,

s.37-45.

Halaçoğlu, Yusuf, Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar, Cilt I-VI, Togan Yayınevi,

İstanbul 2011.

____________, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi,

Ankara 1991.

Hathaway, Jane, Osmanlı Mısır’ında Hane Politikaları, (Çev. N. Özsoy), Tarih Vakfı Yurt

Yayınları, İstanbul 2002.

İnalcık, Halil, “Centralization and Decentralization in the Ottoman Administration”,

NÜFUS DEFTERLERİ’NE GÖRE BOYNUİNCELÜ AŞİRETİ (1830-1845) 955

Studies in Eighteenth Century Islamic History, (Ed. T. Naff and R. Owen), London-

Amsterdam 1977, pp.27-52.

____________, “Osmanlı Devleti’nin Doğuşu Meselesi”, Söğüt’ten İstanbul’a (Der. O.

Özel-M. Öz), Ankara 2000, s.225-240.

____________, “Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkileri” Tanzimat, (Ed. H.

İnalcık-M. Seyitdanlıoğlu), Ankara 2006, s.110-124.

____________, Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Cilt I, Eren Yayınları,

İstanbul 2004.

Kılıç, Dündar Ali, Sürmene Nüfus Defteri, Alioğlu Yayınevi, İstanbul 2013.

Konyalı, İbrahim Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri İle Niğde Aksaray Tarihi, Cilt I-II-III, Fatih

Yayınevi, İstanbul 1974.

Korkmaz, Zeynep, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, I. Cilt, Ankara Üniversitesi DTCF Yayınları,

Ankara 1977.

Küçük Asya’nın Bin Yüzü Ankara (Haz. S. Aydın-K. Emiroğlu-Ö. Türkoğlu-E. D. Özsoy),

Dost Kitabevi, Ankara 2005.

Ortaylı, İlber, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840–1880), Türk Tarih Kurumu

Yayınları, Ankara 2000.

Öz, Mehmet, “Tahrir Defterlerinin Osmanlı Tarihi Araştırmalarında Kullanılması

Hakkında Bazı Düşünceler”, Vakıflar Dergisi, Sayı 22, Ankara 1991, s.429-439.

Öz, Mehmet, Kanun-ı Kadîmin Peşinde Osmanlı’da Çözülme ve Gelenekçi Yorumcuları, Dergâh

Yayınları, İstanbul 2010.

Özaydın, Abdülkerim, “Danişmendliler”, DİA, Cilt 8, İstanbul 1993, s.469-474.

Özcan, Abdülkadir, “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye”, DİA, Cilt 3, İstanbul 1991,

s.457-458.

Özel, Oktay, “Cizye ve Avarız Defterleri”, Halil İnalcık-Şevket Pamuk (Ed.), Osmanlı

Devleti’nde Bilgi ve İstatistik, Devlet İstatistik Enstitüsü Yayınları, Ankara 2000, s.35-

50.

Öztürk, Gülin Erdem, “19 ve 20. Yüzyıllarda Niğde Sancağının İdarî Taksimatı”,

Niğde, Aksaray ve Nevşehir Tarihi Üzerine, İstanbul 2008, s.69-81.

Özvar, Erol, Osmanlı Maliyesinde Malikâne Uygulaması, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2003.

Sakin, Orhan, Bozok Sancağı ve Yozgat, Doğu Kütüphanesi Yayınları, İstanbul 2012.

Saydam, Abdullah, “Tanzimat İlkelerinin Aşiretlere Uygulanmasına Bir Örnek: Boy956

NECMETTİN AYGÜN

nuincelü Aşireti”, Türk Kültürü, Sayı 503-504, Ankara 2005, s.78-92.

Saydam, Abdullah, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Aşiretlerin İskânına Dair Gözlemler”,

Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler (Sempozyumu Bildirileri, Tarsus,

14 Mayıs 2000), Ankara 2000, s.217-229.

Sümer, Faruk, “Akkoyunlular”, DİA, Cilt 2, İstanbul 1989, s.270-274.

Şahin, İlhan, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, Eren Yayınları, İstanbul 2006.

____________, Tarih İçinde Kırşehir, Eren Yayınları, İstanbul 2011.

Tabakoğlu, Ahmet, “Tekâlif ”, DİA, Cilt 40, İstanbul 2011, s.336-37.

Tellioğlu, İbrahim, “Doğu Karadeniz Bölgesinde Komnenos Hâkimiyeti ve Türkler”,

Pontus Sorunu, Ankara 2007, s.109-124.

____________, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler, Serander Yayınları,

Trabzon 2004.

Turan, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Ötüken Yayınları, İstanbul

2009.

Türkay, Cevdet, Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler, İşaret Yayınları, İstanbul

2012.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Kapıkulu Ocakları I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara

1988.

Yıldırım, Fahri, Seyyahların Gözünden Aksaray Ve Çevresi, Aksaray Valiliği Kültür Ve Turizm

Müdürlüğü Yayınları, Aksaray 2012.

Yinanç, Refet, “Dulkadiroğulları”, DİA, Cilt 9, İstanbul 1994, s.553-557.

Yörük, Doğan, “II. Mahmud Döneminde Konya Çevresindeki Derbendlerle İlgili

Yapılan Düzenlemeler”, İkinci İktisat Tarihi Kongresi (24-25 Haziran 2010, Elazığ),

Elazığ 2013, s.197-212.

____________, XVI. Yüzyılda Aksaray Sancağı, Tablet Kitabevi, Konya 2005.

Necmettin Aygün__

Benzer Öğeler (etikete göre)